Ergun KAFTANCI
OTURDUKLARI yerde ot bitmiyor; öyle tabansız, bereketsiz ve etrafı kurutan bir yapıları var ki koca bir GSM operatörünün öz kaynağını bile üç ayda 12.9 milyar lira gerilettiler…
Bu yüzden kuruluşun geçen yılki net kârı da yüzde 20 eridi.
O kuruluş, üç GSM operatöründen biri ve en güçlüsüydü; bugün gücü tartışılıyor…
Herhalde sebebini soracaksınız, söyleyim; çünkü kuruluşa ikisi eski bakan, üçü AKP yandaşı beş isim atandı. Sanki kuruluşa, açık unutulan pencereden
Herhalde sebebini soracaksınız, söyleyim; çünkü kuruluşa ikisi eski bakan, üçü AKP yandaşı beş isim atandı. Sanki kuruluşa, açık unutulan pencereden
çekirge sürüsü girdi; ne öz kaynak bıraktılar, ne kâr…
Oysa o beş kişi, operatöre katkıda bulunmak, büyümesini ve kâr etmesini sağlamak üzere atanmışlardı. Talimatı kıçlarıyla dinlemiş olmalılar ki güçlü operatörü erime potasına atıp zora soktular…
Oysa o beş kişi, operatöre katkıda bulunmak, büyümesini ve kâr etmesini sağlamak üzere atanmışlardı. Talimatı kıçlarıyla dinlemiş olmalılar ki güçlü operatörü erime potasına atıp zora soktular…
Kısacası koca GSM operatörünü kıçın kıçın götürdüler…
Zaten Türkiye de, bunları oraya atayanlar yüzünden hem kel, hem fodul durumuna düşmedi mi?
Zaten Türkiye de, bunları oraya atayanlar yüzünden hem kel, hem fodul durumuna düşmedi mi?
O beş kişinin adlarını vermiyorum; ağalarından alışmış olabilir ve hemen yargıya koşup tazminat davası açabilirler. Görüyoruz, geçinmek için buldukları bir yoldur tazminat almak!
Yalnız tüyo verebilirim; biri, eski kabinenin beygir gibi ayakta uyuyan bakanıydı, diğeri de en kısa boylu bakanı, yani cüce…
* * *
* * *
HER şeyin bereketini kaçırdılar…
Mesela, dış ticaret açığı 6 milyar dolar büyüdü…
6 milyar dolar, yani 15 milyar liraya yakın bir açık…
Nasıl kapatacağımızı bilen yok, düşünen de yok…
Rusya’ya sebze ve meyve ihracatı durdu; ne yollasak geri geliyor…
Birçok piyasayı yitirdik; Suriye, Irak, Mısır, Libya, Yemen, Cezayir, Fas, Tunus, Ürdün, İsrail gibi ülkelerle ticari ilişkilerimiz neredeyse sıfır noktasına geldi. Artık bu ülkelere, açığımızı kapatacak boyutta ihracat yapamıyoruz…
………………………… …
Ekonomide tam bir durgunluk yaşanıyor. KOBİ’ler zor durumda, sanayici de öyle, birçok fabrika kapanıyor, atelyeler dağılıyor; sıkıntıya dayanan olursa ki sayıları az, onlar da oturup iyi günleri bekliyor…
Esnaf çareyi kepenk kapatmakta buldu.
Tarım bitkin; Çukurova’da portakal ağaçları kökünden kesiliyor. Yerine ne dikim var, ne ekim…
Narenciyenin iç piyasada da, dış piyasada da müşterisi kalmadı. On binlerce portakal toprağa karıştı.
Destek alıma bağlı çay üreticisi, tütün, pamuk, fındık gibi ürünleri ekenler de borç içerisinde; devletten ürün paraları gıdım gıdım alınıyor ve paracıklar heder olup gidiyor. O nedenle müstahsil artık bu ürünlere de yönelmez oldu…
………………………
Liramız değer kaybetmiş durumda…
Hane halkı borcu 350 milyar lirayı aştı…
Yurttaşların satın alma gücü tükendi…
Böyle bir ekonominin çıkmaza sürüklediği ülkemizde kurtuluş sandıkta…
O da bize kaldı; seçimde kullanacağımız oylar ya hepimizi boğan düğümü
çözecek ya da kördüğüm haline getirecek.
