Ergun KAFTANCI
AKP‘nin iktidarda kalmasının temel üç nedeni var. Dincilik yapması, halkı ekonomik açıdan güçsüz bırakması ve insanların muhalefeti inandırıcı ve güven verici bulmaması…
Bu üç temel faktöre az miktarda Recep Tayyip Erdoğan‘a beslenen sempati de eklenince AKP her yere yerleşti ve kendisini fasulye gibi
nimetten saymaya başladı…
Yarın bir siyasal kurum çıkar da AKP’yi besleyen bu faktörlerden yararlanırsa, iktidar ancak o zaman el değiştirir…
Yoksa biliniz ki devran aynı devran!
……………………….
Bu üç faktörün dışında AKP’yi oturduğu koltukta tutan bir başka faktör daha var, o da slogana dayalı siyaset tarzı…
Bunu pek güzel yapıyorlar…
Hatırlayacaksınız Tayyip Bey çok konuşmasından şikâyet edenlere “Susamam, başbakan olarak susarsam gündem değişmez” diyerek karşılık vermişti.
Kısacası, kendisini gündem değiştirmeye âdeta memur etmişti…
Dikkat etmiş olmalısınız, ülkenin gündemini sık aralıkla değiştirerek
yapılan ne kadar yanlış iş varsa hepsini alalamayı becerdi, olan bitenden halkın haberdar olmamasını sağladı…
Bu, göz ardı edilecek bir beceri değildir!
……………………… ..
Son gündemin konusu malûm Osmanlıca…
“İsteyen de, istemeyen de öğrenecek” şeklindeki dayatması günlerdir ülkeyi meşgul ediyor. Yalakalarla iktidar uşağı yazarlar, gazeteciler, maalesef bazı akademisyenler ve bir kısım iş adamı da yemlemeye geliyor ve“Osmanlıca öğrenmek atalarımızla ve tarihle köprü kurmaktır” gibi, mezar taşı okuma becerisini sağlayacak bir savsatayı allayıp pullayıp gerekçe olarak önümüze koyuyor…
Ne köprüsü efendiler?
Hanedanla millet arasında köprüler vardı da atıldı mı?
Osmanlı devletinde hanedan ayrı telden çalar, halk ayrı telden çalardı. Halk, hanedanın gözünde ezilmeye, horlanmaya, en ağır ve pis işleri yapmaya, hanedanın devamı için düşmanlarla savaşmaya memur ve mecbur kitleydi. Hanedan ile zadegân sınıfı ise kol kolaydı ve bugün olduğu gibi, o gün de ülkenin kaymağını birlikte yiyorlardı…
Hanedanın Türk’ü hakîr gördüğü tarihen sabittir!
Şimdiii, bu anlayışın sahiplerini atamız mı sayacağız?
Sayanlara yuh olsun!
………………………… .
Ulu Önder Atatürk‘ün, eski adıyla Antakya‘yı -Hatay ilimizi- Misak-ı milli yani milli sınırlarımızın içerisinde görmek istediğinde nasıl hareket ettiğini herkes bilir.
Atatürk’ün, Fransızların gözünü diktiği Hatay’ımızı bir Türk Cumhuriyeti kurdurarak aç kurt gibi bekleyenlerin elinden nasıl kurtardığını yakın tarihi okuyan insanların unutması mümkün değildir.
Ben ata diye ona derim…
Topraklarımızı sahiplenendir ata…
Hanedan ise toprak veren bir anlayışın temsilcisidir.
AKP iktidarı Osmanlıya hayran olduğu için onun meziyetlerini (!) edinmiş olmalı ki Güneydoğu Bölgemizi neredeyse elden çıkarıp bir kürt devleti kurulmasına ön ayak olacak noktaya gelmiştir…
Ata ise hangisi ata?
Millete ait toprağı vermeyip geri alan mı, başkasına peşkeş çekmeye teşne olan mı?
…………………….. …..
Gündeme iyi ki Osmanlıca dayatmasını getirdiler…
Böylece amaçları ve hedefleri daha net anlaşıldı…
Cumhuriyet ve demokrasiyle hukuk devletine, laik devlet anlayışına, özgürlüklere, eşitliğe ve milli değerlerin oluşturduğu varlığımıza karşı oldukları ayan beyan ortaya çıktı…
Ne güzel!
* * *
MUHALEFETE yükleniyorlar…
Torpilli hayat mucitleri, gırtlağına kadar yolsuzluk ve rüşvete boğulmuş bir iktidarın mensubu olduklarına aldırmadan cemaat düşmanlığını tırmandırmak için muhalefeti de dillerine doluyorlar…
Bu üslûbun bir sahibi de parlamenter olmadığı halde dışarıdan bakanlığa atanan zat…
Muhalefeti işaret ederek “Paralel darbe teşebbüsünde bulunanlarla kol kola girdiler, seçimi kaybettiler”diye bir çıkış yaptı. Bu çıkış herhalde tepeden talimatlı olmalı.
Bu konuşmayı partisinin Yalova kongresinde yaptı…
Sokakta yapsaydı yurttaş mutlaka karşılık verir ve “Paralel devletle siz yıllarca kucak kucağa yaşadınız, ülkede neler yaptığınızı gördük” diyerek o günkü muta nikâhını adamın suratına şamar olarak vururdu!