Safter TANIK
-10-
Gıdayı Kontrol Eden Topluma Hükmeder
Tarımda kullanılan tohum, gübre, zirai ilaç ile buğday-mısır-yağlı tohumlar-şeker pancarı, et gibi temel gıda ürünlerini ithal eden bir ülkede; kıtlık ve bolluk, dünya gıda tekellerinin insafına kalmıştır. Bu nedenle de; temel gıda ürünleri, para ve petrolden sonra; küresel güçlerin başvurduğu, diğer bir operasyon aracıdır.
Gıda; aynı zamanda, iktidarların da topluma hükmetmekte kullandığı önemli bir araç oldu. Örneğin; Endonezya’da, adı yolsuzluk ve kirli ilişkiler ile anılan Suharto; günde 2 dolar bile geliri olmayanlara yaptığı gıda yardımı sonucu, 32 yıl iktidarda kaldı; 1997 Asya Krizi sonrasında, kesmek zorunda kalması ile de bir anda devrildi ve en kötü adam olarak anılmaya başlandı.
Tarımda Yeterli Hale Gelmek
Ekmeklik buğday ile şekeri bile ithal eden bir ülkede; siyasi otoritenin varlığını uzun süre sürdürmesi mümkün değildi. Böyle bir ülkede; toplumu provoke ederek, toplumsal bir kalkışmaya yol açmak kolay bir işti.
Her an bir tehdit ile karşılaşılmasının mümkün olduğu bir ortamda, ülkenin; buğday-mısır-yağlı tohumlar-şeker pancarı ve et üretiminde, en az kendine yeter bir hale gelmesi gerekiyordu.
Köy Kanunu
1924’te, Köy Kanunu çıkarıldı. Köy Kanunu; köye tüzel bir kişilik kazandırırken, devlete de köy ve köylüyü yönlendiren ve denetleyen bir özellik kazandırdı.
Günümüzde; köylerin, Büyükşehir’e bağlı bir kasabanın mahallesi haline getirilmesi ise Köy Kanunu’nun delinerek meraların köylünün tasarrufundan çıkarılması dışında başka bir şey değildir.
Köylüyü Tefeciden ve Feodal Ağadan Kurtarmak
1924’te; TC Ziraat Bankası öncülüğünde, Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu. Kuruluş nedeni ise; köylüyü, batıda; tefeciden, vurguncudan, doğuda da feodal ağadan kurtarmaktı.
Aşar Vergisinin Kaldırılması
1925’te; Osmanlı’nın bir mirası olan, Aşar Vergisi kaldırıldı.
Aşar (öşür); onda bir demek. Osmanlı’da; önceleri, tarım ürünlerinden % 10 oranında alınan bu vergi; iltizam sistemine geçiş ile mültezimlerin insafına kaldı. 1800’lerde de ürün ve bölgesine göre % 30, hatta % 50’ye kadar çıktı. Bu da; köylüyü ezen, haksızlıklara sebep olan, toprak mülkiyetinden kaçmaya zorlayan, toprak anlaşmazlıkları ile de gençlerin dağa çıkmasına yol açan bir sonucu doğurdu.
Aşar Vergisinin kaldırılmasının diğer bir nedeni ise Tütün Reji Şirketi’ni etkisiz kılmaktı. Aşar Vergisinin kaldırılması ile Tütün Reji Şirketi önemli bir gelir kaynağını kaybetti, faaliyetini de sürdüremez bir hale geldi.
Tütün Reji Şirketi’nin Millileştirilmesi
Aşar Vergisinin kaldırılması ile Fransız Tütün Reji Şirketi; tüm hak ve yükümlülükleriyle satın alınarak, devletleştirildi. Bu da; TEKEL (Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri) dediğimiz, KİT’in temelini oluşturdu.
Tütün Rejisi nedir?
1881’de, Osmanlı kamu borcunun tahsili amacıyla Düyun-u Umumiye kuruldu.
Düyun-u Umumiye idarecileri; çok geçmeden, Aşar Vergisi gelirinin % 10’unun tütün ile ilgili olduğunu gördü. Bunun için de Girit ve Cebel-i Lübnan hariç, ülkedeki tüm tütün ile ilgili vergileri toplayacak, ekimin kontrolü, alım-satımı vb faaliyetleri yürütecek olan bir şirketin kurulmasını kararlaştırdı. Osmanlı yönetimi ise; bunu, “tütün ziraatına fayda sağlayacağını” düşünerek kabul etti.
1883’te; Osmanlı Devleti, Düyun-u Umumiye ve üç bankacılık grubunun (Die Österreichische Kreditanstalt, Banker S.Bleichröder ve Osmanlı Bankası.) iştiraki ile “Tütün Reji Şirketi” kuruldu. Haliyle Osmanlı yönetimi de tütün ile ilgili tüm hak ve imtiyazı bu şirkete devretti.