* * *
YALANA dayalı propagandaya hız verdiler…
Sadrazam, cemaatçiliği ortaya çıkınca panikledi…
Yeni bir yalana sığındı…
Meğer bugün “tu kaka” gösterdiği Pensilvanya‘ya iki yıl önce giderek Fethullah Gülen‘i ziyaret etmiş. Foyası meydana çıkınca yalana sarıldı ve o tarihte Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül‘den izin aldığını iddia etti,
“Sayın Gül’ün haberi vardı” diyerek düştüğü durumdan sıyrılmak istedi…
Ama olmadı, Gül Bakû dönüşünde konuyu soran gazetecilere “Benimle ilgili kısmında bir yanlışlık var. Gittiğini ben sonradan öğrendim”
diye açıklama yaparak düzeltti.
Bence bu, “İzin mizin vermiş değilim” anlamında bir açıklama…
Ülkenin sadrazamını seyredin; insana kral çıplak dedirtiyor!
* * *
ÜÇ yıl önceki 1 Mayıs törenleri Taksim’de yapılmıştı…
O gün Taksim’e çıkılmasına izin veren kafa, üç yıldır meydanda sıkıyönetim uyguluyor, insanların ve emekçilerin Taksim’e çıkmasına izin vermiyor.
Böyle yasaklama ne Rusya’da, ne Çin’de, ne Amerika’da, ne de başka bir ülkede görüldü. İran yönetimi bile insanların Tahran’ın göbeğinde kutlama yapmasına ses çıkarmadı…
Utanç verici bir durum; dünyaya inat, insanımıza kan kusturduk…
Hayatı durdurduk, İstanbul’u “Ölü kente” çevirdik; bir olağanüstü hal ilan etmediğimiz kaldı.
Nerede ileri demokrasi, geniş özgürlükler, hak ve hukuk!?
“Eski Türkiye” diyerek geçmişe söven ve “Yeni Türkiye” diyerek methiyeler düzen zibidiler nerede!?
Demokrasiyi boğazlayanlar çizdikleri bu tablonun bedelini mutlaka ödeyecek!
* * *
GÖREVİ kötüye kullandı diye iki yargıç sorgulandı ve tutuklandı…
Avukat Umut Kılıç, Tayyip Bey‘e hakaret etmekle suçlanarak cezaevine kondu, birkaç gün sonra serbest bırakıldı.
Yargıçlar tutuklu olarak yargılanacak, avukat Kılıç ise tutuksuz…
Profesör Osman Özsoy da aynı gerekçeyle gözaltına alındı, hem de şehir hatları vapuruyla Üsküdar’a giderken…
Özsoy iletişim uzmanı, gazeteci ve yazar. Yüzlerce öğrencisi var; onlara demokrasilerde, hak ve hukukun egemen olduğu ülkelerde çağdaş iletişimi ayrıntılarıyla anlatıyor. Bundan sonra Türkiye’de, iletişimin çağdaşlaşma sürecine girdiğini ya da çağdaş olduğunu herhalde söyleyemeyecek…
Halen “Paralel” yani “Cemaatçi” denilerek yargılanan savcılar var, polisler var, gazeteciler var, “Makul şüphe” denilerek yakasına yapışılmış halktan insanlar var.
Aralarında hüküm giyenler de bulunuyor…
Tüvit yoluyla eleştirenler, iktidarı beğenmediğini söyleyenler, 17-25 Aralık’tan bahsedenler, iktidarın kollama ve kayırmalarına karşı çıkanlar, HES istemeyenler, yeşil alanları betonlaşmaya karşı koruyanlar, dertlerini Ankara’ya duyurmak için yollara düşenler, çevreciler, nükleer santral karşıtları, israfı eleştirenler önünde sonunda kendilerini mahkemelerde buluyor…
………………………..
Bir ülkenin yurttaşları hukuk devletini arıyor, adaleti özlüyor ve haklarını sahiplenirken suçlanıp içeri tıkılıyorsa biliniz ki o ülkedeki rejimin adı faşizm, yönetim biçimi de diktatörlüktür…
Var mı bunun başka izahı!?
……………………….
Allah ülkemizi, benzer bir durumdan muhafaza eyleye!