
Ergun KAFTANCI
AKP ağırlıklı seçim hükûmeti bonkör çıktı; mırın kırın etmedi ve bayram tatilini dokuz gün olarak belirledi.
İstanbul dün akşamdan beri boşalıyor; kentten tatil yörelerine ya da memleketlerine kaçan kaçana…
……………………………….
İnsanların bayramda kafa dinlemek ya da ailece hasret gidermek amacıyla mekân değiştirmesi, elbet de gariplik değil, dingin bir olay…
Alışkanlık, yani olağan bir tutum…
Siyaset ise o kadar dingin bir alan değil; orada hareketlilik durmuyor,
gelişme üstüne gelişme yaşanıyor…
Hayatın da, siyasetin de akışı böyle dostlar, önlerine geçmek ne mümkün…
………………………………
Meclis’te grubu olan partiler aday listelerini açıkladı. Listeler YSK tarafından onaylandıktan itibaren kesinleşmiş olacak…
7 Haziran’daki listeler, birkaç değişiklik dışında aynen muhafaza edilmiş. Liderlerin yine bazı isimlere müdahale ettikleri anlaşılıyor. O isimleri gerekçe göstermeden silmişler, yerlerine kendilerine merbut olacaklarını anladıkları isimleri koymuşlar…
1 Kasım günü sandığa gittiğimizde, liderlerin atadığı (!) isimlerin vekilliklerini mecburen tescil edeceğiz…
Bizdeki demokrasiye kitakse, yani demokrasiye bakın!
……………………………….
CHP listesinde Abdüllatif Şener‘in yer almasını isterdim…
Bir de MHP listesinde Meral Akşener‘in…
Listeler “Olmasalardı olurdu” denilebilecek çurçur isimlerle doldurulmuş. “Olmasalardı olmazdı” denilebilecek isimler ise az…
Ama varlıkları, biraz olsun bedbinliğimizi dağıtıyor.
………………………………
Ağzına geleni söyledi, AKP’yi yerden yere vurdu…
Gitti, bu partinin Ankara listesinden aday oldu.
Davutoğlu’na “Size gelmek istiyorum, beni aday yapın” derken hiç mi yüzü kızarmadı…
Tayyip Bey yine de vefalı çıktı, el uzattı ve MHP oylarını bölmek amacıyla Davutoğlu’na, “Alın”talimatı verdi. Vermeseydi, muhterem bu defa Meclis’e giremeyecekti.
İnsanda biraz iz’an, idrak, akıl ve muhakeme gücü olur. Kardeşinin hangi gerekçeyle AKP’den ve milletvekilliğinden ayrıldığını düşünseydi, yine koşarak gider, bu partinin listesinde yer alır mıydı!?
Yakışıksız bir iş yaptı, merhum babasının da kemiklerini sızlattı.
………………………………….
Bu vesileyle söylemek istediğim bir husus var…
Siyaseti yönlendiren liderler halkın beklentilerine tatmin edici yanıt veremiyorlar. Oy kaybetmek korkusuyla, muhakeme etmeden hem parti içinde, hem parti dışında bazı olmadık tasarruflarda bulunuyorlar.
Bu tavırları sadece partilerini değil ülkeyi de zora sokuyor; genel bir yozlaşma yaşanıyorsa bu, liderlerin alkışlanamayan tutumları yüzünden…
O tutumları yozlaşmayı sürekli tetikliyor, hızlandırıyor…
………………………………….
Şunu da kaydedeyim..
Liderler de hiçbir zaman kalıcı değildir; örnekleri var, gelirler ve giderler…
Akıllı olan, bu gerçeği dikkate alır!
* * *
ÜLKEMİZE iki milyon Suriyeli sığınmış. Bu rakam, Avrupa’ya akın başlayınca herhalde bir miktar inmiş olmalı. Ama sokaklarda, parklarda, caddelerde hâlâ Suriyeli sığınmacıdan geçilmiyor…
Bu insanları besliyoruz, sosyal haklardan yararlanmalarına olanak hazırlıyoruz ama bir kısmı dilenmekten vazgeçmiyor.
