Babür Hüseyin ÖZBEK
Sevgi, dostluk, insanları sevmek, onların haklarına saygılı olmak; ancak alt yapısı olan okuyan, çağı takip eden kişilerde vardır. Kitapçı vitrinleri, kütüphaneler, gazete bayileri gibi yerlere yaşamında yer veren kişilerin artması, buraların gençlerin ilgi sahası içine girmesi o toplumun yarınları için iyi bir göstergedir
Ülkelerin gelişmişlik göstergesi her ne kadar kişi başına düşen milli gelirse de, bir diğer kültürel gösterge kişi başı okunan kitap sayısıdır. Biz gelişmiş dünya ölçülerinden uzağız, zira Türkiye’de beş kişiden biri kitap okuyor. Fuara gelen meraklılar ilgilendiği konuda eserler arar, biz de baktık araştırdık denizcilikle ilgili bir yılda kaç ciddi eser ve o konuları kapsayan kitaplar, dergiler yayınlanmış, yok gibi; olanlarda yetersiz, biz kendi konumuzda tatmin olmadık.
Beylikdüzü’nde açılan 33’üncü İstanbul TÜYAP Kitap fuarından bahsediyorum. Bugünkü rotamızda pusulanın yönü orası. Bostancı’dan bindiğimiz deniz otobüsü Kadıköy’e uğradı. Hafta içi ama, geçen yıllarda gördüğüm fuara giden talebe kalabalığı bu yıl yoktu.
Boğaz deniz trafiği giriş – çıkışı normal, hava güzel, deniz süt liman sayılır. Ahırkapı Feneri açıklarında yabancı bandıralı bir konteyner gemisi 230 rotasında çıkışını tamamlamış, Karadeniz Boğaz girişinde aldığı kılavuz kaptanı gemiden indiriyor. Tekne sürat düşmüş. Biraz sonra Marmara’da yeni rotasına girecek. Yenikapı önlerinde, ufaklı büyüklü gemiler, halı üzerine serpilmiş inci taneleri gibi dizilmişler. Rüzgar 022.30 derece yıldız-poyrazdan varla yok arası kıpırdıyor. Yanımda okyanuslarda dolaşmış, denizleri tanıyan, yılların “Deniz Kurdu” , Bahriye sevdalısı sınıf arkadaşım Taner Vardar var.
Boğaz girişi için sıra bekleyen, küçük onarımlarını yaptıran, yakıt ve diğer ihtiyaçlarını karşılayan gemilerin arasından süzülüp Bakırköy’e doğru seyrediyoruz, birkaç kişi gazete okuyor, ama elinde kitap olan yok.
Hep etkilenmişimdir; İtalya’da, İngiltere’de, İspanya’da, Arjantin’de ve bir de Portekiz’de kitapçı vitrinlerine baktığımda ön sıralarda mutlaka o ülkenin kitap okumadaki zevk ve tercihlerini gördüm. Deniz, denizcilik, denizden sağlanan menfaatleri yansıtan dergiler ve kitaplar hep ön sıralarda yer almıştı.
Bizde o tür yayınlar yok gibi, olanlar da Fuar’daki 850 yayın evi arasında 3 – 4 tane, sanki devede kulak misali. Büyüklü küçüklü kitap stantlarının hemen hemen çoğunu gezdim ve de alıcı gözü ile inceledim. Güzel, yeni yazılmış hayli eser var; ama üç tarafı denizlerle çevrili, iyi yönetilip teknik aşamalarla çağdaşlaştırılacak bir politika ve uygulama ile Anadolu insanı, Türk toplumunu çok yönlü kültürel ve ekonomik bir sıçrama yaptırabilecek eserlere, yayınlara rastlamak zor. Zira para kazandırmayacağı, okuyucu çekmeyeceği endişesi ile bu tür yayınlara soğuk ve ilgisizler.
MİSAFİR ÜLKE MACARİSTAN
1970’li yıllardan hafızamda kalan, çocuğuma aldığım ilk kitaplardan biri, “Pal Sokağı’nın Çocukları” isimli Macar yazar Frenc Molnar’ın eseriydi. Bu ülke, bu yıl 33’üncü İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda misafir. Kendini iyi tanıtmaya çalışıyor. Hoş geldiler! Budin’den, Estergon’dan, verimli Tuna boylarından, Atilla diyarından sefalar getirdiler.
Dikkatle bakıldığında Macarcadan Türkçeye direk çeviri yok gibi, olanlarda İngilizce, Fransızca ve Almanca üzerinden mümkün olduğunca dikkatli çevrilmesine rağmen herhalde aslından çevrilenler kadar yeterli değiller.
