
Ali BADEMCİ
alibademci@gmail.com
İslâm’ın akılcı yorumu Mu’tezile’yi batılılar ilk İslâm mezhebi olarak değerlendirirler. Bizde mezhep denildiğinde Sünilik ve Şiilik, mezhepler denildiğinde de dört Sünni mezhep akla gelmektedir. Tasavvuf ayrı bir mekteptir ve hem Sünni hem hem de Şii tasavvuf başlıbaşına bir öğretidir. İçinden çıkamadığımız ve yanlış değerlendirmelerde bulunduğumuz “Batınilik” ise daha çok “Şiiliğe” mal edilirse de bu görüşün doğru olmadığı ispatlanmıştır. Şahsen dini ayrıntılarını bilmiyorum; fakat bu deyimlerin hakiki bir sosyolojik denetiminden geçmesi gerekiyor. Ülkemizde doğru dürüst bir din sosyolojisi eğitimi yok, Köprülü’nün “Türk Müslümanlığı” deyim olarak büyük ölçüde kınanıyor! Resmi Sünnî görüşler artık miadını tamamlamış, değişen dünyaya ayak uyduramıyor! Arap geleneğini tarife gerek yok; “İslâm küçük olsun bizim olsun” telâşında. Resmi Şiiliğin olağan üstü bir siyasi yayılmacılığı yok; halbuki yıllarca bizlere Şia’nın yayılmacılığını korkulu hikâyelerle anlattılar. İslâmiyet Türkler’e göre biçilmiş bir kaftandır diyoruz ama “Siyasî İslâm” hergün bir miktar daha hakiki İslâmı yutuyor? Bütün İslâm dünyasına yayılmış Taliban, El-kaide, Işid bağnaz Sünni düşüncenein mahsülü deği mi?
Şiiliği de disipline edemiyorsun; bunların Sünniler’in devlete hâkim olmaları karşısında tepkileri düşmanlık ölçülerine varmıştır. Biz böyle Müslümanlar değildik, cidden akıllrımız çok karışık, çocuklarımıza neyi öğreteceğimizi şaşırdık! Sünnî İslâm bal gibi kökten dinciliğe yönelmiş! Milletin bünyesi elbette hurafeyi reddediyor ama, toplum yapımızda her Arapça konuşanı “Âlim” sanıyoruz! İtiraf edelim ki iktidar imkânları Sünniliği tam ticarete döndermiştir! İlâhiyatçılar kendi işlerinin dışında Sünnilik adına her işle uğraşıyorlar! Din görevlilerimiz sanki bir şey olacakmış gibi zırhlı arabalarla siyasetin içinde akıl satıyorlar! Biz hiçbir zaman İslâm dairesinde böyle olmadık!
Aynı Emeviler devri komedisini yaşıyoruz; ki o zaman kuduran Sünnilik sebebiyle Müslüman olmak için 200 yıl beklemişizdir! Sonunda Emevi karşıtlığı ve öfkesi ile biraz Sufizm, biraz da hükümranlık düşüncesiyle İslâm dairesine girilmiştir! Hâce Ahmed’in mezhebi yoktu; konar göçer Türkmenler’e Allah’ı sevdirerek Müslümanlığı öğretti. Selçuklular bu işe siyaseten girdiler! Öyle bir zaman geldi, ki Sultan Sencer hadisesinde olduğu gibi koca devlete Müslümanlığı sadece “Allah” sevgisinden ibaret olan “Çobanlar” son verdi. Böylece Alparslan ve Tuğrul’un mübarek düşünceleri kötü kaderin istikametini değiştiremedi! Katiyyen devletlerine karşı başkaldırı, hükümdarı esir etme gibi hadiseler dolayısiyle Türkmen hareketlerine “Şiilik” nazarı ile bakamayız! Sultanları katleden Şiiliğin adı ve adresi belliydi ki o da Fars Şiiliği ve Haşhaşiye’dir.
Bugün ilim âleminin “Batıniyye” dediği hareketler en güzel anlamını Türkmenler’de bulmuştur. Elbette Yesevi hareketi böyle bir hareketti ve siyasi emelleri yoktu! Bizim Anadolu’da olduğu gibi Araplar’dan bulaşmış bir gelenek olarak “Batınilik” Şiilik veya Rafizilik değildir. Türk Tasavvuf ve Süfi anlayışının kendisidir. Böyle bir anlayış diğer Müslüman milletlerde bulunmaz. Batılılar “Batıni” deyimi yerine “Ezoterik” deyimi kullanıyorlar ki bu “Dışa kapalı-İçe dönük” demektir. “Bilgelik” geleneğimiz herşeyi ancak anlayacak kişilerle konuşmayı öğütlemektedir. Bu durumda Türk Müslümanlığı biraz da “Gizemli”dir, ki onu İslâmi bünye ile pekiştiren budur. Ezoterik toplum dışılşığı içeriye geçirerek onu hamurlaştırmak olarak da düşünebilir. Bu sebeble yola girmek isteyene “Aşık, müptedi, talip, çırak, mürid; yol gösterene de “Usta” veya “Mürşid” denir. Akla dayanan bilgi zahiri, araştırmaya dayalı bilgiye de “Batıni-Bilgi” denmesinin sebebi budur. Zahiri bilgi “Kitabî” batını bilgi ise “İrfanî”dir; batini bilginin kaynağı zevk ve vicdandır. İşte İslâmi Türk Sosyolojisinin temeli kısaca budur.
İslâm tarihi bilgilerimize göre bugün Sünnî-Hanefi gelenek Peygamberimizin ölümünden sonra Hilâfet makamına Hz.Ali’nin seçilmesini istemiştir. Bu sebeble Ehli Beyt sevgisi Sünnî gelenekten gelmekte iken Arap tefrikası işi tersine döndermiştir. Ali’yi sevmeyenlere Harici sevenlere ise Şii denmiş, fakat sonradan Heteredoks Müslümanlar Alevi diye adlandırılmıştır. İşte İslam’da bölünmeler böyle başladı. Türkmenler’in Ehli Beyt ve Hz.Ali sevgisini Sünnî ve Şiî görüşlerle izah etmek çok güçtür. Türk Mistizmi veya Sufizmi’nde ilk ve hakim öge “Allah” düşüncesidir ki mezhebi tefarruatla ilgilenen kişi az bulursunuz. İşte bu yolda Sufiler her devirde eziyet çekmiştir. Çünkü İslam’ın siyaset ve ticaret yollarında kirlenmesini istememişlerdir.
Günümüzde tamamen siyasete bulaşan İslâm korkunç derecede kirletilmiştir. Şüphesiz ki gerçek İslâma dönerek önce devlet sonra da toplum yapımızı değiştireceğiz. Sünnilik adı altında kokuşmuş görüşleri kafamızdan atacağız. Yeni ve revize görüşlerle İslâm’da reform değil gerçek rönesansı yakalayacağız. Bunlar olmayacak yapılamayacak şeyler değildir.
Allah’a emanet olun.