Ergun KAFTANCI
İKTİDAR partisinde siyasal akne diyebileceğimiz isimlerden ikisi yakın günlerde hadlerini aşan konuşmalar yaptı. Ortak görüşleri, iktidar partisinde 50 kadar hainin (!) olduğu noktasında. Hainleri (!), dört bakana ilişkin oylamalarda muhalefetle birlikte hareket etmek ve oy kullanmakla suçluyorlar.
İki ağzın aynı mealdeki sözleri, Meclis İçtüzüğü’nde yer alan hükmün çiğnendiğini gösteriyor. Anlaşılan o ki içtüzüğe inat, oylanacak önergelerin reddine ilişkin oy kullanılması gizlice kararlaştırılmış…
Peki bunun belgesi var mı?
Yok, olmaz da; tıpkı rüşvetin belgesi olmayacağı gibi, gizlenen bir kararın da belgesi olmaz.
Meclis İçtüzüğü böyle bir konuda grupların karar almasını engellediği için bu kararın gizliliği hâlâ muhafaza ediliyor…
Yapılan açık ve net; sözüm ona içtüzüğe uyuldu, dolayısıyla ret oyu kullanılması kararı alınmadı…
Siz öyle sanın; herkes biliyor ki alınan karar yine gizli biçimde ve yuvarlak laflarla kulaktan kulağa taşındı.
Nitekim iki “Akne”nin konuşmalarından da anlaşılan bu!
……………………..
Buradan Mehmet Metiner‘in bir panelde -Bahçeşehir Üniversitesi’nde- “Cumhuriyet bir baas rejimidir ve miadının doldurmuştur” şeklindeki sözlerine gelelim. Bu ifadelere, dinleyiciler arasında bulunan Avukat Ayla Yıldırım derhal tepki koydu…
Yıldırım ile birlikte paneli izleyenler, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na Metiner hakkında suç duyurusu yaptı.
Avukat Yıldırım suç duyurusuna ilişkin olarak şunları söyledi:
–Mehmet Metiner konuk olarak oraya geldi. Konuşmasına başlar başlamaz da Cumhuriyetin bir baas rejimi olduğunu ve miadının dolduğunu, Cumhuriyet nedeniyle ülkede sonsuz acılar yaşadığını belirtti. Bunun üzerine kendisine Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekili olduğunu, milletvekili maaşı aldığını ve milletvekili yeminini hatırlattım. Bunun üzerine bana ve benimle beraber orayı terk etmek isteyenlere “Cumhuriyet artıkları” diyerek bağırdı ve korumalarından, bizim dışarıya atılmamızı istedi
Bir vekilin, Cumhuriyeti ve ona sadakatla bağlı yurttaşları aşağılaması, “Artık” yani bakaya olmakla suçlaması, küstahlık ve haddini bilmezlik değil midir!?
Edilen yemini ve bireye siyasal yaşam hakkı veren devlet biçimini karalamak ve ağır dille suçlamak, sonuç itibarıyla aşşağılık bir davranıştır…
………………………… ..
Anlaşılacağı gibi bu iki akne de Osmanlı hayranı; Tayyip Bey‘in peşinden gidenlerin önemli bir kısmı gibi Osmanlı yanlısı; Osmanlıcılık paranoyası yaşayanlardan…
Cumhuriyetin yerine Osmanlı’ya benzeyen bir devleti ikame etme hayali içindeler. Hanedan kafasını ve monarşik bir yönetimi egemen hale getirmeye çalışıyorlar…
Buradan Mehmet Metiner‘in bir panelde -Bahçeşehir Üniversitesi’nde- “Cumhuriyet bir baas rejimidir ve miadının doldurmuştur” şeklindeki sözlerine gelelim. Bu ifadelere, dinleyiciler arasında bulunan Avukat Ayla Yıldırım derhal tepki koydu…
Yıldırım ile birlikte paneli izleyenler, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na Metiner hakkında suç duyurusu yaptı.
Avukat Yıldırım suç duyurusuna ilişkin olarak şunları söyledi:
–Mehmet Metiner konuk olarak oraya geldi. Konuşmasına başlar başlamaz da Cumhuriyetin bir baas rejimi olduğunu ve miadının dolduğunu, Cumhuriyet nedeniyle ülkede sonsuz acılar yaşadığını belirtti. Bunun üzerine kendisine Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekili olduğunu, milletvekili maaşı aldığını ve milletvekili yeminini hatırlattım. Bunun üzerine bana ve benimle beraber orayı terk etmek isteyenlere “Cumhuriyet artıkları” diyerek bağırdı ve korumalarından, bizim dışarıya atılmamızı istedi
Bir vekilin, Cumhuriyeti ve ona sadakatla bağlı yurttaşları aşağılaması, “Artık” yani bakaya olmakla suçlaması, küstahlık ve haddini bilmezlik değil midir!?