Kapkaç, gasp, hırsızlık, fuhuş gibi pis işlere bulaşanlar oluyor…
………………………………..
Bugüne kadar bu insanlar için tam 7.6 milyar dolar harcamışız…
Oysa bu parayla halkımızın yararına nice işler yapılabilirdi…
……………………………….
Avrupa sığınmacılara hâlâ duyarsız; birçok ülke sınırlarını kapatıyor, tel örgü çekiyor, hatta duvar örüyor…
Gümrük kapılarından da sığınmacıların geçmesi söz konusu değil. Avrupa’ya giden çoğu mülteci çaresiz durumda…
Almanya biraz insaflı çıktı, 1 milyon kadar sığınmacıyı alacağını söyledi. Öteki birkaç AB ülkesi de 5 bin sayısını geçmeyecek kadar sığınmacıya kapılarını açacaklarını duyurdu…
Bu insanların ülkelerine dönmeleri bugünkü koşullarda mümkün değil. Zira Suriye hâlâ savaş alanı; yokluk var, hastalık var, ölüm var…
Bir de Esad var…
O topraklarda fink atan terör örgütlerini unutmayın…
İnsanlar nasıl ve neden topraklarına dönsün; dönebilirler mi…
……………………………….
Çözüm ne?
Çözüm, milletler topluluğunun yani BM ile yan kuruluşların duruma müdahale etmesi, sığınmacıların da insan olduklarını dikkate almaları…
Hepsinden önemlisi de şu; Batı, Esad’ı Suriye’nin başına bela olmaktan uzaklaştırmalı…
Eğer barışçı bir ülkeyse Rusya da buna katılır, başındaki Putin de…
* * *
ABDULLAH Gül, beş artı beş formülüne göre ikinci kez cumhurbaşkanı olsaydı, Türkiye bugün çektiği sancıları çekmez, sıkıntıları yaşamazdı…
Tayyip Bey de 5 yıl sonra sorunları azalmış, kutuplaşmamış, birlik ve beraberlik içerisinde hareket eden, birlikte sevinip birlikte üzülen bir toplumun başına geçmiş olurdu…
Türkiye bu şansını kaçırdı…
Gezi olaylarına demokratik tepki diyen Gül gitti, yerine o tepkiyi hükümeti devirmeye yönelik darbe girişimi sayan Erdoğan geldi…
Şu farklı anlayış bile Gül‘ü öne çıkarmıyor mu!?
Gül‘ün Cumhurbaşkanı iken yaptıklarıyla yapmadıklarını yani eksileriyle artılarını sorgulayacak değilim…
Görevi sırasında anayasada değişiklik yapılarak cumhurbaşkanının sorumluluklarının yeniden gözden geçirilmesini isteyen oydu…
Yetkilerinin daraltılmasını teklif edenin de o olduğunu dikkate alırsanız Abdullah Bey’in ikinci kez göreve gelmemiş olmasından niçin yakındığımı kolayca anlatmış olurum…
* * *
ŞAMİL Tayyar sıradan bir gazeteciyken iktidar partisinden vekil oldu, siyaset yoluyla fenomen haline geldi…
AKP’yi savunan ve metheden konuşmaları dikkat çekiyor…
Muhalifleri karalamaları da öyle; hepsi dikkate değer saldırılar…
Ethem Sancak Bey‘den sonra Tayyip Bey‘e derin bir sevgiyle yaklaşan ikinci isimdir Tayyar…
Gül’ün televizyonda Gezi olaylarına ilişkin görüşünü açıkladığı sırada Şamil Tayyar da şöyle diyordu:
-Bu gece Recep Tayyip Erdoğan’a sevgi ve muhabbetim daha çok arttı…
Allah bozmaz inşâllah!
…………………………………
Pekiiii….
Bu defa listeye giremeseydi beyefendiye aynı sevgi ve muhabbeti besleyebilecek miydi!?
“Evet” diyebilirse nazarımda “Tutarlı adam“dır…
Diyemezse, sıfatı kendi yakıştırsın!