Tütün Reji Şirketi’nin ortakları arasında yer alan banker ve bankalarda, Rothschild Ailesi’nin ortaklığı bulunması ise; Şirket’e, küresel bir özellik kazandırıyordu.
Şirket’in tütün ekimini izne bağlaması; kaçak ekime, istediği fiyattan satın alması; ürünün saklanması ve kaçak satışa, kaçak ekim ve satış; “Kolcu” adı verilen kişilerden oluşan özel bir güvenlik teşkilatının kurulmasına, kolcuların fevri ve agresif davranışları da; köylüler ile kolcu ve zabıta arasında vuku bulan çatışmalara yol açtı.
Ortaya çıkan çatışmalarda ise binlerce kişi hayatını kaybetti, bir ara çok söylenen çökertme türküsünün hikâyesi de bununla ilgilidir.
Dans eden ve göbek atanlara bakılırsa, hikâyesini bilenin az olduğu görülüyor. Zira bu, Tütün Rejisine tütün satmayan Bodrum çiftçisinin ürününü İstanköy’e götürüp, satan Halil Efe’nin; kolcular tarafından, acımasızca öldürülmesi üzerine yakılan bir türkü.
1911’de; Tütün Reji Şirketi’nin, devletleştirilmesi kararlaştırıldı. Ancak; Trablus ve Balkan Savaşları nedeni ile kararın uygulamasına geçilemedi. Alınan, 1.500.000 Osmanlı Lirası karşılığında da imtiyaz süresi; 1914’ten başlamak kaydıyla, 15 yıl daha uzatıldı.
Şeker Pancarı Ekiminin Teşvik Edilmesi
1926’da, Alpullu Şeker Fabrikası ile Uşak Şeker Fabrikası faaliyete geçti.
Alpullu Şeker Fabrikası yatırımına, şeker kralı Hayri İpar ve Kazım Taşkent öncülük etmiş ise de; T. İş Bankası’nın % 68, TC Ziraat Bankası’nın da % 10 oranında iştirak ettiği bir yatırım oldu.
Uşak Şeker Fabrikası yatırımı ise müteşebbis Nuri Şeker tarafından gerçekleştirildi. Bu arada Mustafa Kemal Atatürk ve Latife Hanımın desteğini de göz ardı etmemek gerekir.
Amaç; şeker pancarı ekimini teşvik etmekti. Nedeni ise şekerin çok pahalı oluşu idi. Öyle ki 1927’de, bir kilo şeker; 3,75 kg. buğday ya da 6,61 kg. mısıra eş değer bir fiyatı ifade ediyordu.
Modern Tarım İşletmesi Deneyimi
Köylüye modern tarım ve hayvancılıkta örnek olmak amacıyla Atatürk Orman Çiftliği inşasına girişildi.
Tarımda Değişen Bir Şey Yok
1927’ye gelindiğinde; Tarım Kredi Kooperatiflerinin kurulmasına, Aşar Vergisinin kaldırılmasına, Fransız Tütün Reji Şirketi’nin millileştirilmesine rağmen; tarım sektöründe, fazlaca değişen bir şey yok.
13,6 milyonluk toplam nüfusun; % 75,6’sı kırsal kesimde yaşamasına, % 80,9’un tarımda geçinimini sağlamasına karşılık, ekilen alan; 4,3 milyon hektar, kullanılan değişik tarım makine sayısı ise; 15.700.
Köylü nüfusun % 22’sinin iş hayvanı olmadığı gibi, aile başına bir karasaban bile düşmüyor; tahıl üretimi, küçükbaş ve büyükbaş hayvan sayısı da 1914’ün epey gerisinde.
Gerçi şeker pancarı ekiminde bir artış sağlanmış, dağlık ve ormanlık bir bölge olan Rize ve çevresinde çay yetiştiriciliği denemesi olumlu sonuçlar vermiş ise de tarımda düşünülen hedeflerin çok gerisinde kalınmıştı.
Köylünün bireysel girişim ile kalkınmasını beklemek bir netice vermedi. Topraksız köylüye toprak dağıtmak, köylüyü kooperatifler ile üretim-tüketim zincirinin her halkasında organize etmek, desteklemek, ürününü değerli kılmak; devletin de KİT’ler ile aktif bir rol alması gerekiyordu.
Toprak Reformu
Uygulamaya konulacak üç aşamalı programın temelinde toprak reformu vardı.
Kırsal kesimdeki nüfusun % 17’sinin topraksız olduğu, ekili toprakların % 35’inin “33 bin” civarındaki ailenin mülkiyetinde bulunduğu, kontrol ettiği toprağın da sekiz milyon hektara ulaştığı bir ülkede; radikal kararları içeren bir tarım politikasının uygulanması mümkün değildi.
