
Babür Hüseyin ÖZBEK
Şırnak, Cizre, Silopi, Hakkari ve Yüksekova; bu beş yer PKK örgütünün kararlarını hemen uygulayabildiği T.C.’nin, devletin yok değerinde olduğu Anadolu toprakları. Seçimler 7 Haziran’da yapıldı, 1.5 ay sonra 24 Temmuz 2015’te örgüt “Çözüm Süreci” nin bittiğini açıkladı. İstediği başarıyı kısmende olsa elde etti, Kırsal Kadrolarla, Şehir Kadroları bazı yerlerde birleşti. O günlerden başlayarak, “Gökyüzü zifir gibi simsiyah. Karanlığın en yoğun olduğu an, sabahın en yakın anıdır,” denir. Acaba doğru mu?
Doğu’da, Güney Doğu’da, asker, polis, değil sokakta karakollarda, kışlasında, lojmanında saldırı baskısı altında iken yapılacak bir erken seçimde, “Sandık Güvenliği” HDP’nin kontrol ve adaletine mi bırakılacak? Cumhurbaşkanı’na danışmanları bunun nasıl halledileceğini anlatmıyorlar mı?
***
Ufuk, bazen kararır, göz gözü görmez. Acımasız rüzgarlar ve su kümeleri yükselir köpük köpük olur. Baştan, alabandalardan vurdukça vurur. O anlarda yapışkan bir nem, bir mide bulantısı, o teknede yaşayanların bünyesini sarar, tadını kaçırır, yaşamla bağlarını zayıflatır. Gökyüzü zifir gibidir, ne bir yıldız ne ay ve ne de güneş görünür. Şekilsiz kara bulutların arkasına saklanırlar. Denizde kötü gidiş saatlerce sürerse neyse, ama günlerce sürerse işte o zaman herşey berbat olur…Okyanus, okyanusluğunu zor kullanarak yaşatır.
Uzatmalı amir, “Bay-28” R.B.Bostanoğlu, senin rotan ve mevkiin farklı; ufkun gene açıldı, ne şans ama!
Yukarıdaki satırları yıllar önce Hint Okyanusu’nda, 06 derece Kuzey Arzında, Seylan Adası güney doğusunda, 008 rotasında Hindistan’ın Visakapatnam Limanına intikal rotasında yazmışım. (Bay-28 notu hariç.)
Zor şartlarda insan psikolojisinin çöküntüye uğrayabileceğini anlatıyor. Şimdi yaşadığımız günler her nasılsa bana o günleri hatırlattı. Temmuz – Ağustos 2015, durdurulamazsa Türkiye kötüye gidiyor, yönetilemiyor, ülkede terör devlet gücünü adeta hiçe sayıyor.
***
Dört başlı yıkıcı terörün Ankara ayağı HDP’nin sürekli parlatılan, şirin gösterilen, gösterilmeye özen gösterilen, sazlı-sözlü “pekeke”li başkanı Selahattin Demirtaş Ankara’da gazete ve televizyonlara kahvaltıda TSK’yı şikayet edecekti. Ama o da ne! Brüksel’den PKK’nın Avrupa ayağından; “Derhal buraya gel” emrini alınca birkaç militan politikacı ile Belçika – Brüksel’e uçtu. Eski DEP milletvekili Remzi Kartal, örgütün kasası – para ve uyuşturucu trafiğini yöneten, bundan dolayı 2010’da Belçika’da üç hafta tutuklu kalan Zübeyr Aydar ve gene PKK’nın gözükara elebaşılarından Mustafa Karasu’nun direktiflerini almaya gitti. Ama Türkiye’nin her yerinden gelen şehit haberleri de arttı. Varın siz şerefli ve şerefsizleri, uyduları, tutumlarına bakarak ayırın.