Edilen yemini ve bireye siyasal yaşam hakkı veren devlet biçimini karalamak ve ağır dille suçlamak, sonuç itibarıyla aşşağılık bir davranıştır…
…………………………
Anlaşılacağı gibi bu iki akne de Osmanlı hayranı; Tayyip Bey‘in peşinden gidenlerin önemli bir kısmı gibi Osmanlı yanlısı; Osmanlıcılık paranoyası yaşayanlardan…
Cumhuriyetin yerine Osmanlı’ya benzeyen bir devleti ikame etme hayali içindeler. Hanedan kafasını ve monarşik bir yönetimi egemen hale getirmeye çalışıyorlar…
Gayretleri bu yönde…
Cumhuriyeti yıkarak hanedanlık kurmak ve Osmanlı’yı tarihin karanlık sayfalarından çekip çıkararak Cumhuriyetin başına bela etmek, ütopik bir heves; kalın kafalarına bir türlü bu gerçeği sokamıyorlar…
Heveslendikleri Osmanlı’ya bakınız…
Avrupa sanayi toplumuna geçerken Osmanlı, sanayi devrimini yapamadı. Üretemedi, üretmeyi öğrenemedi. Ekonomisi dışa bağımlı kaldı. Yine aynı süreçte çağdaş devlet sistemine de geçilemedi. Kurulan meclisler hep kapatıldı.
Heveslendikleri Osmanlı’ya bakınız…
Avrupa sanayi toplumuna geçerken Osmanlı, sanayi devrimini yapamadı. Üretemedi, üretmeyi öğrenemedi. Ekonomisi dışa bağımlı kaldı. Yine aynı süreçte çağdaş devlet sistemine de geçilemedi. Kurulan meclisler hep kapatıldı.
1’inci Meşrutiyet döneminde 2 ay yasama görevi yapan meclis bile oldu.
2’nci Meşrutiyet’te de 1908 itibaren kurulan meclisler hep padişah tarafından dağıtıldı…Derli toplu ve süreklilik gösteren meclis sadece 1920’de açılan TBMM’dir…
TBMM 1923’te, Cumhuriyetle birlikte günümüze kadar geldi…
2’nci Meşrutiyet’te de 1908 itibaren kurulan meclisler hep padişah tarafından dağıtıldı…Derli toplu ve süreklilik gösteren meclis sadece 1920’de açılan TBMM’dir…
TBMM 1923’te, Cumhuriyetle birlikte günümüze kadar geldi…
Darbelerle sarsılmadı ve varlığına sahip çıktı…
……………………….
Batı, demokratik yurttaşlık toplumuna geçerken, Osmanlı topraklarında yaşayanlar, padişahın tebası olarak kaldı, hiçbir sosyal hak ve hukuk sahibi olamadı, yurttaşlık toplumuna geçemedi…
Batı, demokratik yurttaşlık toplumuna geçerken, Osmanlı topraklarında yaşayanlar, padişahın tebası olarak kaldı, hiçbir sosyal hak ve hukuk sahibi olamadı, yurttaşlık toplumuna geçemedi…
Batıya açılanlar dışında kimse özgürlüklerin ne menem şey olduğunu bile öğrenemedi; padişahlar serbestliği tebaya çok gördü…
Basın özgürlüğü yoktu; kimse bugünkü akneler gibi “düşünce ve düşündüğünü açıklama” özgürlüğünü, tehdite varan hakaretlerle süsleyerek dibine kadar kullanamadı. O nedenle Osmanlı döneminde mesela merhum Nasrettin Hoca gibi heccav çokça yetişti…
Bu iki akne ve öteki Cumhuriyet düşmanları, hâlâ böyle bir devleti hayal ediyorlarsa yazıklar olsun onlara!
Basın özgürlüğü yoktu; kimse bugünkü akneler gibi “düşünce ve düşündüğünü açıklama” özgürlüğünü, tehdite varan hakaretlerle süsleyerek dibine kadar kullanamadı. O nedenle Osmanlı döneminde mesela merhum Nasrettin Hoca gibi heccav çokça yetişti…
Bu iki akne ve öteki Cumhuriyet düşmanları, hâlâ böyle bir devleti hayal ediyorlarsa yazıklar olsun onlara!