Ali BADEMCİ
Bugün siyaset yazmayalım; şöyle bir kültürel gezinti yapalım. Yarın Pazar zaten geçen haftadan beri Ruzi Nazar yazacağımızı söylemiştik. Dolayısiyle Pazartesi’ne kadar siyaset yok. Biz ülkücüler olarak sürekli Türk ve İslâm deyimlerini öne çıkarıyoruz; gerçekten bunlardan ne anlıyoruz; deyimleri doğru değerlendiriyor muyuz, yoksa havada mı seyrediyoruz? Ayrıca Türkçülüğümüz’de din, yani İslam dozu nedir, veya ne olmalıdır? Bugün bunları konuşalım:
Şüphesiz ki iyi Türkçü olmanın dinî ve İslâmi değerlerden uzaklaşmak şeklinde bir şuur altı duygusu öteden beri çoğumuzda yaygındır! Hattâ geri kalmamıza İslâm’ın sebeb teşkil ettiğini, kendine göre doğru fikir kabul eden ve buna saplananlar da mevcut. Bunlar ne derece doğru; açıkça bu kanaate olanlar kimlerdir? Bu hususların mutlaka tesbit edilmesi ve üzerinde çok düşünülmesi şarttır. Buna karşılık Türkçülük’te İslâmî doz nedir, bu ağırlığı kimler tesbit eder? Tabiî olarak mefhûmları anlamsız hâle getirecek şekilde her kişiye veya kuruluşa göre fikirler oluşturmak bizi doğru yola götürmez. Hele hele siyasete uyarlamanın bir hayli güç olması dolâyısiyle netice de vermez. Çünkü günümüzde ideolojiler siyasette uyarlanabilir kaabiliyette olmadıktan sonra çok şey ifâde etmiyor. İdeolojilerin küresel dünyada şık görülmesi ve düşmanlıklar üzerine bina edilmemesi de önemli bir husustur.
Türkiye’de Türkçülük ve İslâmcılığın konuşulması II.Abdülhaid devrinde başlamıştır. I.Meşrutiyet’in kısa ömründe, ülkemiz aydınlarının, Kırım-Kazan, Azerbaycan Türkçülerinden etkilenenler hareketi böylece ideolojileştirdiklerini rahatlıkla ifâde edebiliriz. Gaspralı’nın Tercüman’ı ise bu yönden bütün Türk Dünyası’nı, Dilde-Fikirde-İşte Birlik sloganıyla ilk Türkçülük duyguları etrafında en azından tanışılmasını sağlamıştır. Kırım yenilgisinin rövanşı olarak 93 Harbi’ne hazırlanan Rus Çarlığı’nın 1873’de Hive Hanlığı’nı hunharca ortadan kaldırması Türkiye’de ilk Türkçülerin şiddetli tepkisine sebeb olmuştur. Bu sebeble ilk Osmanlı Türkçüsü addedilen Ali Suavi Bey “ Hive” adlı bir de küçük kitapçık yazmıştır. Osmanlı Türkçüleri’nin fikirlerinde İslâmı görmemek mümkün değildir. Çünkü Medrese Eğitimi’nin böyle bir şeye fikren yol vermesi mümkün değildir. Aynı yıllarda Kaşgarlı’nın divanından haberdar olduğu açıkça görülen Kur’an Tefsiri Müellifi Vanizade Mehmed Efendi’nin Kaşgarlı’nın ortaya koyduğu Türkler’le ilgili inzar ayeteleri ve hadisler bize bu hususu açıkça ifâde etmektedir.
Rusya’nın işgal ettiği Türk ülkelerinden gelen Hüseyinzade Ali Bey gibi ilk Türkçülerin aldıkları eğitim gereği Osmanlı Türkçüleri gibi Türklüğün İslâmi yüzünü görmemeleri belki de o günün şartları içerisinde normal addedilebilir. Lâkin başta Devlet Başkanı II. Abdülhamid ve yerli Türkçülerin fikirlerinin yanlış olduğunu veya Türkçü olmadıklarını düşünmek fevkâlade yanlıştır. Sultan Abdülhamid zamanın İslâmcı ideoloğu olan Cemaleddin Afgani’yi İstanbul’a davet etmiş, dinlemiş ve fikirlerini beğenmediği hatta “muzir” bulduğu için sınırdışı etmiştir. Afgani’nin ölümünde bile Abdülhamid’in dahli olduğu yazılmıştır. Siyonist Theodor Herzl’e onların toprak taleplerine karşı ne cavap verdiği de hatırlarımızdadır. Buna karşılık ne durumdadırlar diye Türk Anayurdu’na Wambery’i göndermesi çok dikkat çekicidir. Yani Abdülhamid Türkçü değil midir? Abdülhamid – İttihad Terakki ve Atatürk Cumhuriyetçiliği arasında Türkçülük yönünden zerre kadar çelişki yoktur.
Maalesef Azerbaycan Ekolü sebebiyle İslâmı görmeyen bir Türkçülük düşüncesi, Cumhuriyet devrinde aydınlar ve devlet görevlileri arasında taraftar bulduğundan sıkıntıları şimdi yaşıyoruz. Çünkü Atatürk’ün ölümünden sonra daha da yozlaşan idare Cumhuriyeti de Atatürk’ü de şimdilerde tartışan insanların ekmeğine yağ sürmüştür. Son yıllarda ortaya çıkan Ulusçuluk ise kesinlikle Türklük ve Türkçülüğün fikir atmosferine dâhil olamaz. Çünkü bunların fikirlerinde hiç islâmi motif yoktur. Ekonomik ve siyasi düşünceleri ise dış kaynaklı Marksist doğrultudadır. Şimdi allayıp-pullayarak bu görüşlere şapka çıkarmanın mânâsı yoktur.
Dünyada Müslüman olmuş hiçbir Türkün kimliğini kaybettiği söylenemez. Fakat sâdece Bulgarlar örneğinde olduğu gibi İslâm’ın dışında kalarak Hıristiyan dinine girmeleri onların Slâvlaşmaları ile sonuçlanmıştır. Cengiz İmparatorluğu’nda Müslüman olanlar Altınordu’yu yarattığı halde Müslüman olmamakta direnen Moğollar şimdi bir avuç kalmıştır. Başta söylediğimiz İslâm’ın Dozu’na gelince bunu tarihimiz ve kültür hayatımız ayarlamıştır; böylece İslâm milletimizin vicdanında ve ruhunda yeralmıştır. Kim ne derse desin İslâm milletimize hayatiyet kazandırmıştır.