Ali BADEMCİ
Bu yazı başlığını tırnak içerisine Ziya Gökalp’ın aynı adlı temel bir eseri olduğu için aldım. “Türkçülük”ün bir istilâh olarak ortaya çıkması XIX. yüzyıl sonlarıdır. Siyaset ifâde etmesi Ali Suavi ve Azerbaycan kökenli Hüseyinzade Ali ile başlamıştır. Bu ikincinin Ziya Gökalp üzerinde çok büyük tesiri vardır. Cumhuriyet döneminde ise Türkçülüğün babası mutlaka Gökalp’tır; hatta ona yeni devlet şeklimizin ideoloğu gözü ile bakmaktayız. İttihat ve Terakki gibi Cumhuriyet ricali de Gökalp’ın fevkalâde tesirindedir. Gökalp’e göre Türkçülük, Fransızca “ Turquerie” deyiminin karşılığı olmak üzere “Türkperestlik” olarak çıkmıştır. Yani Türkleri; Türk kültürü, sanatı, yaşayış biçimini sevmek (Z.Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s.7, İstanbul 1969). Meselâ Piyer Loti bunlardandır. Esas siyasi anlam ifâde eden Türkçülük tarifi oryantalistlere aittir ve Türkiye’den çok evvel Rusya, Almanya, Macaristan, Danimarka, İngiltere üniversitelerde oluşan “Türkiyat-Türkoloji” karşılığıdır. (A.g.e.,8). Bu görüş ise Türk tarihi ve Türk Dili ile arkeolojik bulgulara göre yapıldı. Günümüzde Türkoloji Türk Dili çalışmalarına ad olarak verilmiş ve Türk tarihi bunlardan ayrılmıştır. Fakat oryantalistlere göre Türk tarihinin Türkler, Hunlar ve Moğollar’la ifâde edilmesi elbette Türkiye ve Türk Dünyası’nda “Siyaset” çağrıştırıyordu. Bu konuda Hüseyin Cahit Yalçın’ın Türkçe’ye çevirdiği “Türkler, Hunlar ve Sair Moğolların Tarihi” adlı 8 ciltlik eser böyledir (İstanbul,1976). Bu eser hâlâ Türk Âleminde geçerliliğini korumaktadır. İstanbul Darülfününu Tarih Hoca’sı Ahmet Vefik Paşa bu ateşli dönemin son fakat en önemli düşünürüdür. İbnülenim Mahmut Kemal İnal’ın “Muhtedi” (Dönme) dediği (Son Sadrıazamlar, s.651, İstanbul 1940) ilk Türkçüler’den Ahmet Vefik Paşa; İsmail Hami’ye göre köküne kadar Türktür (Kronoloji, C.5, s.89, İstanbul 1971). Gökalp Ahmet Vefik Paşa’ya sade bir Türkçü değil aynı zamanda ilmi Türkçülüğün de kurucusudur. (Gökalp, s.9)
Cumhuriyet devrinde Türkçülüğün tartışılmasından ziyâde uygulaması gerçekleştirilmiş ve gerçekten Mustafa Kemal, Gökalp’in izinde yeniden bir millet, Türk Milleti’ni yaratmıştır. İşte bizim için önemli olan bu devre ve zamanda sistemleşen harekettir; ne yazık ki Gökalp 1924’de Hakk’ın rahmetine kavuşunca ve özellikle Mustafa Kemal’den sonra tartışmalar yeniden başlamıştır. II. Dünya Savaşı ortamının siyasi düşünceler de işin içine girince çeşitli tarifler ortaya çıkmıştır. Ziya Gökalp’in çok etkilendiği Hüseyinzade Ali Bey ve M. Emin’in “Ben bir Türküm dinim cinsim uludur” sözü evvelce Gökalp tarafından benimsenmiş (Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s.11) ve âdeta bir orta yol bulunmuştur. Fakat Osmanlı’dan gelen aristokrat yapı hep kimliği tam tersi olanlardan meydana geldiği için Yahya Kemal’in şahsında “Anadoluculuk”, sonraki dönemlerde Atsız Bey adı ile özdeşleşen “Geniş Tabanlı Türkçülük” ve Necib Fazıl ile “İslâmcılık” aydınlar arasında revaç bulmuştur. İşte bugüne kadar gelen tartışmalar da böyle bir süreçten kaynaklanmıştır.
1960’dan sonra Atsız Okulu’ndan Alparslan Türkeş siyasete girince yeni istilâlar duruma biraz daha aydınlık kazandırmıştır. Sanıyoruz ki “Ülkücülük” deyimini ilk kullanan Atsız’dır. Fakat 1970’lere gelindiğinde “Ülkücülük” Türkçülük ve Türk Milliyetçiliği’ni ifâde eder duruma gelmiştir. Önce MHP’nin gençlik kolları gibi telâkki edilen ülkücülük ilk çıktığı döneme uygun olarak Türkeş Bey’in liderliğinde M. Emin Bey’in “Dinim, Cinsim Uludur” düsturu ile örtüşmüştür. Dünyadaki bütün Türklüğü kapsayan geniş tabanlı Türkçülüğün Türkiye siyasetindeki adı elbette “Ülkücülük”tür. MHP’nin “Türk-İslâm” sentezi sloganı kesinlikle ilkin yerini tutmadı ve benzer sloganlar da kendiliğinden tedavülden kalktı. Eğer Ülkücüler gerçek anlamı ile Türk Milliyetçiliği’ni İslâmi çerçeve içinde tam olarak izah etmiş olsalardı bugünkü uyduruk ve kıytırık “İslâmcılık” elbette ortaya çıkmayacak ve iktidar olamayacaktı. Fakat gerek 12 Eylül müdahalesi ve gerekse istihbarat oyunları bugün ülkücülüğü böldü ve küçülttü. Türkçülük gibi hamasi değil siyasi bir hareket olan ülkücülük ve ülkücüler üzerinde değişik düşünce ve kulvarda olanların yoğun baskıları vardır.
Bugün “İslâmcılık”in dünya kadar tarifi ve hizbi vardır. Ülkücülüğün bazı kısımlarının veya temsil edenlerin Türkçülük hakkındaki görüşleri kimseyi alâkadar etmez. Bu işleri mutlak surette bilgisiz ve kötü niyetliler yapmaktadır. Mademki MHP’yi istemiyorsun dilediğin yere gidebilirsin; hem ilgilenmemiş görünmek hem de ülkücülerden elini çekmemek gibi düşüncelerin ne manaya geldiğini çok iyi bilmekteyiz. Esasen ülkemizde bu denli fikirleri üretip ortaya sürenler kimliği şüpheli ve zavallı insanlardır. Her Türkçü ve milliyetçi şahıs bütün ülkücüler gibi MHP’li olmak zorundadır. 1930 veya 50’lerde yaşamıyoruz. Her seçim arifesinde bu oyunlar sahnelenir sakın itibar etmeyiniz!
Muhabbetle.