MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendini hala başbakan sandığını, Meclis’te görüşülecek kanunlarla ilgili önceden görüş beyan ettiğini söyledi. Halaçoğlu, Kobani bahanesiyle yapılan gösterileri eleştirirek, “PKK, Türkiye üzerinde bağımsız bir devlet kurmak istiyor mu istemiyor mu? Tüzüklerine, söylediklerine bakın anlayacaksınız” dedi.
MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, Kobani bahanesiyle yapılan gösterileri eleştirirek, “PKK, Türkiye üzerinde bağımsız bir devlet kurmak istiyor mu istemiyor mu? Tüzüklerine, söylediklerine bakın anlayacaksınız” dedi.
AKP’nin grup önerisi üzerine TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşma şunları söyledi:
“AKP’liler Recep Tayyip Erdoğan propagandası yaptı. Herhâlde Başbakanlığa aday zannediyorum, tekrar Başbakan olmak istiyor. Onun için, Başbakanlığa aday olduğu için reklam yapıyorlar. Şimdi, arkadaşımıza hatırlatayım, Recep Tayyip Erdoğan seçimlerde Cumhurbaşkanı oldu, artık Başbakan olmak için tekrar propaganda yapılmasına gerek yok zannediyorum.
AKP tarafından bundan sonra, kasım ayı sonuna kadarki gündemimizi belirleyen bir Danışma Kurulu teklifi geldi. Bizim herhangi bir şekilde bu tekliflere itirazımız söz konusu değil ancak şunu özellikle belirteyim: Tabii ki, bugün Türkiye’nin gündeminde çok önemli konular varken sadece uluslararası sözleşmelerden söz etmek zannediyorum yerinde olmayacaktır.
ERDOĞAN KORUMA ORDUSUYLA GEZİYOR
Sayın Cumhurbaşkanı Gümüşhane’de konuşma yapmak için oraya gitti ve enteresandır ki koruma ordusunu yine beraberinde taşıdı. Polis arkadaşlarımızı ta Malatya’dan oraya götürdüler, gelirken, geri dönüşlerinde kaza yaptı ve bu kazada 3 polisimiz şehit oldu: Beşir Kurt, Malatya’dan, Emrah Horoz, Adapazarı’ndan ve Fatih Çevik, Mersin’den ki bunların küçük çocukları da vardı, bunlar şehit oldular. Şimdi, bir konuşma yapmak için Türkiye’nin her tarafından polis çağıran bir anlayışın Türkiye’yle, Türkiye’de halkla nasıl bütünleşebildiğini iyi değerlendirmek gerekir. Bundan öncede aynı şekilde yine Bingöl tarafında yaptığı bir konuşmadan -Başbakan iken- Kayseri’den giden polislerimiz yine yolda kaza geçirdiler ve hayatlarını kaybetmişlerdi. Bunların hepsinin vebalinin kimin üzerine olduğunu herhâlde herkesin iyi bilmesi gerekir.
Öte yandan bir çözüm süreci başlatmıştılar. Cumhurbaşkanı, bu çözüm sürecinin hâlâ arkasında olduğunu söylüyor. Herhâlde Sayın Cumhurbaşkanı, hâlâ kendisini Başbakan zannediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisine polislerle ilgili yeni yasaların geleceğinden söz ediyor. Artık Sayın Cumhurbaşkanı, siz Başbakan değilsiniz, bunu söyleyecek olan Sayın Davutoğlu’dur, hangi yasaların geleceğini söyleyen o olacaktır. Zira siz Cumhurbaşkanlığının verdiği ağırlığı taşımak zorundasınız çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkacak yasaları onaylayacak merci sizsiniz. Siz burada görüşülecek kanunlara ön yargıyla, önceden “Şunlar yapılacaktır.” diye görüş beyan edemezsiniz çünkü onu onaylayıp onaylamama gibi bir fonksiyona sahipsiniz, onun için lütfen artık çok konuşmayın.
HANİ ANALAR AĞLAMAYACAKTI
Diğer taraftan, çözüm sürecinin, geçen 6-10 Ekim arasında meydana gelen olaylarla fiilen sona erdiğini artık görmezlikten gelemezsiniz. Zira 212 okul binasının tahrip edildiği, yakıldığı, 67 emniyet binasının, 25 kaymakamlığın, 29 parti binasının, çocuk yuvalarının, Kızılay kan merkezinin, belediye binalarının yakıldığı bir durumdan söz ediyoruz, tam 1113 bina tahrip edildi ve yakıldı, ayrıca, çoğu sivil olmak üzere 1117 araç yakıldı ve tahrip edildi, 39 insanımız hayatını kaybetti. Hani analar ağlamayacaktı ya, yüzleri maskeli ama Kobani sebebiyle ona karşı gösteri yapacağız diyerek çıkanların nedense yüzlerini göstermeye utanır bir vaziyetleri vardı. Hangi sebeple yüzlerini kapatıyorlardı? Madem ki Kobani’ye destek vereceklerdi…
Ama, onların Kobani’ye destek vermek gibi bir düşünceleri olmadığı ortaya çıktı. Aslında, dediğim gibi, bayrağı yakan, Atatürk büstlerini tahrip eden, bu kadar aracı yakan, binayı tahrip eden, çocuk yuvalarını tahrip eden bir anlayışın herhâlde samimi olduğunu düşünmeniz mümkün değildir. Nitekim, bunları provokasyon olarak nitelendirmeye çalıştılar ama görüldü ki aslında PKK terörü, bütün köşe başlarını sizin bu çözüm süreci sebebiyle tutmuş ve size birtakım şantaj yapacak yaptırımlara girişmiştir.
