
Ali BADEMCİ
Her iki seçimde de, hakikatten cebinde çorba parası olmayan halis ülkücüler bankalardan kredi çekerek adaylık parası yatırdılar da kendi dünyalarında hüsrana uğradılar. Çünkü bu arkadaşlar da çok deneyimsiz ve donanımsızdı! Böyle söylediğimiz zamanlar da “ilk sıralara konanlar bizden iyi mi” dediler! Belki haklılar ama bu çok çok ayrı bir konu! Mutlaka cepleri dolu idi ve siyaset pazarında arkaları bulunuyordu, bunu gözardı ettik ve heyecana kapıldık! Halbuki hizip görüntüsü vermeyecek şekilde birleşmek ve genel başkanın karşısına öyle çıkmak gerekiyordu! Herşey ve bütün tartışmalar bir yana Bahçeli’nin ülkücü olmadığını söylemek mümkün değildir.
Son yazılarımıza bir hayli ilgi var; bayağı moral düzelttiniz arkadaşlar! Hepimizin ömür dâvâsı olan ülkücülüğü her türlü siyasî, iktisadî, dinî görüşlerin üstünde tutarak bir gönül ve ilim dâvâsı olduğunun camia olarak farkındayız. Ülkücülüğün hayat şekli haline getirilmesi elbette düzgün bir milliyetçi olmanın da ilk şartıdır. Ülkemizde çirkin siyaset oyunlarının bizi nerelere kadar getirdiğinin bilhassa şuurunda olmamız gerekmiyor mu? Çarpuk çurpuk komplo teorileri sahneleniyor; bizim siyasî ve sosyal hayatımızda herşey böyle başlar! Devlet veya dış mahfiller senaryoyu yazar biz de kuzu kuzu bu dairenin içine gireriz. Tabii olarak daire içine girme ameliyesinde birbirimizi kırar ajanlıkla bile suçlarız!
Bir kere bizim gönül dâvâmızın vazgeçilmez kaynağı Alparslan Türkeş’dir; elbette onun siyasi düşüncelerini revize edebiliriz; fakat dokunamayacağımız tek şek ülkücülüktür. Biz Mustafa Kemal’in Atatürkçülüğü, Atsız’ın Türkçülüğü ve Türkeş’in ülkücülüğünün dışına taşamayız, bu görüşleri fikren revizyona tabi tutamayız; bu dünyayı yok edecek veya ikinci duruma düşürecek siyasî hareketlerin de içinde bulunamayız. Devlet tehlikedeymiş; bu çok doğru, zaten hep söylüyoruz! Ülkenin bir yol ayrımında olduğunu da biliyoruz! Elbette bizlerin de bir parçası olduğumuz Devlet’in bir koruma refleksi vardır! Bunun için siyasi projelerin parçası olmak gerekmiyor! Sonra ülkeyi bu duruma ülkücüler de getirmedi! 12 Eylül sonrasında böyle şeyleri ileri sürecek doğru ve yanlış sebebler vardı; fakat şimdi, otuz beş seneden beri üstümüze atılacak hiçbir çamur yoktur ve defterimizin sayfası bembeyazdır!
Ah şu devleti kurtarma işi ille de ülkücülerle mi ilgili; yok mu başka devlet kurtaracak adam! Şu işi biraz yandaş kalemşorları yapsa ne olur? Sonra bizim öyle boyalı bir basınımız ve HD yayın yapan TV’lerimiz, bir yerden başka bir yere gidecek imkânlarımız da mevcut değildir! Yani ülkücülük madden fukara; ülkücüler bu ülkenin, hatta kendi partilerinin bile paryasıdır! Aç sefil insanlardır! Bunlardan böyle büyük işleri beklemenin hiçbir anlamı yoktur. Daha baştan beri şu devlet kurtarma işinde dokunulmadık sadece kulaklarının dibi kalmıştır! Tok karınla ve üç avratla; imamlar saygın, akil ve fetva makamı iken ülkücülerin kendilerine görev biçmesi herhalde siyaseten hiç düşünülmeyecek bir şeydir!
Kaç kere yazdım ülkücüler elbette inançlı Müslümanlar olarak İslâmcı’dır! Gerekiyorsa ümmetçilik ve hilafetçiliği bile savunabiliriz! Fakat Alparslan Türkeş’in dediği gibi fundamentalist – köktendinci- siyasi İslâmcı olamayız! Zaten bu ölçülerde ne bir millet ne de İslâm devleti hiç olmamıştır ve olması da mümkün değildir! Pan İslâmizm bize geçen asırda başkalarının biçtiği, bedenimize uymayan bir elbisedir; tıpkı Panturanizm gibi! Bırakın Turan kökenli (Ural-Altay) kavimler birliğini, Türkler’i bile siyaseten de olsa bir vatanda birleştirmek imkânı yoktur! Çünkü bu insanları bira araya toplayacak bir vatan bulamazsınız! Fakat kültürde Pantürkist olabilirsiniz; aynı dilin değişik lehçelerini kullanan insanlarla bir tanışma ve dayanışma ortamına girebilirsiniz! Şükür ki internet sayesinde kaç yıldan beri böyle bir imkânımız var ve bunu hakkıyla kullanıyoruz! Yetmez mi?
Görüyorsunuz ki herşey bilgiden geçiyor; ilgi bile ondan sonraki safhadır! Fikrimizi doğru tanımalı ve bu doğru düşünceleri herşeyden evvel kafamızda kesinleştirerek ondan sonra ifâde etmeliyiz! Bugünkü gibi pırpırlamanın anlamı yoktur! Cezaevi hayatımızda TKP’li bir akademisyen hücre arkadaşımız “sizinkiler doğru dürüst gusül bilmiyor, hoyrat tanımıyor” demişti de çok ağrımıza gitmişti! Üst üste iki seçim geçirdik; gerçekten “ağabeyler” siyasetten uzak durdu ve partinin genel politikasına aykırı davranışta bulunmadılar! Hele hele AKP içindeki yeni oluşumlara da pas vermediler! Bu çok takdir edilecek bir gelişmeydi; sayın Bahçeli bu durumu görebildi mi bilmiyoruz ama, şu anda bile zamanı geçmemiştir ve bu hususun üzerinde durması gereklidir!
Her iki seçimde de, hakikatten cebinde çorba parası olmayan halis ülkücüler bankalardan kredi çekerek adaylık parası yatırdılar da kendi dünyalarında hüsrana uğradılar. Çünkü bu arkadaşlar da çok deneyimsiz ve donanımsızdı! Böyle söylediğimiz zamanlar da “ilk sıralara konanlar bizden iyi mi” dediler! Belki haklılar ama bu çok çok ayrı bir konu! Mutlaka cepleri dolu idi ve siyaset pazarında arkaları bulunuyordu, bunu gözardı ettik ve heyecana kapıldık! Halbuki hizip görüntüsü vermeyecek şekilde birleşmek ve genel başkanın karşısına öyle çıkmak gerekiyordu! Herşey ve bütün tartışmalar bir yana Bahçeli’nin ülkücü olmadığını söylemek mümkün değildir.
Hoşçakalın.