Safter TANIK
-4-
Sendikaların İşçi Partisi İle Olan Bağını Koparması
Margaret Thatcher; 1984’te, sendikalar kanununu değiştirerek işçi sendikalarına siyaset yasağı getirdi.
İşçi sendikalarına siyaset yasağı getirmesi; işçi sendikalarının İşçi Partisi ile olan bağının kopmasına, işçi sendikalarının İşçi Partisi ile olan bağının kopması da; işçi sendikalarını İşçi Partisi’nin dayanışma ve desteğinden yoksun kıldı.
İş ve Sosyal Güvenlik Kanunu’nda Değişikliğe Gitmesi
İş kanunu ile toplu iş sözleşmesi ve grev kanunlarında değişikliğe gitti. İş disipliniyle ilgili yeni kurallar getirdi, işten atılmayı kolaylaştırdı, işçilerin grev gözcüsü olarak görevlendirilmesini yasakladı, işsizlik ücreti ödemesi ile yardımını iş disiplini ve asayiş şartına bağladı.
Polise Geniş Yetkiler Vermesi
Kamu güvenliği gerekçesiyle, polise; grev, miting ve gösterilerde, şiddete varan bir görüntüye neden olacak olan, zor kullanımı mümkün kılan geniş yetkiler verdi.
1984-1985 İşçi Direnişleri ve Sendikaların Kaybetmesi
Ulusal Madenciler Sendikası; 5 Mart 1984’te, 20 maden kömürü işletmesinin kapatılacağı ve 20.000 işçinin işten çıkarılacağı duyumu üzerine greve gitti.
Maden kömürü işçilerinin grevi; zaman, zaman işçi-polis çatışmaları ve diğer sendikaların greve katılımı ile bir yıl sürdü.
Grev sonucunda; 13.000 işçi gözaltına alındı, 1.000 işçi işten atıldı 2 işçi hayatını kaybetti, 15″i hariç, tüm maden kömürü ocakları da kapatıldı.
İşçi grevlerinin sonuçsuz kalması; kömür stoklarının varlığı, fueloil ile çalışan termik santrallerin devreye girmesi, İşçi Partisi’nin gerekli desteği vermemesi, grevin diğer sendikalarca da fazlaca desteklenmemesi ile ilgiliydi.
Grevin, diğer sendikalarca fazlaca desteklenmemesi ise; sendikalar, iş, sosyal güvenlik, iç güvenlik ile ilgili işçiyi direnişten alıkoyan caydırıcı yasa değişikliğinden kaynaklanıyordu.
Faaliyetini sürdüren maden kömürü işletmeleri; 1994″te, özelleştirildi.
Özelleştirmede Bir Engelin Kalmaması
Ulusal Madenciler Sendikası’nın grevinin sonuçsuz kalması; sendikaların dizginlenmesine, sendikaların dizginlenmesi de; işçi ücretlerinin kontrol altına alınmasına ve özelleştirmenin önünde duran en önemli engelin de ortadan kalkmasına yol açtı.
Özelleştirme
Margaret Thatcher, özelleştirmeyle; KİT zararlarından kurtulmak, tekel olan KİT’leri rekabete açmak, sermaye mülkiyetini tabana yaymak, sürekli bir gelir kalemi oluşturmak gibi dört hedefi gerçekleştirmek istiyordu.
İşe; kamu binaları satışı ile başladı, daha sonra; halka arz yoluyla devletin ortak olduğu “ BP British Petroleum-Petrol, British Aerospaca-Uzay, Britanya Şeker, Cable Wireless-Telekomünikasyon, Amersham-Kimya, National Freight-Taşımacılık, Britoil-Petrol, Associated British Ports-Liman Hizmetleri, Internatıonal Aeradio-Havacılık Hizmetleri, British Rail Hotels, Sealink Harpor Ferries, Jaguar-Otomobil, British Telecom-Telekomünikasyon” gibi şirketlerdeki hisselerin satışına gitti.
İktidarı bıraktığı 1990 sonuna kadar; 1.250.000 belediye konutunun satışını gerçekleştirdi, kamu kesiminin % 50’sini özelleştirdi. Bundan 75 milyar dolar gelir sağlarken, 9 milyon kişi de hisse sahibi oldu.
Özelleştirme Sürekli Bir Gelir Kalemi Olmaktan Öteye Gidemedi
Kar eden KİT’ler; satıldı, zarar eden KİT’ler; kapandı ya da devletin elinde kaldı, tekel olan KİT’ler; özel tekele dönüştü, halkın elindeki hisse senetleri; borsa oyunları ile elit sermayenin eline geçti, özelleştirme de; devlete sürekli gelir sağlayan bir kaleme dönüştü.