HANGİSİNE İNANACAĞIZ
Aslında, bu 6-10 Ekimde meydana gelen olaylar, size çözüm sürecinde atacağınız adımlarda nasıl bir belayla karşılaşacağınızı gösteren önemli bir ayaklanma göstergesidir, provasıdır. Bunu göz önüne almak zorundasınız. Yani, dün Tunceli’deki iki askerî birliğe, Çukurca’daki çatışmalara, şunlara bunlara baktığınız zaman aslında meselenin Kobani olmadığını görürsünüz. Türkiye’nin Kobani’ye yardım edip etmediği sürekli söyleniyor. Madem ki Kobani’ye Türkiye’nin yardım etmesini istiyordunuz, neden tezkereye onay vermiyorsunuz? Diğer taraftan, madem ki Türkiye’nin oraya girmesini istemiyorsunuz, neden o zaman Kobani’ye yardım etmediğini söylüyorsunuz?
Hangisine inanacağız, hangisini göz önüne alacağız? Dolayısıyla, bu gibi konulara baktığınız zaman burada Hükûmetin kimlerle masaya oturduğu, nasıl şantajlarla karşı karşıya kaldığını bugüne kadar çoktan görmesi gerekirdi. Kuru bir inatla hâlâ yanlış politikaları devam ettirmek, aslında sadece aklınıza hıyanet etmek anlamına gelir. Dolayısıyla, bu konuyu yeni baştan ele alın ama zaten çözüm sürecinin sona erdiğini gösteren en önemli söylemlerden bir tanesi de Cumhurbaşkanı tarafından söylenmiştir: Polisin yetkilerini artırmak, gasplarla ilgili, yağmalamalarla ilgili gerekli cezai uygulamaları Meclise getirerek yükseltmek.
NE YAPMAK İSTEDİKLERİNE BAKIN
Hem teröristlere istediği imkânı vereceksiniz, silahlarını terk edip Türkiye dışına çıkacaklarken ilk anlaşmanızdan itibaren silahlarını terk etmeyecekler ve yurt içinde kalacaklar ve siz hâlâ “çözüm” diye devam edeceksiniz ama buna rağmen her şehirde ortalığı yakıp yıkacaklar, kişilerin mal ve mülklerini yağmalayacaklar ve hırsızlık yapacaklar, ondan sonra siz diyeceksiniz ki, bu kadar, 35 ilde olay olurken hâlâ diyeceksiniz ki “Biz, çözüm sürecinin arkasındayız, bu provokasyondur.” Hangi provokasyon? Açık ve net söyleyeyim: PKK, Türkiye üzerinde bağımsız bir devlet kurmak istiyor mu, istemiyor mu?
Önce bunu kendi aranızda tartışın, görün. Tüzüklerine bakın, ne yapmak istediklerine bakın, söylediklerine bakın, hepsini bir araya getirin, ondan sonra anlayacaksınız ki aslında demokraside havada kalan, siyaseten söylenmiş bir söz. Hem de Kobani’ye, Türkiye’nin güvenli bölge oluşturması konusunda karşı çıkmaları da aynı şekilde sadece siyaseten söylenmiş, havada kalan bir söz. Çünkü, Türkiye oraya girer güvenli bölge oluşturursa, Türkiye’deki Araplar oraya nakledilirse, Türkmenler oraya nakledilirse, o zaman Irak’taki gibi bağımsız bir bölge oluşturmak mümkün olmayacaktır.
Eğer, gerçekten, Türkiye’de Kobani için ayaklananlar kendilerini çok güçlü hissediyorlarsa gitsinler Kobani’ye orada IŞİD’le çarpışsınlar. Niye yüzlerini kapatıyorlar? Kapatmasınlar, gitsinler IŞİD’le mücadele etsinler orada. Burada Türkiye’nin müdahale etmediği iddiasıyla ortaya çıkanlar, gitsinler yiğitlerse orada çarpışsınlar, IŞİD’i halletsinler.”