Ali BADEMCİ
Hükümetin, bilhassa dış politikada fahiş hatalarını görmemezlikten gelen yalaka ve eyyamcı medya, şimdi de “Osmanlıca”nın zorunlu ders olması isteğine kafayı takmış bulunuyor. Bölücülüğe yol veren ve bu hususta, yıllardan beri yazar-çizer-artist-sanatçı bozuntusu akiller, siyaseten hükümeti teşvik ve yönlendirmeye çalışırken şimdi bambaşka bir konuda kamuoyu oluşturarak, hükümetin geç kalınmış teşebbüsünü yerden-yere vuruyorlar. Peki,“Osmanlıca” dil mi? Veya batı dilleri gibi yabancı bir lisan mı? Hükümet dilimizi değiştirmek mi istiyor? Bu hükümetin şahsen baştan sonra kadar icraatını beğenmem; hatta birçok konuda millet ve devlet hayatımızı tahrip ettikleri kanaatindeyim. Fakat bu teşebbüs hiç de öyle değildir!
Bir kere “Osmanlıca” bir dil değildir ve böyle bir dil yoktur. Osmanlıca, Türk ırkı liderliğinde bir unsurlar devletinin ağdalı Türkçesidir. Adını aldığı Osmanlı İmparatorluğu’nun daha ilk günden itibaren resmi lisanı“Türkçe”dir. Hem de Karamanlı Mehmed Bey’in“Divânda, dergâhda, bargâhda” konuşulmasını istediği Türkçedir. Bu ağdalı Türkçeyi, Osmanlı olmayan Mevlâna da kullanmıştır, ona sahip çıkarken Osmanlı adından ötürü bu devir Türkçesine karşı çıkmak aynı zamanda devamı olan devleti de anlamamak manasına gelir. Mustafa Kemal’in Nutuk’taki Türkçesi de budur ve okuyanlar bilir ki, anlaşılmayacak tarafı yoktur. Aksine Hıfzı Veldet’in uyduruk Nutku’nu kimse anlamaz. Evet, bu ağdalı Türkçeyi Osmanlı edebiyatta kullanmıştır; lâkin milleti her zaman Yunus’un halk Türkçesinden kimse engellememiştir. Zaten daha Osmanlı’nın son zamanlarında ağdalı lisan edebiyattan da silinerek yeni edebiyat doğmuş, eski vezinler bile tarih olmuştur. Sanıldığı gibi bu durum cumhuriyetin başarısı veya kusuru değil Türk kültürünün merhalesidir.
Cumhuriyet inkılabı, bir dil devrimi değil “Harf Devrimi”dir; bu husus bile Osmanlıca adı ile bir lisan olmadığını ispata yetmez mi? Kaldı ki, bizde edebiyat ve devlette yazışma tekniği olan ve adına yanlış olarak sonradanOsmanlıca denen ağdalı Türkçeyi anasır da anlamazdı. Bunu, Suriye Cephesi’nde Cemal Paşa’nın yanında bulunan Halide Edip de hayretle ifade eder. Yani Araplar da anlamaz; bu sebeple zamanını tamamlamış olan bu edebiyat, daha Yeni Osmanlılar’dan itibaren Servet-i Fünûn veya Edebiyat-ı Cedide ile terkedilmiştir. Harf İnkılabı da, daha o zamanlardan beri aydınların ve devlet adamlarının kafasında vardır. 1908-1918 arası ıslahat çabalarında bu hususları görmeniz mümkündür.
Aslında Cumhuriyet’in Harf İnkılabı’nın aceleye getirildiğini elbette kabul ederim; lâkin bu Latin harflerine geçişi reddetmek anlamında değildir. Elbette Osmanlı cemiyetinde okuryazar oranı %3’tü; şimdi de %100. Böyle bir husus hiç düşünce hayatımızın da geliştiğini ortaya koyar mı? Özellikle 1960’tan sonra eski kaynakları bilenler azaldıkça, eğitim ve fikir hayatımız da düşüşe geçmiştir. Bugünkü anlamda Harf İnkılabı ile eski harfler kalsaydı dünyanın sonu gelmezdi. Elbette her lise bitiren dedesinin mezar taşını belki okumakta zorluk çekerdi ama şimdiki gibi üniversitede elde ettiği birikim ile pekâlâ bu iş olabilirdi. Orta dereceli okullara konulmak istenen ders ayrı bir lisan değil, sadece eski alfabe veya harflerin tanınması ve öğrenilmesidir. Bazı milliyetçi dostlarımız da, bilerek veya bilmeyerek çok geç kalmış böyle bir teşebbüse karşı çıkıyorlar. Şahsi kanaatimize göre böyle bir düşünce yanlıştır. Bugün, Suriye-Irak-İran-Afganistan-Pakistan-Hatta Doğu Türkistan gibi Türk nüfusunun yoğun olduğu ülkelerde hâlâ kullanılmaktadır. Hatta Kiril de öğretilirse ne olur? Bunlar zor işler değil! Türk Lehçeleri Türkçe Dersi’nin bir şubesi olamaz mı? Üstelik eski harfler de dahil, bu dersleri dört sene devam ettirmeye de gerek yoktur. Bizim gibi birçok insan eski harfleri kendi kendine öğrenmiştir. Türk lehçeleri de, yabancı dil gibi zor değildir ve bir dönemde anlaşacak kadar öğrenilebilir.
“Mezar Taşları” edebiyatını da bir kenara bırakın. Bugün dünya çapında milyonlarca üyesi olan bir Sosyal Medya gerçeği karşımızda durmaktadır. Yukarıda saydığımız ülkelerde Türkçe konuşup, Arap Alfabesi ile Türkçe yazan soydaşlarımızı takip etmek çok mu kötüdür. İran- Irak-Suriye Türkmenleri’nin yazdıklarını okusak ne olur? Afganistan Türkmen ve Özbekleri de öyle! Azerbaycan dışındaki Türk Cumhuriyetlerinin kullandığı Kiril alfabesini öğrenmek, bir haftayı almaz. Yani böyle donanımlı ve münevver aydın olmanın ne mahsuru vardır?
Sağlıcakla kalın.