
Ali BADEMCİ
Bu üçüncü yazıda bir iki küçük coğrafi tanımlama yapalım; Savran neresi Kuseyr nerededir? Yesi, bugün Kazakistan’da ve Büyük Türkistan’ın tam ortasındadır. Rusların döşediği ve ucu Sibirya’ya çıkan büyük demir yolunun doğu kenarındadır. Savran-Sawran-Sauran ise 12 km.kuzeyde fakat demir yokunun batı kenarındadır. Savran Dağı’nın batısı hâlâ aynı isimle anılan Teke Türkmen bölgesidir. Yani dağın doğusu Savran batısı ise muharip ve siyasi Türkmen bölgesidir ki ucu Oğuz Yabguları sınırına dayanır ve daha batısı ile güneyi Yengikend veya Havara bölgesidir. Eski Savran aynı zamanda antik kalıntıların bulunduğu bir medeniyet şehridir ki, Kazaklar’ın Kızıl Ordası’na başkentlik yapmıştır. Kusayr’e gelince burası Antakya’dan çok ayrı ve kültür iklimi ona tabi olmayan bir coğrafyadır. Reyhanlı’dan itibaren Suriye’ye doğru Asi Nehri batı yakasından Koz Kalesi’ni de içine alarak Yayladağ Ovası’na varmadan Ziyaret Dağları’nda son bulur. Selkin Dağları’nın güneyi Bayır’dan ayırılan ve denize doğru geniş ovalık Bucak Ovası’dır. Yayladağ’ın Kureyş Deresi Bayır iler Bucak’ı ayırır. Dolayısıyla Kuseyr’in doğu batı ucu Yayladağ Ovası Asi Nehri, güney kuzey ucu ise Antakya Dağı ile Selkin güneyidir. Osmanlı devrinde de Şeyh Ahmed Kuseyri’nin devlet görevi bu coğrafya ile sınırlıdır.
Osmanlı kayıtlarında son zamana kadar Kuseyr adı hem bölge hem de Şeyhköy diye anılan ve Halveti Şeyhi Abdurrahman ve oğlu Ahmed’in “Şeyhlik” ünvanı ile anılıyor. Uydurma tarihlerde “Izranbo” adının bugünkü Şeyhköy ile ilgisi yoktur ve herhalde köy yukarıda iken Bizans devrinde bu isimle anılmıştır. Dolayısıyla Kuseyr bugünkü Altınözü’nü de içine alan Cisrihadid’de (Demirköprü) başlamıştır. Bir ara Altınözü ilçesi olarak Kuseyri ifâde etmişse de Şeyh Ahmed’in türbesinin bulunduğu köy esas Kuseyr’dir. İlginçtir ki Şeyh Abdurrahman’ın Türkistan’daki Savran köyü Cisrişuğur Savran yeni yerleşim yerinin coğrafi yapısı birbirine çok yakındır. Rutubetsiz ilk sabah güneşi ve kışın soğuk memleketin kuytu havası. Kuvvetle tahmin ederiz ki rakımları arasında da çok fazla farklılık yoktur. Anadolu’da Türkmen iskanı Türkistan’daki eski yurdların fiziki özelliklerine tercih edilmiştir. Bugün bütün Kuseyr’i kaplayan kırmızı, şıralı küçük incirler de Türkistan Savra’nının incirine çok benzemektedir.
Modern araştırmalarda ilk Selçuklu yerleşiminin vuku bulduğu Yengikend’in eski adı “Havara”dır; bu isim Farisi fonetiği andırdığından ismin Farsça olduğu sanılmıştır. Halbuki ilk şehirleşmede evler genellikle topraktan yapıldığı için kara kili ancak “Havara” denilen beyaz kil ile aklaştırmışlardır. İşte bugünkü Kuseyer’de bile “Havara” bu beyaz kilin adıdır ve hâlâ kireç badana yerine sürülür. Muhtemelen Savran evleri de böyledir ki Kuseyr’e bu kültür kesinlikle Türkistan’dan taşınmıştır. Toprak damlı kagir evler Kuseyr’de de aynıdır ve tıpkı Fergana’da olduğu gibi tek odalı olan bir aile barınakların eşikliği banyo yapılan yerdir. Kuseyr’in topraktan yapılan yer üstü tandırları ve yufka ekmek gibi açılan harikulade ekmek kültürlerinin taşındığı yer aynı Savran coğrafyasıdır. Fergana’da hâlâ etli ve katıklı ekmekler bu yer üstü tandırlarda yapılmaktadır.
Özellikle inançlar açısından Yesevi özelliklerin Bayır-Bucak’da değiştiğini ve Yörükler’in katı İslâm inançlarına yaklaşıldığını görürsünüz. “Suriye’de Türkmenler ve Bayır Bucak” kitabımızda bu hususu detayı ile incelemiştik (Ötüken Yayınevi 2014).Fakat ne yazık ki bu kitap ülkücü çevrelerden ziyade sol çevrelerde daha fazla ilgi gördü; “Bayır Bucaklılar” maalesef dâvâlarına sahip çıkmadılar ve ancak kısıtlı bir Bayırlı tarafından görüldü. Halk TV bile uyanıp görüş isterken maalesef milliyetçiler uyudu. Hâlbuki bu mesele derinliği olan çok önemli bir meseleydi.
Osmanlı Kuseyr’in önemini kavramış ve daima buraya sahip olmuştur. Hatta kısmet olur birkaç yazı daha yazma imkânı olursa, şuurlu ve hesaplı bir şekilde bir avuç olan Yesevizade toplulukları içine sürekli olarak Türk olmayan unsurlar iskan edilmiştir. Bölgede tehlike teşkil etmesi mümkün olan birçok Nusayri, mezhepler hususunda daha tolarenslı olan Yesevizade köylere yerleştirilmiş, buradan alınan Türkmenler ise başka köylere götürülmüştür. Böylece hem tehlike olmalarının önüne geçilmiş hem de Türk nüfusu artırılmıştır. Koyu Arap ve Kürt toplulukları da aynı şekilde mecburi iskana tabi tutulmuştur. Yayladağ tarafına en fazla nüfus veren Ayn Cammuz ve Mıshane adlı büyük köyler olmuştur. Osmanlı Kadı Sicilleri ve Tahrir Defterleri’nde bu hususları çok açık görürüz. Aynı şekilde özel seçilen ve çok dikkatli olan Halep Valileri de bu hassasiyete bu devlet politikasına uymuşlardır. Bu hususta son devir Halep Valilerinden Ahmed Cevdet Paşa’nın “Tezakir-i Cevdet” adlı eserinde çok önemli Kuseyr bölgesi ile ilgili özel bilgiler vardır. Bütün gayret bu bölgede Yeseviliği korumak için yapılmıştır. İleriki yazıda da Osmanlı kayıtlarına göz atalım.
Muhabbetle.