Bu ülke ile geçmişten gelen kesintili, zayıf bir ortak bağımız var. Bir dil uzmanı; “Macarca eklemeli dillerden olup sözlük yapısı açısından Türkçeye benzer ve kendine özgü özelliklere sahiptir. Bin yıldan beri özüne sadık kalmaya çalışsa da bulunduğu Orta Avrupa’da diğer dillerden etkilenmiştir.” diyor uzman.
Bilinen ilk Macarca yazılı belge; “Halotti Beszêd’es Könyögês”, “Cenaze Vaazı ve Duası” 1192-1195. Ve 1300’lerde yazılmış ikinci bilinen belge is; “Omagyar Maria”, yani “Meryem Ağıtı” dır.
Bizde tanınan yazarlar: 2002 Nobel ödüllü Macar Yahudi’ si İmre Kertesz; çağdaş, yıllarını Amerika’da geçirmiş Sandor Marai (1900 – 1989) ve eseri “Yürek Yangını” ile tanınır. Matbaayı yıllar sonra Avrupa’dan bize getiren İbrahim Müteferrika’da Macar’dır.
Macarlar bugünkü yaşadıkları yurtlarına M.S. 896’larda Ural dağlarının batı eteklerinden göç ederek gelip yerleşmişler. Osmanlı hakimiyetinde kaldıkları dönemde etkilenmişler, sosyal yaşam ve kültürde o topraklarda bizden derin izler kalmış. Şimdi DTCF Hungaroloji Enstitüsü kısıtlı imkanları ile üzerine düşeni yapmakta. Budin’den İstanbul’a bir kültür, bir gönül köprüsü kurmak her iki ülkenin de menfaatine.
OKYANUS AŞIP GİTMEMİŞ
08 – 16 Kasım 2014 arasında, uzakta, şehir dışındaki kitap fuarına zaten pek istekli olmayan, o konuda kültürü yeterince oluşmamış 17 milyonluk şehirdeki büyük kitle rağbet etmiyor. Yapılan tanıtımlarda bu fuar bu halka ne ifade ediyor, nasıl olursa daha iyi sonuç alınır? Bu konunun Kültür Bakanlığı, zincir kitapçılar, yayınevleri ve eğitim-öğretim kurumlarınca yeterince değerlendirilmediğini düşünüyorum. En basiti: daha önceki yıllarda Taksim ve Kadıköy gibi uzak bölgelerden fuar müddetince TÜYAP’ a yapılan ücretsiz ulaşım kaldırılmış, neden? Çünkü bu halk belirgin kitlelerin dışında yoksuldur, birde okuma merakı olmayınca….
Edebi konuları işleyen yüksek trajlı gazetelerde köşeleri tutmuş, haftanın 4 – 5 günü bu konuları işleyen yazar – çizerlere bakıyorum, temcit pilavı gibi aynı konuları ısıtıp ısıtıp okurlarına sunuyorlar.
Beyler bu ülkenin üç tarafı denizlerle çevrili, Çetin Altan bile 3-4 haftada bir köşesinde – makalelerinde boğazdan geçen gemilerden, onların köprüüstündeki personelinden, gidecekleri uzak limanlardan kendine has bir özlemle bahsediyor. Serenindeki bayrağın manasını bilmeyebilir. O gençliğinde Lizbon’dan Porto Alegre Limanına (Brezilya) gitme, “Okyanus Aşma” sevdası çekmemiş, denizci bir ülkenin çocuğu değil.
Yeni kahramanlarım var, bundan sonra onlarla sık sık karşılaşacaksınız, Alev, Bülent ve Yusuf…gibi. Üçü de tuzlu suya yakın; ama sade suya tirit gibi denizciler.
Konumuza dönersek, yayınevleri sanki bu tip kitaplara ambargo koymuşlar, set çekmişler. Ha, siz yukarıdaki isimlere mi takıldınız; iri yarı, bitik, fiziki ve ahlaki değerlerini kaybetmiş, bir zamanlar da makam sahibi olmuş Alev’i bilahare anlatacağım.
Sizin için makbul olan çocuğunuzu, eşinizi, dostunuzu alıp bir TÜYAP’a uzanmak, dizi dizi sıralanmış, bilgi, birikim ve kültür aşılamaya hazır kitaplardan uygun olanları alıp okumak. Ama denizcilikle ilgili güçlü bir yayın akışı yok, onu bilesiniz. Konuya aşına olanlara lütfen sorun; dünya denizciliğinde İ.M.O. da yerimiz var mı, varsa neresi?
Açık deniz kültürü ve birikimi yok. Varsa yoksa sahillere yakın, kıyıları takip eden içi boş, eski, basit kurgularla üzerine edebi anlam yüklenmiş kitaplar yazılıyor, olanlar da bu işi bilenlere hitap etmiyor, kısır ve dar bir çevreleri var. Okumalı, okutmalıyız ki yarınlarımız güzel, ufkumuz aydınlık olsun.