Şehit olan babayiğitlere saldırı emrini verenler, onlardan toplanan vergiler ile maaş alan HDP milletvekillerinden bir grup, TSK Kandil’de nereleri vurmuş, hata arıyor; sonra da gelip Ankara da TBMM’de basın toplantısı yaparak devlete, TSK’ya veryansın ediyorlar. İllaki Boğaz’da viski içip HDP’ye rey vermesi yetmiyor, Türkiye’nin bölünmesine çanak tutuyor. Dört Başlı eşkıya TSK’ya, polise, korucuya karşı silahını doğrultunca içinde bir sıcaklık, gizli mutluluk duyuyor. Siz o şerefli ve şerefsizleri tutumlarına, sözlerine ve kalemlerine bakarak ayırın.
Bu dört başlı eşkiya güruhu işi öylesine azıtıyor ki: şimdi de T.C. ‘yi Birleşmiş Milletler’e (B.M.) şikayet ediyor. 20 Temmuz 2015’ten bu yana yaşadığını iddia ettiği “Yargısız infazlar ve sivil kayıplar” ı uluslar arası arenaya çekip dışarda güç ve destek kazanmak istiyor. Ve de ilk destek Rus Başbakanı Dimitri Medvedev’den geliyor. Hem içte hem dışta şerefli ve şerefsizleri tutumlarına, sözlerine ve kalemlerinden dökülen zehirli cümlelerine bakarak ayırın.
YÜKSEKOVA “ANA ÜS” GÖREVİNİ GÖRÜYOR
Yüzme bilmiyorsanız, “açılırsanız” boğulursunuz. Kötü bir dönem yaşadık, 13 senedir iktidarda olan ve halen devam eden R.T.Erdoğan idaresindeki Türk Yurdu Anadolu, “Açılım” denen kepazelik ve teslimiyetçi politikalarla bugünkü hale getirildi. Hudutları, şehirleri, köyleri, yolları kontrol edemiyen; askeri birliklerine, karakollarına roket atarlarla saldırılan bir devlet var, birde başkanlık hülyaları gören R.T.Erdoğan.
Onlara yaranamazsınız, bunu geçte olsa anladınız. Kürtçe ezan, Kürtçe hutbe, Kürtçe mevlut, Kürtçe Kuran…Özetle: yüzme bilmiyorsunuz, “Açılıyorsunuz” sadece kendinizi değil bari ülkeyi, onun geleceğini, gençlerin yarınlarını zora sokmayın. Yönetme, yönetebilme, doğru kararlar verebilme iradeniz zayıf.
Yüksekova Irak Hududundan sonraki geçişte Anadolu’daki en büyük PKK lojistik destek merkezi, insan kaynağı olarak adeta bir “Ana üs” görevini görüyor. Cizre’de uzun zamandır hendekler kazılıyor, TSK’ya, emniyete, yani devlete karşı savunma hattı oluşturuluyordu. İktidar, iktidarın zirvesindeki R.T.Erdoğan şimdiye kadar neden bu kadar taviz verdi, alttan aldı. Yanlış yaptığını şimdi görüyor, tersleniyor, ama şehit cenazeleride gelmeye devam ediyor. Hatalarınızın cezasını neden bize ödetiyorsunuz, yapamiyorsanız çekip gidin.
CHP. Atatürk’ün partisi olduğunu eskisi kadar iddia etmesede o çizgide olduğunu zaman zaman seçmenine hissettirmek istiyor. Partinin sosyalist kanadı HDP’yi kendine yakın hissediyor. Kandil, İmralı, Brüksel ve HDP’nin Ankara ayağı ile görüşüyor, fikir alış verişi yapıyor. Terör partisinin “Barış” adı verilen Türk bayraksız, bol Apo posterli kışkırtma mitinglerine katılıyor, destek veriyorlar. Beyler, o partinin elemanları, milletvekilleri, istiklâl marşını söylemiyor, mitinglerinde Türk bayrağı taşımiyorlar. Sizin, Atatürk’ün partisinin HDP ile sıcak bağı, omuz teması, göz kaçamağı seçmene verilen söze, vaatlere, tarihi 6 Ok’a aykırı değil mi?