Margaret Thatcher’in Ekonomi Karnesi
1979’da; % 0 olan büyüme hızı, 1990’da; % 3’e yükseldi.
1979’da, % 5,3 olan işsizlik; 1980’lerde ’un üzerine çıktıktan sonra, 1990’da; % 9,5’e kadar düştü.
1979’da, imalat sektörünün GSYİH olan oranı; % 17,62 iken, 1990’da; imalat sektörünün GSYİH olan oranı; % 15,18 oldu.
Anlaşılacağı üzere, büyüme; başta bankacılık olmak üzere hizmetler sektöründe sağlanan başarıdan, işsizlik ise; özelleştirme ve imalat sektöründeki daralmadan kaynaklandı.
1979’da, % 10,3 olan enflasyon; 1980’lerde sürekli yükselerek % 21,9’a kadar çıktı, 1990 da ise % 9,7’ye kadar geriledi.
Ortalama gelir; döneminde % 181 oranında arttı, ancak; ondan sonraki 11 yılda % 63 oranında azaldı.
Büyüme dışında, ortalama gelir; para birimi olan sterlinin değer kaybıyla arttı, değer kazanması ile de azaldı.
1979’da, İngiltere’nin en zengin % 1’lik kesiminin toplam gelirdeki payı; % 6 iken, 1990’da; en zengin % 1’lik kesimin toplam gelirdeki payı ise; % 10’a çıktı.
Hormonlu büyümeyi bir yana bırakırsak; ne enflasyon, ne işsizlik, ne de gelir dağılımı konusunda bir başarısı yoktu. Ancak; sürekli kazanan elit sermaye ile rant peşinde koşanlar ve iskontolu olarak sosyal konutların sahibi olan kiracıların ise gözdesi idi.
Şili Modeli
Şili; yeni liberal ekonomik politikaların ilk test edildiği ülke oldu, adeta bir laboratuvar gibi kullanıldı.
Tarihi Gelişim ve Değişimi
Şili; özellikle gübrede kullanılan bir güherçile ülkesi, bu yüzden Peru ve Bolivya ile savaşmış, geçimini de yıllarca bundan sağlamış, dünyanın en zengin bakır rezervinin topraklarında bulunması ise kaderini değiştirmiş.
1950-1970 döneminde; kırsal kesimden, bugün nüfusun 1/3’ünü barındıran başta başkent Santiago olmak üzere kentsel kesime doğru büyük bir göç yaşamış.
Göçün nedeni ise; büyük çiftlik sahipleri, köylünün toprağa sahip olmayışı ve nüfus artışı idi.
Kırsal kesimden kentsel kesime doğru yaşanan bu yoğun göç; Santiago’da açıkça gözlenen bir sefil hayat ve işsizliği, sefil hayat ve işsizlik de; bir umut arayışını doğurdu.
İktidarda bulunan Hristiyan Demokrat Frei hükümeti; ekonomide radikal sayılacak kararlar almış, toprak reformunu başlatmış, Anaconda Kennecott ve Cerro gibi Amerikan şirketlerinin elinde bulunan bakır işletmelerinin % 51’i ni devletleştirmiş ise de halkın beklentisine cevap veremedi.
ABD’nin Endişesi
16 Eylül 1970
ABD Başkanı Richard Nixon’un dışişleri bakanı olan Henry Kissinger’e göre; “Allende’nin, Şili devlet başkanlığına seçilmesi; tehlikeli bir durumdu, bu durum; zengin doğal kaynaklara sahip Şili’yi komünizmde model ülke yapar, komünizmin de Latin Amerika’da hızla yayılması gibi bir sonucu doğurabilirdi.”.
Genelkurmay Başkanı General Rene Schneider’in Öldürülmesi
Darbe karşıtı olarak bilinen, Genelkurmay Başkanı General Rene Schneider; 16 ve 19 Ekim’de, bir grup subayın başarısızlıkla sonuçlanan iki kaçırma girişimine maruz kalmış, 22 Ekim’deki kaçırma girişimi esnasında ise silahla karşılık vermesi sonucu yaralanmış, 25 Ekim’de de kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiş.
General Rene Schneider’in öldürülmesi üzerine, Devlet Başkanı Eduardo Frei; General Carlos Prats’ı genelkurmay başkanlığına atamış. O da darbe karşıtı olarak bilinen bir generaldi.
Salvador Allende’nin Devlet Başkanı Olması
3 Kasım 1970
“Herkese iş, köylüğe toprak” sloganı ile ortaya çıkan, sosyalistler- komünistler ve Hristiyan demokratların sol kanadından oluşan Halk Birliği platformunun adayı Salvador Allende; halkın, % 36,3’ünün oyunu alarak devlet başkanı oldu.
