Ali BADEMCİ
Kitaplarımla katiyen övünmek istemem; netice itibariyle çok değerli şeyler değildir! Tarihçi de değilim; ana eğitimim de bu değildir! Öyle yönetmenlik falan da yapmadım, daima nefer olarak yaşadım. Sadece ve düz bir gazeteciyim; bizlerden ancak bu kadar olur! Ülkücülüğe hizmetim çok, hiçbir talebim olmadığı gibi daha evvel de böyle rahatsızlık geçirmedim. Tanımadığım dâvâ arkadaşlarımı “Lüzûmsuz” addetmek yerine mutlaka tanımak ürünleri ile öğünmek isterim. İşkence kitabımın son bakısının son satırları, “Öbür dünyada bile fedakâr kader arkadaşlarım ile aynı saflarda bulunmak Allah’tan tek dileğimdir. Eğer bir ülkücü gibi bu dünyadan göçemezsem, mezar istemiyorum, cesedimi yakarak küllerini savursunlar. Lâkin mezar taşıma Türklük için yaşadı ve öldü diye bir ibare yazanım olursa işte bu dünyadan ancak huzurla ayrılmış olacağım. Tanrı Türk’ü Korusun.” Şahsen ırkımı, milletimi, milliyetimi çok seviyorum; çocukluğumdan beri bizlere Türklüğü unutturacak ve ikinci duruma düşürtecek hiçbir siyasi, iktisadi, dini görüşü kabul etmedim ve etmeyeceğim. Ahh milletim canım benim!
Polemiğe girmek istemiyorum; lâkin her fikir ve düşünceye saygılı olduğum için, herşey içindeki bazı şeyleri de “lüzûmsuz” addetmem. Elbette insanların birbirini şahsen tanımaması önemli bir hadise değildir; tanır veya tanımaz; tanınmak insanların diğer insanlar üzerinde iz bırakmasına bağlı! Bu da çok kolay değildir! Öyle çok tanınmanın da iyi bir şey olduğuna inanmıyorum; işte artistler gibi! Fakat şahsen siyasi ve fikir hayatımızın son elli yılına damgasını vuran ülkücülerin birbirini tanıdığı veya tanıması gerektiği kanaatindeyim! Ama böyle yapamadığımız için de bugün yitik bitiklerle uğraşıyoruz! Bu da kaderimiz, o kadar da olacak!
Bir yıldan beri dünyamızı aydınlatan bir gazete var, Vahdet! O meşhur Akit’den ayrılanların kurduğu, kendi görüşlerinden daha iddialı veya mülayim olanların çıkardığı bir gazete! Meselenin içyüzü ve yayın çizgisi elbette bizi ilgilendirmiyor! 27 Ocak 2016 günü bu gazeteden aciz kardeşinizi aradılar ve “Suriye’de Türkmenler ve Bayır Bucak” ile ilgili sorular yönelterek uzunca bir görüşme yaptılar! Fakat sonunda kim ikaz ettiyse 29 Ocak sayılı nüshada ancak birkaç satırla geçiştirdiler. Halbuki ilim ve âlimlikten ziyade o bölgenin insanı olduğumuz için, sağdan-soldan, cemaatten-ümmetden, eyyamcıdan- dış suflörlere kadar birçok arayanlar uzun ve düşündürücü yayınlar yaptılar! Bu konuda Yeni Şafak gurubundan “Gerçek Hayat” ve BBP’nin “Alperen” dergisini bilhassa kutlamak ver onlara teşekkürlerimi yenilemek isterim.
