Babür Hüseyin ÖZBEK
Daha düne kadar Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) Parlamentosu, Suriye’deki Rojava Özerk Yönetimi’nden oluşan üç kantona (Cezire, Kobani, Afşin) karşı bir tutum içinde idi. 16 Ekim 2014’te Duhok’ta Barzani başkanlığında yapılan toplantıda Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim’in de katılımı ile yeni kararlar alındı. Buzlar eridi, ortak komite kuldu. “Kürtlerin geleceği” ile ilgili yeni çözümler üretilmesine karar verildi.
Amerika, Suriye’deki PKK uzantısı PYD’yi hiç muhatap almazken, Salih Müslim’e vize vermeyip, veren ülkelere de soğuk dururken, birden her şey değişti. Washington’da ABD sözcüsü Jen Psaki nedense – menfaatler nerede kesişti ise 180 derecelik bir dönüşle çark etti. Sonrada terör sözcüleri ile resmi temas sağlandığını ilk ağızdan açıkladı.
Türkiye’de ise hükümet Akil Adamları tekrar gündemine aldı. İmralı’daki Abdullah Öcalan’a sekreterya sağlanacak, Akil Adamlar gidip ona akıl danışacak fikrini alacaklar. Eh! İade-i itibarın ayak sesleri.
Lütfen kabul edelim ki bizi güneyden kuşatan coğrafyada bir değil, belki iki Kürt Otonom devleti kuruluyor. Ki bunlardan biri bizim topraklarımızın içinde olacak. AKP iktidarı bunca şehide, bunca ekonomik kayba ve gözyaşına mal olan mücadeleyi noktalamak üzere. Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan bugün övünebilirsiniz, ama tarih gelecekte sizi, sizin övündüğünüz kelimelerle, cümlelerle yazmayacak. Maceralara, meçhule yelken açanları rüzgâr nerede bırakır, nasıl bırakır önceden belli olmaz.
IŞİD ile acımasız Kürt militan kadroların hudutlarımız boyunca bilhassa Ayn el Arap’daki (Kobani) savaşı bizi, bizim milli olmayan iktidarı ölümcül hata yapmaya zorluyor.
Benim askerimin, polisimin Suriye ve Irak’taki Türkmen bölgeleri, onların çıkarları ve haklarının korunması dışında Kürt – Arap şeriat savaş batağına girmesine, oralara elini ayağını sokmasına gerek yok. Ola ki R.T.Erdoğan ve onun emir ve komutasındaki A. Davutoğlu hükümeti “Arap’tan çok Arapçı, Kürt’ten çok Kürtçü” olmak gibi bir politika takip ederek TSK’yı hangi şekilde olursa olsun güney hudutlarından aşağıya gönderirlerse etkileri yıllarca sürecek ve belki de Türkiye bölünecektir.
MÜTTEFİKLERİN BİR STRATEJİLERİ YOK
Mücadele ve onun ileri safhası “savaş” bir gaye, bir zorunluluk veya ülkü için yapılır. Bunun için bir yol haritasına, tutarlı çizgiye ve hatta en önemlisi lidere ihtiyaç vardır. O idealler, lider ve lidere omuz veren kadrolarca, şuurlu ve fedakârca çalışmalarla başarıya ulaşılabilir.
Bu günlerde Suriye’nin kuzeyinde kurulmaya çalışılan payanda Kürt kolonisi Rojava ve parçaları, ABD ve batı desteğinde yetiştirilecek ruhsuz, ılımlı “Arap – Kürt muhalefet Gücü” nün askeri yardım – eğitim programı oluşturuluyor. Pentagon’nun askerleri Ankara’da yer, zaman ve burada kullanılacak pekte kaliteli olmayan insan faktörünü istediği yönde adeta enjekte ediyor, alıştıra alıştıra (siga siga) kabul ettiriyor. Türkiye Washington’un bu kadar etki sahasına girmemeli ve artık hiç girmemeli.
Bu plan sonra değişse bile 15 000 kişilik devşirme Kürt – Arap silahlı, eğitilmiş ama “ruhsuz”, canla başla savaşmaları beklenmeyen ılımlı muhalefet ordusu, IŞİD gibi bilhassa İslam coğrafyasının şeriat özlemli bölgelerinden kopup gelmiş güruhları ile nasıl başa çıkacak? Dökme su ile değirmeni ne kadar döndürebilirsiniz? Arap ve Kürt menfaatleri kadar keşke Türk ve Türkmen haklarını da koruyup kollayan bir T.C. hükümeti olsanız, olabilseniz.
“Ben süperim” diyen Amerika ve müttefiklerinin bilinen, basına yansıyan bir stratejisi yok. Amerikan eğitimli cılız, güçsüz Irak ordusu henüz hiçbir başarı sağlayamadı, IŞİD nerede ise Bağdat yakınlarına ve hatta şehrin yakın banliyö kasabalarına ulaşmak üzere.
Başkan B.H.Obama ayak sürüyor; muhalefet ve bazı Neo-con’lar ile Musevi lobisinin baskıları olmasa konu ile bu kadar da ilgilenmeyecek. Nasılsa Hafız Esad konusunda da eskisi kadar duyarlı değil. Onun Şam’da sarayda oturması, iç çatışmalarla Suriye’nin erimesi, Tel Aviv hesabına artı değer kaydetmektir. Bölgedeki Orta Doğu satrancında çok önemli bir taşın, bir kalenin oyun dışı tutulmasını sağlamaktır.
BÖLGE BİR KAOSA GİDİYOR
Bu pis savaş, bugün göründüğü şekliyle yıllarca süreceğe ve devamında da bir kaos yaratacağa benziyor. Biz ne yapmalıyız? Güney Doğu hudutları kısmen kalkmış, PKK, KCK kontrolüne geçmiş, İmralı ve Kandil zorlamaları ile de elek gibi olmuş.
AKP – HDP’nin sır küpü ortaklığı ha çatladı ha çatlayacak! Türk milletine rağmen bir iktidar nasıl “bu ülkeyi böleceğim” diyen güruhla kol kola girebilir? Propagandalar nereye kadar geçerli olur? Sokakta halk soruyor: “Güney ve Güney Doğu illerinde TSK ve polis neden etkisiz? Yollar kesiliyor, T.C. nin bayrağı sık sık indirilip değersizleştirilmeye çalışılıyor.” Cevap, Akil İnsanlar’ın söyledikleri mi olmalı?
İnsanlık, ezilmişlik, hakların korunması… bunlar güzel, cilalı sözler. Ucu açık, yarınları muğlâk, Arap – Kürt batağı denizde uzaklarda dürbünle bile zor görünen, ampulü kararmış, kör bir fener gibi.
Gelişmeler iktidar yetkililerine göre başka, tuzu kurulara göre başka ve evlatlarını hain kör kurşunlara siper ederken şehit vermişlere göre başka manalar ifade ediyor. O bölgelerde Türk ve Türkmen hakları hariç girişilecek her teşebbüs bu ülkeye külfet, sonu kötüye gidecek bir ateş topu gibi felaketleriyle geri dönecektir.
Siz, R. T. Erdoğan ve onun güvenilir kolu A.Davutoğlu; maceraya, meçhule yelken açanlar; Bağdat’ın, Erbil’in, Şam’ın batağına, karanlık sokaklarına T.C’yi sokmayın, ve bu millete de bedel ödetmeyin.