Ergun KAFTANCI
GEÇENLERDE ülkemizi ziyaret eden Papa, Arjantin kökenli…
Asıl adını bilen yok; İtalyan katolikler ona Françesko diyor…
Bazıları da Francis…
Fransızlara göre ise Papa’nın adı Fransuva…
Bu isimdeki ilk Papa olduğu için şimdilik düz Fransuva. Daha sonra aynı isimde bir Papa gelirse bu Birinci Fransuva, gelen de İkinci Fransuva diye anılacak…
Mesela ileride başımıza -Allah muhafaza– yeni bir Tayyip gelirse o İkinci Tayyip olacak, bugünkü de Birinci Tayyip…
Padişahlığı anımsayacağız o zaman!
……………………… ………
Şimdi gelelim kıyaslamaya…
Papa, sadece bir ruhani lider değil aynı zamanda Vatikan Devleti’nin de Başkanı…
Vatikan, bir şehir devleti; minnacık bir ülke…
Avuç içi kadar…
Ama olsun, Papa’nın tebası kocaman; Hıristiyanlığın en kalabalık mezhebi olan katolik nüfus onun ağzına bakıyor…
Son rakamlara göre katoliklerin nüfusu 2 milyarı geçti. Papa dini açıdan işte bu nüfusa hükmedebiliyor…
Buna rağmen tevazu sahibi; burnu havalarda değil, kibirden âri, insana tepeden bakmıyor.
Mütevazı olduğunu ziyareti sırasında da gösterdi; beş yıldızlı otelde kalmayı reddetti. Keza devlet konukevini de istemedi; gitti, elçiliğin binasında gösterişsiz bir odada normal bir yatağa kıvrıldı, uyudu…
Bizimkiler Papa’ya, korumak amacıyla zırhlı araç tahsis etmeye kalktı…
Papa onu da reddetti, zırhlı ve lüks olmayan bir araca bindi.
Sonradan öğrenildi ki Papa Françesko Vatikan’da, bizim taksicilerin de tercih ettiği İtalyan yapısı Fiat Linea marka –Reklam yapıyorsun demeyin, mecburen yazıyorum- araca biniyormuş…
Burada da öyle bir araç istedi; yerine, yerli montaj Fransız yapımı Renault Symbol marka -Reklam yapıyorsun demeyin, bunu da mecburen yazıyorum- araç tahsis edildi.
Papa hazretlerinin ayakkabıları, bizim Beykoz kundura fabrikasının -Artık o fabrika da yok- ucuz ayakkabılarına çok benziyordu, sıradan yani…
Gelelim kıyaslamaya dedim ama Papa’yı Tayyip Bey ile mukayese etmekten vazgeçtim…
Nasıl olsa herkes “Ak Saray” ın varlığını, devletin dış itibarının izlenen politikalarla değil saraylarla sağlanmaya çalışıldığını, o kâşanenin sadece elektrik sarfiyatının 700 bin lira -Eski parayla 750 milyon– olduğunu, bin odalı saraydaki bir tek mobilyanın 75 bin liraya dışarıdan alındığını, binanın hemen her yerinde kullanılan malzemenin ithal olduğunu, hizmetkâr, sekreter, aşçı, garson, bahçıvan, şoför ve korumadan oluşan Ak Saray ordusunda görevli sayısının bini aştığını biliyor…
Bu durumda, Papalığın durumuyla durumumuzu, ya da Papa’yı Tayyip Bey ile alenen kıyaslamayı anlamsız buldum, kıyaslamaktan vazgeçtim…
Bunu yani kıyaslamayı siz yapın değerli okurlar…
Serbestsiniz!
İki milyar insana liderlik yapan Papa ile 76 milyon yurttaşın sadece yüzde 40’ına liderlik yapabilen Tayyip Bey’i, tutkuları, anlayışları, tevazuları açısından elinizi vicdanınıza koyarak kıyaslayın…
Papa da, Tayyip Bey de biliyorlar ki iki dinde de israf günah, tevazu esastır. Kul hakkı yemek ise günahtır…
Kıyaslamayı da herhalde bu gerçeği göz ardı etmeden yaparsınız!
* * *
ADLARI yolsuzluk ve rüşvet olayına karışan müstafi eski bakanlardan ikisinin mal varlıkları gazetelere ve oradan da internete düştü…
Eski bakanlardan biri Egemen Bağış, diğeri Erdoğan Bayraktar…
Bağış, İngilizce bilmediği için Tayyip Bey tarafından tercüman olarak kullanılmıştı. Bu arada AB Bakanlığı görevi de kendisine cemile olsun diye verilmişti.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise TOKİ’nin başındaydı, büyük kentlerden başladı, Türkiye’yi beton yığınına çevirdi. Gökdelensiz kent bırakmadı, inşaat sektörünün kaymağını gökdelenci yandaşlara yedirdi…
17 ve 15 Aralık bombaları patlayınca korktu, hemen “Görevimden, AKP’den ve de milletvekilliğinden istifa ediyorum” dedi ama sadece bakanlıktan istifayla yetinti.
Giderken de günah çıkardı ve “Başbakan da istifa etmeli. Çünkü ne yaptıysam o söyledi, ben yaptım” dedi…Bayraktar hâlâ AKP’de, hâlâ Tayyip Bey‘in yüzüne bakabiliyor; şaibeli diğerleri gibi, parlamenterlik görevini de sürdürüyor…
Bu iki müstafi bakanın mal varlıklarını buradan nakledemeyeceğim değerli okurlar…
Uzun…
Günlerce tefrika olabilir…
Eşlerinin ve çocuklarınının da servetlerinde muazzam artışlar saptanmış. Hepsi topluca gazetede birkaç gün dizi olarak yayınlanabilir…
Yalnız şu kadarını söyleyim; Komisyon Başkanı Hakkı Köylü‘nün neden mahkemeye başvurup sansür niteliğinde bir karar aldığı anlaşıldı. Aklı sıra yolsuzluk ve rüşvet olayını ve bunların sonucu oluşan astronomik servet artışlarını soğumaya bırakacak; unutturacak…
Aldığı talimat bu merkezde ya…
………………………… .
Oysa servet beyanlarını yayınlamak yasak değil; o beyanlara bakıp öncekilerle kıyaslamak serbest. Bakınca görülüyor, beylerin servetlerinde külliyetli miktarda artış var…
Bu artış, vekil maaşıyla filan sağlanamaz; başka usullerle sağlanmış olmalı. Raporu hazırlayanların da bu kanıda olduğu anlaşılıyor…
………………………… .
Köylü’nün sansür yoluna, lâf olsun diye sapmadığı aşikâr değil mi!