Toprak Reformu ile Devletleştirme ve Sosyal Yardımlar
Allende; Frei hükümetinin başlattığı toprak reformunu sürdürdü, bankacılık-sanayi-tarım-madencilik-haberleşme alanında faaliyet gösteren irili ufaklı 300 banka ve şirketi devletleştirdi.
Toprak reformu ve devletleştirmeye, muhalefet ve Ordu da destek verdi.
Yoksullara süt dağıtımı ile başlayan, eğitim ve sağlığı da içeren bir sosyal programı uygulamaya koydu, en düşük maaş alan memurun maaşını üçte iki oranında arttırırken, yüksek ücretli memurların maaşına da sınırlama getirdi.
1971’de; % 8,6’lık bir büyüme hızını gerçekleştirirken, yerel seçimlerdeki oy oranı da; % 49, 7’ye fırladı.
Amerikan Şirketlerinin Harekete Geçmesi
Devletleştirmede, en çok tepkiyi çeken ise; Amerikan Anaconda Copper şirketinin işletmesini yaptığı, dünyanın en büyük bakır madeni rezervine sahip olan Chuquicamata tesislerine el koyması oldu. Bu da başta ITT (İnternational Telegraph and Telephone) olmak üzere INASA, Anaconda, Kennecott ve Cerro gibi Amerikan şirketlerinin, ülkede ve uluslararası alanda, ülke aleyhine sonuçlar doğuracak girişimlerde bulunmasına yol açtı.
İşlerin Tersine Gitmesi
Ne hikmetse, dünyadaki bakır üretiminin % 40’ını gerçekleştiren ülkedeki uzlaşmazlığın aksine; dünyadaki bakır fiyatı, düşmeye başladı.
IMF (Uluslararası Para Fonu); ülke için riskli raporu verdi, Dünya Bankası da; ülkeye kullandırdığı kredileri kesti.
Dünyadaki bakır fiyatının düşmeye başlaması; cari açık vermesine, cari açık vermesi; dış krediye ihtiyaç duymasına, dış kredi bulamaması; -enerji-yedek parça sıkıntısına, enerji-yedek parça sıkıntısı; üretimin düşmesine yol açarken, uzun süren kamyoncular grevi ise; karaborsa ve gıda-enerji fiyatlarının yükselmesine, karaborsa ve gıda-enerji fiyatlarının yükselmesi; toplumsal huzursuzluğa, toplumsal huzursuzluk; toplumun Allende ve Allende karşıtı olmak üzere iki gruba ayrılmasına, ayrışma da; çatışmaya neden oldu.
1972’de, büyüme; küçülmeye dönüştü, enflasyon da; % 140’açıktı.
Muhalefetin Cephe Alması
Toplumsal gerginlik ve cepheleşme, parlamentoya da yansımış. O ana kadar, toprak reformu ile devletleştirmeyi onaylayan muhalefet; birden bire yön değiştirerek Allende’yi, ”devletleştirmede, aşırıya kaçmakla” suçlamış, bundan böyle yapılacak devletleştirmede de “parlamentonun görüşü” şartını getirmiş.
Mali krizin çözümünü devletleştirmede arayan Allende; devletleştirme girişimini devam ettirerek yaklaşık irili ufaklı 200 şirkete el koydu. Bu sefer de muhalefetin, “anayasa ihlali” suçlaması ile karşı karşıya kaldı.
Ara Seçimlerinden Başarı İle Çıkması
Ülkedeki tüm sıkıntı, gerginlik ve çatışmalara rağmen; Mart 1973 ara seçimlerinde, % 44 gibi başarılı bir sonuç aldı.
Başarısız Bir Askeri Darbe Girişimi
29 Haziran 1973
Santiago garnizonuna mensup bir tank birliği; başkanlık sarayı ile savunma bakanlığını kuşattı. Ancak; destekçilerinin önceden alınan istihbarat ile ekarte edilmesi sonucu, darbeciler teslim olmak zorunda kaldı.
Genelkurmay Başkanı General Carlos Prats’ın İstifası
Carlos Prats; Hristiyan Demokrat Frei hükümeti döneminde genelkurmay başkanı olmakla birlikte, Allende’nin; Ordu’daki, en önemli destekçisi oldu. Hem Ordu’nun başı, hem de içişlerindeki en yetkili kişiydi. Diğer bir ifade ile ülkenin adeta ikinci adamı pozisyonundaydı.
29 Haziran’da; bir tank birliğinin darbe teşebbüsünü bastırması ile güvenirliğini bir daha ispatladı. Ancak; fevri, mevki ve makamına yakışmayan davranışları nedeni ile de Ordu’da sevilmeyen bir kişiydi.