KENDİNİZİ GÜVENDE HİSSEDİYOR MUSUNUZ?
Hasan Cemal bir internet sitesindeki yazısında: “Hem Boğazda evim var, hem viski içerim, hem de HDP’ye rey verdim..”.demiş. Zaten ondan başka da bir şey beklenemezdi. Köşelerine kurulmuş, Boğaz da yalı, viski ve HDP savunucuları, olaylara gözlerine götürdükleri dürbünün tek gözü ile bakıyorlar. Sormak gerek: Siz Stokholm de, Bordeaux da, yoksa Monteal de mi yaşıyorsunuz? Çevreniz, işiniz, canınız, ülkeniz güvende mi? Adalet mekanızması evrensel normlarda mı işliyor? Bir köşe tutmuşsunuz; patronun isteği, menfaatleriniz, geçmişten gelen nemelâzımcılığnızla da birleşince bir gözünüz kör – bir kulağınız kapalı, yorumlarınız da o yönde.
Genel seçimler yapılalı 2 ayı geçti. Yatışması gereken siyasi gerginlik yatışmadı, aksine tansiyon sürekli yükseldi, yükselmeyede devam ediyor; gökyüzü zifiri karanlık. Ülkeyi yönetmeye soyunduklarını söyleyen iki parti; AKP ve CHP 36 gün halkı beklentiye soktuktan sonra R.T.Erdoğan’ın da katkıları ile şaka yapar gibi, alay eder gibi, nutuklar atarak son noktayı koydular: “Olmuyor, yapamayacağız.”
***
Malum parti ileri gelenleri seçimlerin hitamında Kandil’e gidip saygılarını sunarak gerekli emirleri aldılar. Aynı günlerde Kandil; başta Güney Doğu olmak üzere tüm ülkeyi kana bulayacak direktiflerini verdi. Ekmeğini yediği topraklara ihanet eden teşkilatı PKK’ya “Vur” dedi. Gökyüzü günlerce zifir gibi karardı; büyük şehirler ve Güney Doğu Anadolu sanki eşkiya ablukasına girdi, hemen her gün birkaç asker, polis ve güvenlik görevlisi sokaklarda, evinde, lojmanında saldırıya uğradı, uğruyor. 13 yıllık R.T.Erdoğan iktidarları, bu ne hâl?
Siz onurlu, şerefli kalemşörler bunları görmüyor musunuz? Ağlayan, zor şartlarda ülkesini savunurken şehit düşenler…Anlıyorum onlar sizlere göre: “Faşist, militer, çağdışı ve yıkılması gereken sistemin korucuları.” Yok o kadar da uzun değil!
Türk milliyetçilerinin bir klavuzu var M.K.Atatürk: “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyor. Evet sizler yıllardır aynı alışkanlıkları, aynı suçlamaları terk edemediniz; gözleriniz perdeli, bulanık görüyorsunuz, biliyorsunuz ama ısrarla yan çiziyor, halkın dilek, istek ve acılarının yanında sahte roller takınıyorsunuz. Bari sizi seyreden seyirciyi, para verip gazetenizi alan okuyucuyu aldatmayın.
Milletin ekonomik kan damarlarını emiyor, lüks yaşıyor, mümkünse askerlik yapmıyor ve elinizden gelirse vergi kaçırıyorsunuz. Bu uğurda her türlü fedakarlığı canı ile malı ile yapanları küçümsüyor, onlara tepeden bakıyorsunuz. Milli değerler, “Misak-ı Milli Hudutları”, bayrak… sizin için bir şey ifade etmiyor. Bu yaşa geldim (71) hiç yalıdan, köşkten Doğu’da şehit düşmüş kahraman çıktığını görmedim. Şerefsizliğin de, alçaklığın da bir hududu olmalı. Bilin ki her türlü melânete rağmen bu geçmişi şanlı tekne (T.C.) yoluna devam eder, edecek… Şimdilerde gökyüzü – Anadolu’nun ufukları zifir gibi karanlıklarla kaplı olsa da!