
Babür Hüseyin ÖZBEK
İnsanlar eğitimlerine, ekonomik yapılarına, inanç ve geçmişlerinden gelen örf ve adetlerine göre yaşıyorlar. Bu projeksiyonu topluma yansıttığınızda; siyasi partiler, sendikalar, Sosyal Toplum Kuruluşları ve sanat dünyası oluşuyor. Ama halka ne ölçüde yansıyor, yansıtılıyor, iç ve dış etkenlerin burada rolü ne oluyor? Rey verdiğimiz siyasi partiler ve devlet yapısını yöneten hükümetler bizi dünya normlarında mı yönetiyorlar? Şüphelerinizin olduğunu veya “Hayır” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Geçtiğimiz günlerde, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri yapıldı. T.C. nin 25’inci Dönem parlamento üyeleri belirlendi. Çevreme bakıyorum herkes başka başka nedenlerle çıkan sonuçları değerlendiriyor, kimse neticelerden memnun değil.
Güney Doğu’da sıkıntı yıllardır devam etse de, Türkiye’nin kalbi İstanbul da atar. Bu genel seçimlerde de öyle oldu. 550 milletvekilinin 88’ini üç bölgede: I’inci bölge – 31, II’inci bölge – 26, III’üncü bölge – 31 milletvekili çıkardı. Nerede ise tüm ülkede her 6 – 7 milletvekilinden birini bu dev metropol verdi.
Seçim bölgeleri incelendiğinde çok farklı sonuçlara varılıyor. Bir parti var, şimdi “Ben bütün Türkiye’yi temsil ediyorum” dese de, aslında Güney Doğu da federasyonu, bölünmeyi silahla, namlunun ucu ile tehdit ederek savunuyor. Kuzey Irak’taki Amerikan uydusu, sözde Irak Otonom Kürt Federe Devleti ile diz dize – omuz omuza bir uygulama sergiliyor. Selahattin’lerin, Sırrı Süreyya’ların, Pervin Buldan’ların bir ayakları İmralı da, bir ayakları Kandil’de, şimdi de halatları sağlam bir baba bularak Ankara’da TBMM’ye bağladılar. Kendilerince mutluluktan sanki ayakları yerden kesildi.
ZENGİNİN OĞLU NEDEN GÜNEY DOĞU’YA GİTMİYOR?
Nişantaşı, Bebek, Beyoğlu-Cihangir, Yeşilyurt, Moda, Büyükada… gibi, buralarda kullanılan oylara ve seçim sonuçlarına bakın! Biliyorum, “Vatandaş reyini istediği gibi kullanır.” diyorsunuz. Doğru, zaten öyle yapılıyor. Ülkenin değil İstanbul’un, en iyi, en zengin ve lüks semtlerinde oturuyor, ne kadar vergi verdiği meçhul. Milli gelirden pay alırken deveyi hamudu ile yutan, ancak milli değerler söz konusu olduğunda veya oğlunun askere gitmesi söz konusu ise, özellikle yer Güney Doğu olduğunda suskun, sessiz ve sinir uçları sağırlaşıyor. Bu ”Tuzu Kuru” takımı benim değerlerimi temsil etmiyor. Hayran olduğu, merak ettiği şeyler veya yarınlarından beklentileri, benim beklentilerime ters. O menfaatperest, tuzu kuru – krem krema tabakasının bu ülkeye geçmişte ihanetleri oldu, ama elle tutulur, gözle görülür bilinen hiç faydaları olmadı.
Selahattin Demirtaş seçim propagandaları esnasında Büyükada’da bisiklete biniyor, CNN’de Ahmet Hakan’ın programında saz çalıp türkü söylüyor; aman ne büyük, ne örnek alınacak davranışlar.
Seçim meydanlarında bol Apo resmi vardı, ama Türk bayrağı ve Atatürk posteri yoktu. “Tuzu Kurular”, bunlar size bir şey ifade etmiyor mu?
