Ali Bademci
“Cengiz Han” ile ilgili batıda çok güzel monografiler oluşmuş, ”Moğol” mefhumu üzerinde tartışmalar açılmışken ülkemizde ve yirmi yıldır oluşum hâlinde bulunan Türk Dünyası’nda ne yazık ki böyle çalışmalar yoktur. Batıda yeni dini Amerikan düşünceleri sebebiyle oryantalistlerin çalışmaları da unutulmuş vaziyette olmasına rağmen arada-sırada kıymetli makaleler yayınlanmaktadır. Cumhuriyet devri “Genel Türk Tarihi” ve “Türk Kültür Tarihi” ile ilgili çok güzel ve mükemmel bir alt yapı oluşmasına ve akademi dünyamız, dünya ile yarışmasına rağmen şimdi böyle bir çalışma veya eğilim mevcut değildir. Akademisyenlerin çoğu önceki çalışmalardan habersiz hayali görüşler serdetmektedir. Hâlâ bu kadar yakın ve yakın devreden “Karanlık Dönem” diye söz edilmektedir. Bu görüşler yanlıştır, neden Zeki Velidi üzerine devâm edilmiyor anlamak mümkün değildir! “Cengiz Han” ve “Moğollar” ile ilgili yeteri kadar meskûkât ve materyale sahip bulunmaktayız. Bunlar zamanın İslâmi kaynakları İran ve Türkiye kütüphanelerinde eskimeye devam ederken konunun kendi kaynaklarını da düzgün biçimde incelemiş değiliz. İnanın “Türk Düşüncesi” adına bu çok utanılacak bir hâdisedir. Ne yazık ki konu üzerinde adam-akıllı, yarım saat konuşabilecek, zamanı kaynaklandırabilecek uzman yoktur. Elbet bu konu bir akademi mevzuudur, alaylı işi değildir; bu gözle bakarsak Köprülü ve Togan’ı nereye koyacağımızı pek düşünmemiz gereklidir. Çünkü bunların “Paşalık” dönemleri akademik ölçüleri yönlendirmişse de, menşeleri hiç de öyle değildir. Bu sebeble çalışmaların modern ölçülerde meyve vermesi için akademilerin kalite çizgisini oldukça yükseltmeleri, yarım ”İngilizce” mütercimlik yerine İslâmi ve Moğol kaynakların dillerini öğrenip bu kaynaklara yönelmekle ancak mümkündür. Süslü-püslü “Tez” çalışmaları çok kuru, zevksiz ve ilmî olmaktan çok uzaktır.
Zeki Telidi Togan’ın, 1969-1970 yılı Kış Sömestresi’nde okuttuğu “Cengiz Han” çalışmasına ait teksir notları hâlâ bu saha dünyada en önemli ve en uzun yayın olma özelliğini korumaktadır. Cengiz ve İmparatorluğu ile ilgili kaynaklar Türkçe-Farsça-Moğolca-Çince olarak zamanımıza kadar ve mükemmel biçimde intikal etmiş; daha sonra yapılan Arap müelliflerinin pek kıymetli çalışmaları da o günden daha yakın olarak yardımcı ve yol gösterici mahiyettedir. Dolayısıyla işi güya ilim lisanı olan “İngilizce” ile çözmek mümkün değildir, çünkü bu dil ile Türk Düşüncesi’ni aydınlatacak önemli kaynaklar en azından ilk el değildir. Cengiz Han’a ait “Moğollar’ın Gizli Tarihi” aslı mutlaka bugünkü ölçülerde gözden geçirilmelidir. Reşidüddin Fazlullah’ın “Cami’üt-Tevarih”inin hâlâ elimizde tam ve düzgün bir çevirisi bulunmamaktadır; ancak bölümler hâlinde yayınlanmıştır; hâlbuki çalışanlar eksiksiz tam metin ister! Tetis de la Croix’ı tam tanımıyoruz; Grosset epeyce yayılmıştır ve bunun için söylenecek birşey yoktur. Uygur kaynaklarını hemen hemen hiç bilmiyoruz; Moğol bürokratı olan Uygur şahısların çalışmaları ne olmuştur? Mutlaka bir şey bırakmışlardır; aksini düşünmek mümkün değildir! Reşidüddin’in eserinin Türkçe nüshası aranmış mıdır bilmiyorum ama Togan’ın verdiği bilgilere göre bunu Osmanlı Elçisi Şükrüllah görmüş ve bunu Behçet üt-Tevarih’ine kaydetmiştir. Sanat tarihçileri Emel Esin – N.Atasoy Taşkend Bilimler Akademisi’nde bir nüshasını görmüşler. Türkçe ve Moğolca bilen Sinolog Naenchen Helfen’in çalışmasını Togan’dan öğreniyoruz.
Cengiz’in Türkistan’ı fethi ve Harezmşah münasebetleri oldukça açıktır ve Celâleddin’ın tarihçisi Ata Melik Cüveyni’nin Tarih-i Cihangüşa’sı gayet mufassaldır; fakat yine de aslı ile birlikte incelenmeli ve yeniden değerlendirilmelidir. Artukoğulları, Musul Zengi ve Anadolu Selçuklu kaynakları da bir hayli önem taşımaktadır. İbnül Esir’in “El-Kamil Fit-Tarih”inin “İslâm Tarihi”adı altında birçok tercümeleri vardır; bunlara ne dereceye kadar güvenilmelidir. İşte bütün bu hususların akademik imkânlar içerisinde öyle bir mercek altında incelenmesi şarttır.