Şimdi gelelim Vahdet’de şahsımızla ilgili Sayın Şehsuvaroğlu imzalı bir yazıya! Sanırım bu mesele ile ilgisi nedir diye soran olmayacak, çünkü yeteri kadar kendini tanıtmış ve kendini aşmış biri; yazdıklarından ve biyografisinden bu sonuç ortaya çıkıyor! Okuyucularımızdan da konuya müdahil olanlar çıktı ve yazılar da yazdılar! Kardeşimizin, 21.03.2016 tarihli “Lüzumsuz Bir Cevap” başlıklı yazısında da ifade ettiği gibi bizi tanımaya, ve hayranlığımızı kabule de ihtiyacı yoktur! Hele bir yazımızda kendilerinden yaşça büyük olduğumuzu ifâde etmemizi bile alaylı bir üslupla ortaya koymuş ki “Abimiz olurmuş eyvallah” demiş! Halbuki bizim o ifâdemiz aynı çember içinde bulunduğumuzun işaretiydi! Onun için direkt bir suçlama ile kendisinin yazdıklarını anlayamadığımızı ve kitaplarından haberdar olmadığımızı ifade ederek “Okuduğunu anlamayacak kadar” gereksiz addediyor, aşağılıyor ve lütfen “Lüzumsuz bir cevap” veriyormuş ki, bunun için benim meçhul arkadaşlarım onu zorlamış! Türkeş’den Yazıcıoğlu, ondan Bahçeli’ye kadar derin muhabbetleri varmış! Tabii bizim anlayamadığımız benzer fikirleri öyle düşman bir mahfilde ifâde etmesiydi! Harhalde muhterem de bunun farkında değil!
Affınıza sığınarak bizim de birazcık tanınmamız gerekmiyor mu? Şahsen hiç Ankara’lı olmadık ve oralara terfii edemedik! Bugünkü Türkiye Bayırı’nda doğdum; âilemin yarsından fazlası da Haleb’in yan kolu bizim Bayır – Bucak’ın batıda son noktası Cisrişuğur’dadır. Türklüğü de, Türkçülüğü de, ülkücülüğü de o topraklarda öğrendim; İslâmiyeti de karanlık tekkelerde ve Siyasi İslâm mahfillerinde değil Suriye Yesevileri’nden görerek ve yaşayarak elde ettim. Ecdadımız bugün Bayır’daki evimizin 50 metre ötesinde yatan Şeyh Abdurrahman Savrani’dir! Şafii Halveti ölçülerde, fakat Hanefi fıkhı üzerine aşiret Müslümanız; istediği kadar kızanlar ve alınanlar olsun bizler Türk Müslümanıyız; şimdi de aynı topraklarda bunun mücadelesini veriyoruz!
Ülkücülük hayatımızın çoğu Adana’da geçti, hâlâ da burada devam ediyor. İşin aslını sorarsanız anne ve babadan onların soyundan olmaktan ve nostaljiden başka hâtıralar yok; bizim köylerde böyle insanlar kendilerini “Anam soğan babam sarımsak” olarak ifâde ederler; işte tam öyle! Hergün oluşumunun baştan sonuna kadar içindeydim ve fiilen son çalıştığım yer olarak oradan emekli olduğumu ifâde etmek isterim! Olacak ya Hazret Şehsuvaroğlu Hergün’de de yazmış ama hatırlamıyorum! Kendilerini bilemem ama yanındakilere biz bir satır yazdırmazdık! Çünkü onlara göre biz Müslüman değil “Kurt”a tapıyorduk ve liderimiz de dansöz oynatıyordu!
Kitaplarımla katiyen övünmek istemem; netice itibariyle çok değerli şeyler değildir! Tarihçi de değilim; ana eğitimim de bu değildir! Öyle yönetmenlik falan da yapmadım, daima nefer olarak yaşadım. Sadece ve düz bir gazeteciyim; bizlerden ancak bu kadar olur! Ülkücülüğe hizmetim çok, hiçbir talebim olmadığı gibi daha evvel de böyle rahatsızlık geçirmedim. Tanımadığım dâvâ arkadaşlarımı “Lüzûmsuz” addetmek yerine mutlaka tanımak ürünleri ile öğünmek isterim. İşkence kitabımın son bakısının son satırları: “Öbür dünyada bile fedakâr kader arkadaşlarım ile aynı saflarda bulunmak Allah’dan tek dileğimdir. Eğer bir ülkücü gibi bu dünyadan göçemezsem, mezar istemiyorum, cesedimi yakarak küllerini savursunlar. Lâkin mezar taşıma Türklük için yaşadı ve öldü diye bir ibare yazanım olursa işte bu dünyadan ancak huzurla ayrılmış olacağım. Tanrı Türk’ü Korsun.” Şahsen ırkımı, milletimi, milliyetimi çok seviyorum; çocukluğumdan beri bizlere Türklüğü unutturacak ve ikinci duruma düşürtecek hiçbir siyasi, iktisadi, dini görüşü kabul etmedim ve etmeyeceğim. Ahh milletim canım benim!
Muhabbetle.