22 Ağustos’ta; Subay eşleri, bir miting düzenleyerek kendisini “alaya alan, küçültücü” sözler sarf etti. Ordu’daki sıkıntının daha da büyümesini istemeyen Allende; kendisi ile birlikte iki yakın arkadaşının istifasını alarak, Allendeci olarak tanınanGeneral Augusto Pinochet’i genelkurmay başkanlığına atadı.
11 Eylül 1973 Askeri Darbesi
Genelkurmay Başkanı General Augusto Pinochet; 11 Eylül sabahı, saat; 7.55’te yaptığı bir radyo konuşmasıyla, meşru hükümete karşı bir darbeyi önlemek amacıyla yönetime el koyduğunu ilan etti.
Allende; Başkanlık Sarayı’nda, askerler ile saray muhafızları arasında çıkan çatışma sırasında hayatını kaybetti.
Arjantin’e sürgüne gönderilen General Carlos Prats ise; bir yıl sonra, 30 Eylül 1974’te; Buenos Aires’te, arabasının bir bomba ile infilak ettirilmesi sonucu yaşamını yitirdi.
Yeni Liberal Ekonomik Politikalar Denemesi
1975’e gelindiğinde, mali ve ekonomik belirsizlik nedeni ile ülke; iflasın eşiğine gelmiş, hiperenflasyon patlak vermişti.
Augusto Pinochet’in; bir mali ve ekonomik programı yoktu, bu nedenle kendisine önerilen, ancak; dünyada henüz uygulama alanı bulmayan yeni liberal ekonomik politikaların uygulamasına geçti.
Yalın Devlet
Program; devleti mali ve ekonomik piyasadan dışlayan, aktif faaliyetini adalet-iç ve dış güvenlik ile sınırlayan bir özelliğe sahipti.
Özelleştirme Denilen Sihirli Değnek
İlk olarak; devletleştirilen 500 şirketten 202’sini eski sahiplerine iade etti, birçoğunu da yok pahasına sattı.
Özelleştirmedeki bu radikal hamlesi; IMF’nin (Uluslararası Para Fonu) destek vermesine, IMF’nin destek vermesi; Dünya Bankası ve Amerikan Kalkınma Bankası kredilerinin kullanıma açılmasına, uluslararası sermaye fonlarının ülkeye girişine, ITT-Dow Chemical-Firestone gibi çok uluslu şirketlerin ülkeye dönüşüne yol açarken, kredilerin açılması ve fon girişi; mali dengenin sağlanmasına, mali dengenin sağlanması; ithalatta bir rahatlamaya, ithalatın rahatlaması; yedek parça-enerji sıkıntısının bitmesine, yedek parça-enerji sıkıntısının bitmesi; üretimin artmasına, üretimin artması ise; karaborsanın sona erişi ile enflasyonun düşüşüne ve ekonominin de büyüme sürecine girmesine neden oldu.
Büyüme ve Borçlanma
1975-1980 döneminde; % 8’e varan bir büyümeyi yakaladı ise de, devlet borcu; % 300 oranında arttı.
Özelleştirmede “Dur, Durak” Tanımadı
1980’e gelindiğinde; özelleşmeyen, 25 kamu şirketi kalmıştı.
İktidarı bıraktığı 1990’da ise; CODELCO (bakır işletmeleri), Banco del Estado ( banka), ENAP (petrol), Colbun (elektrik) dışında, tarım-sanayi-madencilik-bankacılık-ulaşım-haberleşme alanında faaliyet gösteren tüm kamu şirketlerini özelleştirmişti.
1980’li yıllarda; özelleştirme gelirleri, bütçe gelirinin % 7’sine kadar çıktı, ancak; bu, bütçe açığının kapatılması dışında başka bir işe yaramadı.
Özelleştirmeyi; en küçük işletmeden su kaynaklarının satışına, su kaynaklarının satışından; sağlık-sosyal güvenlik (askeri personel hariç) ve yükseköğrenimin özelleştirilmesine kadar götürdü.
İki Doğrusu
Darbenin tetikleyicisi olan Chuquicamata bakır işletmelerini; özelleştirmedi, bunun için de Anaconda şirketine 250 milyon dolar tazminat ödedi.
Bakır fiyatının, yıllar itibariyle gösterdiği iniş ve çıkışı dikkate alarak; cari fazla verdiği yıllardaki kaynağı, açık verdiği yıllarda kullanmak üzere uluslararası mali yatırımlarda değerlendirdi. Böyle bir işlem ile de; cari fazlanın değerini, dolardaki dalgalanmanın verdiği zarardan korumaya çalıştı
– DEVAM EDECEK –