Ama o Selahattin bir gün Kandil’de, Irak hududundan Anadolu topraklarına girecek katil sürüsünün başı ile onların ne yapacağını konuşuyor, ertesi gün İmralı da bugün yaşayan en büyük Türk katili Abdullah Öcalan’la görüşüyor. Ertesi gün ise 80 kişi ile Ankara’da TBMM’de yerlerini alacaklar
İç ve dış mihrakların desteği ve basının da aşırı pompalaması ile aldıkları % 4.5’luk kredili reyi bakalım ne kadar taşıyabilecekler. Belli ki “Tuzu Kurular”a onlar da güvenmiyorlar.
ONLAR KÖYLÜ, ONLAR IRGAT
Anadolu’nun bağrında, bu toprakları korumak için şehit olmuş 35 000 “Er Kişi” geride garip, fakir, dul ve yetimler bırakmışlar; sizler rey verirken hiç o yiğitleri düşünmediniz mi? Biliyorum içinizden:onlar köylü, onlar ırgat, isterse gene, ölsünler (şehit olsunlar) diyorsunuz. Ne düşünürsen düşün, ne yaparsan yap, kime rey verirsen ver; yaşayan bir Türk milliyetçiliği var ve de bilinçli. Tuzu kurular – krem krema tabakası reyini ve parasını verebilir ama inandığı, güvendiği bir değer ölçüsü olmadığından zoru gördü mü kaçar, her şeyini terk eder. Bu gerçek onlar için daima geçerlidir.
Eğer ola ki sorarsanız, o tuzu kuru Beyaz Türkler kime rey verdiklerini pek de açıklamak istemiyorlar. Konuşurlarsa, mecbur kalırlarsa CHP’yi cezalandırmak için HDP’ye yöneldiklerini, utangaç ve bazen de korkarak, çekinerek açıklıyorlar.
İnanın onlardan kimseye hayır gelmez, rey verdikleri partiye bile!
SUUDİ KRALI’NIN HEDİYELERİ VE A. GÜL’ÜN ANILARI
Ahmet Sever, Abdullah Gül’ü anlatan bir kitap yazmış. “Abdullah Gül ile 12 yıl”. 71 yaşındayım sürekli kitap okuyorum, ama onu okumam, zamanımı harcamam. Çünkü benim değerlerime ait bir şey taşımıyor. Ömür boyu hep “Tuzu Kurular” ın safında yer tuttuğunu yaşayarak gördük.
Mehmet Y.Yılmaz Hürriyet’teki köşesinde uzun süre sordu: Suudi Arabistan Kralı Abdullah Gül ve eşine neler hediye etti? Bunların beyannameleri nerede?
Efendim köşe yazarının “Üslubuna Kızmış.” Bu kırgınlık, bu kızgınlık kanunları geçersiz mi kılıyor? Hediyeler Kayseri’de açılacak Abdullah Gül Müzesi’nde olacakmış. Bu tür hediyelerle ilgili bir kanun ve bir yönetmelik var. Bari ona uyun!
Kendini büyük gören, Kuvvet’in başındaki sandalyeye şans eseri oturan bir kişi var; R. Bülent Bostanoğlu, belli ki o da üsluba kızıyor. 28 yıl sonra olmayacak bir başarı sergiliyor. Barbaros Hayrettin mi, ne!
O tuzu kuruların başında Beştepe’de, sarayda oturan RT. Erdoğan da var, hepsi aynı saftalar. Ulaşılamayanlar, tuzu kurular ve reyleri…
***
Irgatlar, köylüler, Anadolu’nun fakir insanları; bu yolda şehit olanların hemen hepsi sizlerden, ama bilin ki bu ülke sizlerin omuzlarında yaşam buluyor. O tuzu kuru, içi kof, hastalıklı, mutsuz, reyini verirken bile korkarak çevresine bakınan kişiler zaten bizi temsil edemez.
Büyük Atatürk’ün sözü ile ; “Ne mutlu Türküm diyene.” Yarınlar Türk milliyetçilerinin olacak, siz onu bilin ve ona inanın; duruşunuzu bozmayın yeter!