Ali BADEMCİ
Farkında mıyız bilmiyorum ama; BDP – HDP – PKK – KCK – PYD örgüt kalıntılarının hareketleri ve talepleri “Önder” diye adlandıkları İmralı Canisi Abdullah Öcalan’a endekslidir. Çözüm Süreci, Provokatif açıklamalar, Siyaset hepsi hikâyeden ibarettir! Bunlar ne istediğini bilmeyen, sahip oldukları ile kafaları karışık, şımarık, sürekli Devlet ve milleti tehdit eden güruhtan başka bir şey değildir! Arkalarında sandıkları Halk desteği de sindirilmiş, korkutulmuş, haraca bağlanmış zavallı insanlar! Ne yazık ki bazı hususları Devletimiz geç de olsa anlamıştır. Güneydoğu insanı için Baraj yapılıyormuş da Askeri Amaçlı imiş; yani askerler bu barajlarda yüzme öğrenecek, balık tutacak veya tarlalarını sulayacaklar! Mesele bellidir; Güneydoğu’ya yapılan yatırımlar derebeyliği ve feodaliteyi kaldırıyor, geniş ve fukara halk ekmek parası için göç etmiyor, köyünde kalıyor ve daniska Ağalık olan Silâhlı Kürt Hareketi’ne iştirak ederek rahatını bozmuyor! Şimdi slogan bu; barajları durdurun ve mevcutları yıkın ha! Urfa’ya bereket gelmedi mi, orası büyük bir Çukurova olmadı mı? Namussuz hainler, halk düşmanları!
Kürt Siyaseti’nin bu günlerde ana uğraşı “Öcalan Tecriti” imiş, onunla görüşmeler yapılıp akıl alınamıyormuş! Daha ne olacak yeğeni milletvekili, kendisi de yıllarca Bekaa’da cinayet plânları ve tetikçiliği yapmayıp da gelip siyaset yapaydı, şimdi mesele olur muydu? Yıllarca Hafız Esad’ın köpekliğini yapmadı mı? Şimdi adının başına Meclis’de bile Sayın lafı koyuyorlar! Bu millet yeteri kadar Kürt Şantajları’na boyun eğdi; artık bıçak kemiğe dayanmış ve “Ne olacaksa olsun” noktasına gelinmiştir! Yeteri bilmek ve tahammül hudutlarını zorlamamak gerekiyor!.
Bakınız sahte komutan katilbaşı Murat Karayılan’ın söylediklerine:
“Kendileri bir şey yapmadılar çözüm süreci bu yüzden sekteye uğradı ve biz geri çekilmeyi buna rağmen durdurmadık, Eylül’de durdurduk ve aslında bu da bizim saflığımızdı. 7 Haziran seçimleri ardından Türkiye’nin bir bütün olarak yeni ve önemli bir sürece girdiğini düşünüyorum. 7 Haziran seçimlerinin sonucu eğer doğru okunursa, Türkiye toplumu bu sorunun çözümünü istiyor. Türkiye’deki mevcut belli düzeyde var olan ateşkes koşulları, istikrar durumu yine seçimlerin bu koşullarda yapılmış olması, aslında Önder Apo’nun yoğun bir çaba ve emekle geliştirdiği bir sürecin sonucu olarak mümkün olabilmiştir. Buna rağmen şu anda kendisi üç ayı aşkın bir zamandır tecrit altındadır, kendisinden haber bile yoktur. Bana göre Türkiye’nin en önemli sorunu budur aslında. AKP’nin şu an var olan yaklaşımı değişmezse kiminle kurarsa kursun bu bir savaş hükümeti olacaktır. Çünkü AKP’nin şu andaki üslubu, tarzı, yaklaşımı çözümü değil, çözümsüzlüğü esas alıyor. Bir de eğer seçime gidecekse MHP’ye giden oyları çekmek için sertlik siyasetini esas alacağı görülüyor. Çözüm süreci esas olarak sizin de çok iyi bildiğiniz gibi kamuoyu önünde açıkça yürütülen bir süreç Erdoğan’ın müdahalesiyle ortadan kaldırıldı. İlk önce Kürt sorunu diye bir sorun yoktur dedi, daha sonra izleme heyetine katılmıyorum doğru değildir, İmralı’nın itibarını artırır dedi. Daha sonra Dolmabahçe Sarayı’ndaki açıklama da doğru değildir dedi. Daha sonra da masa filan ortada yok dedi, yani her şeyi yok saydı. Oysa 22 yıllık bir emek var yani bu 93’te başlayan bir süreçti. Bu sürecin geldiği bir düzey var. Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan 10 maddelik açıklama düzeyi var. Her iki tarafın mutabık olduğu belge ilk kez kamuoyu önünde açıklandı. Şimdi tüm bunların yerle bir edilmesi ne anlama gelir? Çözümün bitirilmesi anlamına gelir, çözüm dolayısıyla bitmiştir, çözüm yoktur. Süreç nedir o zaman diye sorulabilir. Koalisyon hükümetinin kurulma süreci gündemde. Kurulacak hükümetin rengine bakıp biz de kendi yolumuzu belirleyeceğiz artık. Ortadoğu’da yaşanan süreç var, yine Kürdistan’da yaşananlar var. Bizim bekleme gibi bir durumumuz söz konusu olamaz. Yani hükümet bir savaş hükümeti mi olacak yoksa gerçekten Türkiye’nin sorunlarını çözmeye çalışan bir hükümet mi olacak? Ama ağırlıklı olarak görülen o ki aslında bir seçim hükümeti olacak. Sertliğe endeksli bir seçim hükümeti olasılığı daha yüksek, daha ön planda. Çünkü Erdoğan öyle düşünüyor. Erdoğan kaybetti fakat yenilen pehlivan güreşe doymaz misali bir kez daha şansını denemek istiyor benim mevcut vardığım sonuç gelişmelerden budur. Bence Türkiye kamuoyu hazırdır ama Türkiye siyaseti hazır değil. Eğer Türkiye siyaseti bu konuda yapıcı yaklaşırsa, barış adına halkların kardeşliği -gerçek anlamda kardeşliği onların dediği anlamda kardeşliği değil- eşitliği, özgürlüğünün gelişmesi temelinde Türkiye toplumu, halkı buna açıktır. Zemini biraz daha geliştirmek, yoğunlaştırmak gerekiyor. Gelelim, siyasetine. Biz siyasetini yetersiz görüyoruz. Neden? Şimdi Haziran seçimleri Türkiye’nin en önemli seçimi değil miydi? Ve bu seçimde kim başarı kazandı, kim zafer kazandı? HDP. Seçim zaferi kazanan bir parti fırtına gibi olmalıydı. Daha aktif olmalıydı. Daha hızlı olmalıydı. Bu meclisin bir kurucu meclis olması için öneri üzerine öneri yapmalıydı. Öncelikle Türkiye toplumunun boynunda bir halka gibi duran anayasaya yönelik girişimleri olmalıydı. Demokratik bir anayasa sürecini hemen gündemleştirmeliydi. Yani bizce HDP daha aktif olabilirdi.”
Bir gazeteci ile muhteşem Kandil Karargâhı’nda gerçekleştirilen bu röportaj aslında çok uzun. Anlaşılan o ki “Türkiye’nin Sorunu” dedikleri sadece Kürt Silâhlı hareketi ve bu haraketin lideri olan güya “Önder” Abdullah Öcalan! Bu sün’i, hareketin kaç tane karar vericisi vardır tayin etmek anlamak hemen hemen mümkün değildir! En ufak nemli hava hemen silâhların ortaya konması ile sonuçlanıyor! Başka bir hareket tarzı yok; Devlet ne yapsın, Hükümet ne yapsın kardeşim! Her kafadan bir ses çıkıyor ve ülke teslim alınmak isteniyor; hani ülkeyi de teslim etsen bu canavarları tatmin edemeyeeceksin! Özeti bellidir; 80 milyon insan çalışıp didinecek bunlara verecek! Başkaca bir şey yok! Kandil’e de bir hava alanı kurmaya hazırlanalım!
Sağlıcakla kalın.