1925’te; 200 dönüme kadar, hazineye ait arazinin topraksız çiftçi ailelerine taksitle satışı kararlaştırılmış ise de; o günün gerçekleri ile uyuşmayan bu kararın uygulamasına geçilemedi.
1926’da, topraksız köylüye toprak dağıtımını da içeren İskân Kanunu çıkarıldı. Ancak; teknik nedenler sonucu doğru dürüst bir uygulamaya gidilemedi. Kanun’da 1927 ve 1929’da yapılan değişiklik ile ciddi bir uygulamaya geçilebildi. Hazineye ait 1,5 milyon hektar arazi de yerli-göçmem ve göçer çiftçiye dağıtıldı.
1934’te çıkarılan yeni İskân Kanunu ile feodal beylere veya onların toprak ağalarına ya da şeyhlere tahsis ettiği bazı gayrimenkullere el kondu.
Mustafa Kemal Atatürk; 1937’de, TBMM’nde yaptığı bir konuşmada; “topraksız köylü bırakılmayacaktır” dedi ve “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun” çıkarılmasını istedi.
Kanun; büyük toprak sahipleri ve feodal beylere ait toprakların bir kısmının kamulaştırılmasını içeriyordu.
Bu nedenle de büyük toprak sahipleri ve Doğu’da; feodal beylerin isyanına kadar varan, bir direniş ile karşılaşıldı.
1938’e kadar; 48.411’i yerli, 7.886’sı göçer, 32.398’i de göçmen olmak üzere; 88.695 topraksız köylü aileye toprak dağıtıldı.
Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu; 1945’te çıktı ise de uygulamasına bir türlü geçilemedi, 1950’de yapılan değişiklik sonucu da toprak reformu olmaktan çıktı.
1927-1972 döneminde; 2,2 milyon hektar arazi, topraksız köylüye dağıtılırken; bunun sadece 5.425 hektarı büyük toprak sahiplerine aitti.
Toprak reformu ile ilgili diğer bir yasa da 1973 yılında yürürlüğe girdi. Ancak; bu yasa, 1976’da; Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlükten kaldırıldı. Yürürlükte kaldığı sürede ise sadece Şanlıurfa’da uygulama alanı buldu. 1.690.105 dönüm arazi kamulaştırılırken, 230.897 dönüm arazi topraksız köylüye dağıtıldı; kalanı ise tekrar eski sahiplerine kiraya verildi.
Sonuç olarak; düşünülen anlamda, bir toprak reformu yapılamadı. Bu da; bey ve ağaların direnişi ile liberal düşüncenin siyasette tekrar öne çıkmasından kaynaklanıyordu.
Kooperatif Sistemden İstifade Edilmesi
İkinci aşamada, kooperatif sistemin inşa ve uygulamasına geçildi.
1924’te kurulan Tarım Kredi Kooperatifleri başarılı bir sonuç vermedi.
Sistem; köylünün birlikler kanalı ile şahsi güvenirliği ve ticari faaliyet hacmine göre, TC Ziraat Bankası’ndan kredi kullanmasına dayanıyordu. Kredinin, teminat bacağı yoktu; bu da, kredi kullanımını zorlaştırıyordu.
Köylünün sorunu; sadece kredi bulmak ile sınırlı değildi, ürünü değeri üzerinden satmakta da önemli bir problem ile karşılaşmaktaydı. Ürününü değeri üzerinden satmasını mümkün kılmak, ürünü değerlendirmek, O’na ek bir kazanç sağlamak, O’nu tefeci-vurguncu ve feodal beyden kurtarmak için bir sistemim inşası gerekiyordu.
1929’da, Tarım Kredi Kooperatifleri yeniden yapılandırıldı.
1932’den itibaren, TC Ziraat Bankası; hükümetin tespit ettiği taban fiyatı ile piyasa fiyatı üzerinden, peşin ödeme yaparak, buğday alımı yapmaya başladı.
1935’te, Tarım Satış Kooperatifleri ve Tarım Birliklerinin kurulması kararlaştırıldı.
1938’de; buğday piyasasını düzenlemek, bunun için alım-satım yapmak, gerekirse un ve ekmek fabrikaları kurmak amacı ile Toprak Mahsulleri Ofisi kuruldu.
Yine 1938’de; başta FİSKOBİRLİK olmak üzere, sayısı 17’e kadar çıkan; ürün ve bölge bazında alım-satım yapan, iktisadi işletmeler kuran ve işleten birliklerin kurulmasına gidildi.
1938 Tahıl Üretimi ve Hayvan Sayısı
Radikal kararlar; tarımda bir toparlanma ve gelişim sürecini başlattı. Nitekim 1938’de, tahıl üretimi; 7,3 milyon tona, inek-manda sayısı; 2,8 milyona, koyun-keçi sayısı da 19,1 milyona çıktı.
