
Ali BADEMCİ
Eskiden insanımızın tamamı TRT televizyonları seyrederdi; şimdi ağırlık özel kanallarda! TRT muhalefet tarafından yerden yere vurulurdu; artık ilgilenen yok! Aslında teknolojide devlet kanalları önde; hep HD yayın yapıyorlar! Giderlerini de zavallı millet karşılamaktadır. Şahsen seyrediyorum ama, vatandaş olarak birçok programın içeriğine katlanmak mümkün değil; adeta imamlar vaaz veriyorlar; kanallar tam camiye dönmüş vaziyette! Sonra da bizzat iktidar, bu IŞİD nereden çıktı, neden Türkiye’den ipi kopararak Suriye’de soluğu alanlar AKP’li diye dert yanıyor! 17-25 Aralık’dan önce TRT “Paralelciler” ile dolup taşıyordu, iktisat hocaları Türkoloji ve Türk tarihi programları yapıyorlardı! Yani Devlet TV’si “Samanyolu”nun suretiydi! Daha evvel de TGRT’çiler boy gösteriyordu! Özellikle TRT Avaz’da çok yetişkin insanlar vardı, bunlara 13 yıllık iktidarın daha ilk günlerinde yol verildi! Bu sebeble TRT’nin ilgili kanallarının Türk Dünyası tarafından seyredildiğini hiç sanmıyoruz! Hâlbuki Devlet’in çok geniş olması, adam gibi millete hitap etmesi gerekiyor! Fakat öyle değil, tam AKP televizyonu; herşeyi ve her görüntüsü ile milletin kabullenmediği görüşler, kişiler dayatılıyor! Şu AKP bu tutumları ile daha milletin başına çok iş açar!
AKP, şu hazır Koalisyon meselesi için MHP’nin kapısına gelmişken adamlara bu iş anlatılsa da vaazları camilere çekseler! Pazar günü belki kaçıncı defa konu “Büyük Doğu” ve “Bediiüzzaman” programı kullandı!
İnanın usandık, bıktık! Bunlar tamamen özel konular herkesin anlamasına ne gerek var? Zaten kimse seyretmiyor! Sayın TRT Genel Müdürü de Cumhurbaşkanını yağlamak için temcid pilavı gibi bu konuları ekranlara taşıyor! Mutlaka seyretmek veya ilgilenmek zorunda mıyız? AKP’liler bile sayretmiyor; çünkü bu parti bir kitle partisi; ne anlar “Büyük Doğu-Bediiüzzaman” teranelerinden! Bu görüşler millet tarafından tam mutabakat ile kabul görmemiş ki devlet görüşü olarak takdim edilsin!
Olacak ya şahsen ikisini de sevmiyorum; birisi malum şu meşhur “Sakarya” şiirinde Milli Mücadele ile “Muhahaze” ediyor ve satır aralarında maksadını ortaya koyuyor! Herkes de bunun farkında! “Hazret”e gelince “Ümmi”den âlim olmayacağı açık; zaten ağır ve ağdalı lisanı da hatalarla dolu! Fikriyatını da bizim tartışmamıza gerek yok Gölpınarlı gibi dinî fikir seviyesi yüksek âlimlerden bir sürü ilâhiyatçıya kadar “Risalei Nur”ların çoktan cılkı çıkarılmış! Din âlimleri ne bu adamı ne de görüşlerini ciddiye almıyor! Bu sütunlarda Necib Fazıl ile ilgili uzun bir yazı yazmış ve “keşke tanımamış ve onu okumamış olsaydık” demiştim. Kim ne derse desin Necip Fazıl Türkiye ve dünyada oturmamış ve tartışılan birisidir. Bir devlet TV’sinin hergün ona yer vermesi aslında ham hayallerin ürünüdür! İdeolog ise kendine, bana ne? Bediiüzaman’a gelince bu şahsı ve fikirlerini zamanının hiçbir bilim adamı benimsememiştir. Kendisi ile ilgili çok güzel çalışmalar var! Sadece Gölpınarlı kanaatleri ile ortaya koyalım:
