
Ali BADEMCİ
İşte geldik zurnanın “zırt” dediği yere; 2011’den beri sağlam zemin üzerine oturtmayan ve bugünkü acı noktalara gelen Suriye Gerçeği ile artık yüzleşmek gerekiyor. Suriye iç savaşı başlamadan evvel bu ülkede Kamışlı’dan başka adam akıllı yerleşik Kürt bölgesi bulunmuyordu. Hatta uzun yıllar bunların kimlik kayıtlarının olmadığı da yazılıp çizilmiştir. Fakat aradan dört yıl geçtikten sonra Kürt hareketinin boyutları Carablus’tan sonra Afrin ve Dörtyol – İskendurun kıyı şeridine bağlanacak. Bu işin Türkiye kısmının alt yapısı PKK tarafından yıllardan beri Erzin-Dörtyol-Çardak-Hassa üzerinden zaten Türkiye Afrini’nden Suriye Afrini’ne rahatlıkla dağ yolları ile bağlanmıştı. Bu bakımdan Hükümet’in geç kalmış, hatta kangrene dönüşmüş bir mesele hakkında telâşını anlayışla karşılamak gerekiyor. Askerin duruşu belli; netice itibariyle Hükümet’in emrindedir ve devletin başındaki şahıs Başkomutan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır.
Eski Genel Kurmay başkanı İlker Başbuğ, tam Hükümet politikalarının aksine, açık-seçik Suriye Devleti’nin desteklenmesini tavsiye ediyor. Mevcut Genel Kurmay Başkanımız Necdet Özel de Hükümet’ten yazılı emir almasına rağmen suskunluğunu muhafaza ediyor ve yayılan söylentilere göre istifa etmeyi bile düşünüyormuş. Başbakan Davutoğlu, Özel’in emekli olmasının da söz konusu olmadığını bizzat açıklamıştır. Bu sebeplerle Türk Devleti’nin şu sıralar kafası karışık; muhalefet de sağlam teklifler yapamıyor ve bir türlü Suriye siyasetimiz ile yüzleşemiyoruz.
Elbette 2011’de Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın “Suriye Bizim İç Meselemizdir” söylemi doğru ve mevcut Devlet politikası ile örtüşüyordu. Maalesef muhalefet bu sözlerle alay etti ve Türkiye ile Suriye’nin müşterek Bakanlar Kurulu Toplantısı’nı bile görmemezlikten geldi. Bu kadar avantajlı bir konumda iken Hükümet birden bire şimdi şikâyet ettiği ABD’nin arkasına takıldı. Maalesef Suriye’nin şimdiki durumunda Türkiye’nin çok vebali vardır. Elbette Baas döneminde Türkiye Devleti’ne karşı birçok kötülükler yapıldığı gibi Suriye Türkmenleri de şiddetli bir asimilasyona tabi tutulmuştu. Kürtler de bu durumdan şikâyetçi idi; fakat PYD oğul Beşir Esad’ın karşısına geçmedi. ABD ise Minsk’de Rusya’nın ikazlarına hak vererek hemen politikasını tersine döndürdü. Fakat Türkiye inadından dönmedi.
2013’de bütün Kuzey Suriye’yi ve özellikle Türkmen bölgelerini gezdim. Beşir Esad’ın annesinin Bayırlı bir Türkmen olduğunu herkes söylüyor. Âilede ana taraflarında Arap sanılan fakat tamamen Türkmen lehçesi konuşan “Selkinlik” varmış. Bu aşiretle anne tarafından ilişkili olan Türkmenler çok güzel hanımlardır. Beşar’ın annesi Enise Mahluf’un soyunun işte bu Selkin Aşiretine dayandığı, âilenin Lazkiye’de Aleviliği söz konusu iken; daha kuzeyde Bayır-Bucak-Cisrişuğur bölgelerinde aralarında Alevî köyler bulunsa da Sünni Türkmen bir hayatı benimsemişlerdir. Selkinler, Cisrişuğur karşısında Karsabl-Cindallı-Turfanda gibi köyler Alevi iken Yayladağ ve Bayır’a doğru giderken tamamen Türkmen gelenekleri içinde halis Türkçe konuşurlar. Suriye Ordusu’nda Türkmen hakimiyetinin Enise Mahluf’a dayanması ve bu meselenin Beşir ile annesi arasında çok büyük handikap yaratmasının gerçek sebebi budur. Bu sebeble Esad âilesinde Alevilik’den ziyade Sünnilik eğilimleri fazladır ve Esatlar’ın Emevî Camii’inde Cuma ibadetleri de pek bilinen şeylerdendir.
İşte Suriye’nin görünmeyen biyografisi budur; Kürtler daha çok eziyet çekmelerine rağmen Esad güçleri, ile cebelleşmediler; adım adım Türkiye ile Irak ve Suriye içlerinden gelen militanlarla sessizce Suriye’nin Türkiye sınırlarını ele geçirerek Carablus’a dayandılar. Ne yazık ki burada Kürt yok, o sebeble Türkmen ve Araplar IŞİD karşısında sinmiş durumdadır. Mutlaka yaklaşan ABD destekli Kürt ilerleyişinin durdurulması gerekiyor; bunlar beyanatla olacak şeyler değildir. Devletin karar mekanizmasına iktidar ve muhalefetin kilitlenmesi gerekiyor. CHP de MHP de işin çok farkında değildir; Suriye’de örtülü de olsa 10 milyon Türkmen vardır. Biz bunu taze demografik bilgiler ve haritalarla Suriye’de Türkmenler Ve Bayır Bucak (Ötüken, 2013) kitabımızda ortaya koyduktan sonra İktidar ve Muhalefet’in ısrarlı sorularına maruz kaldık. En son Halk TV’de görüşlerimizi açıkladık; iktidar elbette biliyor; biliyor da hatanın neresinden döneceğiz? Türk gururumuz siyasetin eğri yollarında yürürken neden bizleri takatsiz bırakıyor?
Şüphesiz ki Eski Genel Kurmay Başkanımız’ın ifadesi sert de olsa üzerinde düşünmemiz gerekiyor. İlker Başbuğ gazetecilerin ısrarlı sorularına karşılık, “O bölgedeki mücadeleyi Suriye devletinin kendisinin yürütmesi lâzım. Maalesef şu anda o bölge Suriye devletinin kontrolü dışında olan bir bölge. İran, ABD var, koalisyon güçleri var bölgede. Karmaşık bir durum. Nasıl çıkılacak ben de bilmiyorum. Gerçekten zor bir konu. Uluslararası hukuk içinde kalarak, en doğrusu merkezi hükümetle, Suriye devletiyle bence ilişkilerin en kısa zamanda normale çevrilerek, Suriye devletini de desteklemek suretiyle bu soruna çözüm bulunması daha iyi olur diye düşünüyorum.”
Görüş ve değerlendirme mutlaka bir uzmana aittir ve dikkatle incelenerek siyasete taşınması gerekiyor. Elbette muhalefet bu konularda ısrarlı olmalıdır. Ayrıca Ordu ile ilgili isteksizlik intibalarına da açıklık getirmek gerekiyor. Esad ile barışmak ve ilişkileri normal düzeye çekmek; tıpkı ABD’nin yaptığı gibi politika değiştirmek. Bu husus kolay mıdır? Elbette zor değildir, ama Devlet ve Hükümet’in ikna edilmesi gerekiyor! Hem de bir an evvel, çünkü durum çok vahimdir ve Suriye gerçeği ile mutlaka yüzleşmemiz gerekiyor.
Muhabbetle.