Bütün bunlardan şunu göreceğiz; Cengiz Han ortaya çıkana kadar çok tanınmış bir “Moğol” mefhûmu yoktur. Cengiz Han’ın kullandığı argüman, iddia ve efsaneler Türk düşüncesi menşeylidir. İlhanlı – Türk – Moğol tarihçisi Reşüdidin “Oğuzname” ile bunları ortaya koymuş, aynı hususlarda ondan evvel Kaşgarlı’nın düşünceleri malum olduğu gibi, Cengiz’in devlet düşüncesi ve yasaları da “Kudadgubilik” çerçevelidir. Ergenekon – Yaratılış Türeyiş gibi Türk destanları ile heyecana getirilen eski Göktürk vatanının insanlarının da elbette Türk olmaması düşünülemez. Batıya giden Oğuz boylarının İslâmlaşarak değişik bir sosyal yapıya kavuşması Orhun Vadisi’nde kalanların da küçük Moğol kabileleri dışında Nesturi – Hıristiyanlığa ve Uygurlar’ın Manihaizm’e eğilimleri onları hiçbir şekilde Türklük çemberi dışına çıkarmaz; Selçuklu Sultanı Tuğrul gibi Kertayit Hanı Toğrul da elbette Türktür.
Cengiz Han’ın mücadele, yani savaş yolu ile etrafında toplamayı başardığı Nayman – Kerayit – Kara Tatar – Kumuk – Uranhu – Su Tatarı – Tayciut – Kırgız – Mangu – Uyrat – Uysun – Bayınçır (Bayındır) – Barlas – Baykut – Ürenküt gibi büyüklü küçüklü kabilelerin tamamen Türkçe konuştuğu ve Türk oldukları kanıtlanmıştır. Karahıtaylar’ın; Türklüğü münakaşa dahi edilmeyen Karatatar olduğundan fazla şüphe yoktur. Merkitler gibi Moğolluğu iddia edilenler bile iki dillidir ve sanıldığı gibi Cengiz ümmî değildir, aydın Türkçe ve Moğolca bilen bir düşünce adamıdır. Avrupa-Asya-Afrika istikametinde kurdurduğu ve tek gümrükle gidilebilen “Posta” teşkilâtı bugünkü elektronik haberleşmenin ilk nüvesi gibi telâkki edilirse Cengiz Han düzen bozan-devlet yıkan biri değil; bilime dayanan ve ekonomiyi kavramış modern bir devlet adamıdır; böyle birine nasıl “Ümmî” denebilir?
Cengiz Han ve İmparatorluğu üzerine münakaşalar ümmiliği -zalimliği ve Moğollar’ın Türklüğü üzerine bina edilmiş, onun iman derecesinde “Şamanizm” e bağlılığı da vurgulanmıştır. Bu hususlar elbette tartışılabilir; eksik ve aşırı yönleri bulunabilir; tasvip etmeye gönlümüzün rıza göstermeyeceği birçok şeyi de vardır. Biz bir fikir ve düşünce jimnastiği olarak “Cengiz-Timur” kitabında bu görüşleri tartıştık. “Yasa-Tüzükat”ın ortaya konulmasında gerek Cengiz ve gerekse Timur bilgileri bir monografi değil aksine “Otobiyografi”dir. Önümüzü ancak kuvvetli çalışmalar açabilir; işte bu küçük yazının da amacı budur!
Başlangıcı az çok çerçevelendirdik, bugün Cengiz’in İmparatorluğu nerededir, derseniz onun coğrafyasında Çin de dâhil kıpkırmızı Türklüğe boyalıdır; işte Türkistan Türk Cumhuriyetleri, Kıpçaklar – Tatarlar – Başkurtlar! İşte İran –Anadolu – Suriye – Irak’da İlhanlı izleri taşıyan Türkmenler! Ve işte Doğu Türkistan, Moğolistan! Moğollar Türk akrabalığını söylüyor; Cengiz zamanındaki gibi Türk olmaya da itirazları yok! Lâkin Türkler, Arab’a uyarlanamadığı için bu hususları İslâmi görüşler içinde tartışıyor; bazı müfritleri de İslâm çemberinden dışarıya çıkarıyor. Hâlbuki Moğolluğun görünen tek mirası, Moğollara rağmen İslâmiyette demirlenmesidir. Esas bu çemberin dışına çıkan Moğollar Cengiz zamanındaki faal inisiyatifi kaybetmişlerdir.
Bu yazının amacı sizlere sadece bir ufuk göstermektir; makalenin fazla miktarda eksiği olur, lâkin şöyle iki saat konuşursak bu önemli meseleyi dünya ölçeğinde ve yakın plânda görürüz. Çünkü mesele çok kolay ve basittir; kaynak boldur.
Sağlıcakla kalın.