“1952’den sonra gelişen Nurculuk akımını kuran, eski adiyle Bediiuzzaman Saîd-i Kürdî, sonraki adiyle Said Nursî’dir. 1873’te Bitlis’in Nurs köyünde doğmuş, mahalle mektebinde biraz okumuştur. Gençliği medreseliler arasında geçen Nursî’nin disiplinli bir tahsili yoktur. Bazı faaliyetleri yüzünden II. Abdülhamid zamanında ikamete memur edilmiş, 1908’de serbest kalınca İstanbul’a gelmişti. Önceİttihâd-ı Anasır, yâni Osmanlı câmiası içinde bulunan bütün milletleri birleştirmek siyâsetini güden ve bunu, “bilâ tefrıyk-ı dîn ü mezheb herkes Osmanlıdır” cümlesiyle formüle eden, Balkan Savaşı’nda, bu siyasetin iflâsı üzerine İttihâd-ı İslâm siyasetine sarılan İttihatçılar, Bektâşilerden, Alevîlerden, Mevlevîler’den, üçüncü devre Melâmîlerinden medet umdukları gibi Saîd-i Kürdi’den de medet ummuşlardı. Bu zat, o sıralarda başında, üstüne saçakları yanlarına sarkan ipekli puşullar sarılmış uzun bir fes, sırtında sırmalı cepken, ayağında, bacakları kavrayan kısmı dar bir şalvar, belinde kame ve piştov sokulu ve saçakları gene aşağıya sarkan kuşak bulunduğu halde yer yer gezen, kaytan bıyıklı bir zattı; İstanbul, bu kıyafette bir din adamını ilk kez görüyordu. Saîd’in sabit fikri, Mısır’ın El-Ezher’ine karşı doğuda bir Medreset’üz-Zehrâ kurmaktı. Bir zaman sonra İttihâd-ı Muhammedi fırkasını kuran ve Volkan gazetesine yazılar yazmaya başlayan Saîd-i Kürdî, takibata uğradı ve İstanbul’dan ayrıldı. Hayâtı tezatlarla dolu olan, siyâsetle uğraşmadığını söyleyen, kendisine uyan ve Nur Talebesi adı verilen kişilere de siyasetle uğraşmayı yasaklayan Saîd-i Kürdî, İstiklâl savaşında, bu hareketin, halifeliği kurtarmak için olduğunu sanıp Ankara’ya gitmiş, 1923’te Millet Meclisi’nde bir de söylev vermiş, fakat kendi sözüyle, Şeâir-i İslâmiyye aleyhinde bir cereyan keşfedip Ankara’dan ayrılmıştır. Van’a giden ve yüzotuzu bulan Risâle-i Nûr adını verdiği risâleleri önce teksir ettirip, sonra Dîvân-ı Harb-i Örfî tarafından muhakeme edildiği gibi bu sefer de İstiklâl Mahkemesi’ne verilmiş, Barla’ya, sonra Kastamonu’ya, daha sonra da Emirdağ’a sürülmüş, en son hapis ve menfâ hayatını İsparta’da geçirirken Demokrat Parti iktidara gelince serbest kalmış, kendisine verilen bir otomobille gezilere çıkmış, sonunda, 1960’ta gene bir gezi sırasında Urfa’da ölmüştür. Bir aralık tımarhaneye de giren Nursî’nin Türkçesi, pek bozuk düzen bir Türkçedir. Meselâ kendi sözlerinin önemini anlatırken “Kemâl’i müvâzenetle iki yüzden ziyâde Rasûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm kelimeleri her sahîfede birbirine bakmaktadır” der (Mûcizât-ı Ahmediyye). Bu cümlede “iki yüzden ziyâde, Rasûl-i Ekrem midir, kelimeleri midir? Sonra anlamı tam söze kelime denemez, cümle denir; kelimelerin kemâl-i müvâzenetle birbirine (birbirlerine diyecek) bakması da tuhaf bir temâşâdır. Bu cümle bir örnektir ancak; çünkü hazretin her lâfı böyledir. Hadi o söylemiş; fakat bu lâflarda derin, ilâhî sırlar bulunduğuna, onu, “emsalsiz bir filozof” tanıyanlara ne diyelim?”
Milleti dine, din ayrılıkçıları ile değil din iştirakçileri ile ısındırabilirsiniz! Cumhurbaşkanının nostaljileri devlet fikri ve kanaati olmaz! Bu sebeble ülkede AKP’ye karşı olmak başlıbaşına bir parti olmuş da devlet bundan habersiz! İşte AKP’nin ileride kendisine batacak ham hayallerinin sonuçlarını cenaze toplayarak görüyorsunuz? “Paralel Meselesi” bu çapraşık anlayışların neticesi değil miydi! Şu “Tahşid Kavgası”nı bir hatırlayın! Adamlar Saidi Nursi’yi paylaşamadılar!
Muahbbetle.