Devletin KİT’ler İle Aktif Rol Alması
Üçüncü aşamada ise devlet, KİT’ler ile tarım sektöründe aktif rol aldı.
Amaç; çiftçiye modern tarımda örnek teşkil edecek çiftlikler kurmak, tohum-gübre-zirai ilaç-yem-makine üretimini gerçekleştirmek ve O’na bu konuda da bir destek sağlamaktı.
1937’de; Zirai Kombinaların, 1938’de; Devlet Ziraat İşletmeleri’nin, 1940’ta da Köy Enstitüleri’nin kurulması kararlaştırıldı.
Ankara’da; Polatlı, Bala, Yalova, Konya’da; Altınova, Gözlü, Konuklar, Kırklareli’nde; Türkgeldi, Muğla’da; Dalaman, Hatay’da; Turunçgiller, Reyhanlı, Kırşehir’de; Çiçekdağı, Malya, Muş’ta; Alparslan, Niğde’de; Koçaş, Çankırı’da; Çerkeş, Iğdır, Amasya’da; Gönhöyük, Samsun’da; Gelemen, Şanlıurfa’da; Ceylanpınar, Sivas’ta da; Ulaş devlet üretme çiftlikleri kuruldu
1934’te; Türkiye Şeker Fabrikaları TAŞ, 1938’de; Orüs Orman Ürünleri Sanayi AŞ, 1943’te; Türkiye Zirai Donatım Kurumu, 1946’da; TEKEL, 1952’de; Et Balık Kurumu, 1953’te; Türkiye Gübre Fabrikaları TAŞ, 1956’da; YEMSAN, 1963’te; Süt Endüstrisi Kurumu, 1976’da da; Türk Motor Sanayi ve Ticaret A.Ş. vb kamu iktisadi teşebbüslerinin kuruluşu gerçekleştirildi.
Sistem İle İlgili Eleştiriler
Sistem; köylüyü a’dan z’ye örgütleyen-koruyan-destekleyen, O’na artı değer kazandıran ve tarımsal kalkınmayı hızlandıran bir özelliğe sahipti. Bununla birlikte sistemin bazı sıkıntılar ile haksızlıklara yol açtığını da söyleyebiliriz. Bunun nedeni ise sistemin siyasi otoritenin hükmettiği bir araca dönüşmesiydi. Köylünün kurumsal aidiyet kültürüne sahip olmayışı da bunu kolaylaştırıyordu.
Sistemin Yozlaştırılması
1950’den itibaren, özel teşebbüsü öne çıkaran karma ekonomik bir modelin uygulanmaya çalışılması; sistem ile ilgili eleştiri dozunun artmasına neden oldu. Eleştirenlerin başında ise liberal siyasetçiler ile öteden beri toprak reformuna karşı çıkan büyük toprak sahibi bey ve ağalar yer alıyordu.
Liberal siyasetçiler ile büyük toprak sahibi bey ve ağalara göre; “sistem, komünist bir sistemdi; bunun için de mutlaka değiştirilmeliydi”. Bunlar, önce sistemin değişmesini arzuladılar; başarılı olamayınca da bunu kendi lehine çalışan bir mekanizmaya dönüştürdüler.
Bu da sistemin yozlaşmasına yol açtı.
Tarımın 1980’deki Görünümü
1980’de, toplam nüfusumuz; 44,7 milyon, bunun; % 56,1’i kırsal kesimde yaşıyor, % 55’i’ ise tarım sektöründe çalışıyor.
Ekili alan; 16,3 milyon hektar, nadasa bırakılan alan da 8,1 milyon hektar.
Ekili alanın % 12’sinde sulu tarım yapılıyor, kırsal kesimin büyük bir kısmına ise yol-su-elektrik götürülmüş.
1977’de temeli atılan GAP’den (Güneydoğu Anadolu Projesi); enerjinin yanı sıra tarım ve hayvancılık alanında da büyük beklentiler var.
Tohum, gübre, zirai ilaç, yem ve makine aksamındaki ithal payı en aza düşürülmüş, makine kullanımı ise yaygınlaşmış.
Tahıl üretimi; 21,6 milyon ton (16,7 milyon ton buğday+4,9 milyon ton arpa=21,6 milyon ton), koyun-keçi sayısı; 67,6 milyon, inek-manda sayısı da 16,9 milyon.
Sektörün, milli gelirdeki payı; % 25, ihracattaki payı ise; % 57, 4.
Nereden, nereye!
Gıdada uluslararası operasyonlara kapalı, tohum-gübre-zirai ilaç-yem-makine ve yedek parça ihtiyacını büyük ölçüde iç kaynaklardan sağlayan, un-yağ-şeker ve ette ise kendi ihtiyacını karşılamaktan öte bunu ihraç eden bir ülke haline geldi.