
Ali BADEMCİ
Şüphesiz ki Göktürk medeniyeti sıradan ve basit tarihi olayları sıralamakla ifâde edilemez. Bugün Orhun Yazıtları’nın ifâde ettiği anlam o medeniyeti izahta yeterli olmamasına rağmen fazla incelemeler yapılamadığı için hâlâ önemini kavrayabilmiş değiliz. Halbuki bu bengütaşlar üzerindeki yazılar bugünkü modern anlamda Tanrı düşüncesinden millet ve milliyete, Türk kavim ve kabile yapısına, devlet ve tarih görüşüne dair önemli ve bakir görüşler ihtivâ etmektedir. O yazıtlarda tarih, sosyoloji, coğrafya, inanç bilimlerinin tam ihyasını ortaya koyacak bilgiler bulunmaktadır. Bir İslâmi tarz olarak Türkistan Oğuz hareketini renklendiren işte bu görüşlerdir. Dolayısiyle sandığımız gibi İslâmiyet Selçuklu Oğuzları tarafından Abbasiler döneminde değil Türkistan Yesevî hareketi döneminde tam korumaya alınmıştır.
– 1 –
Moğol istilâsı, yani Türk kavim ve kabilelerinin batı istikametindeki göçleri, şüphesiz ki hangi amaca yönelik olursa olsun birtakım kural, gelenek ve yasalara dayanıyordu. O sebeble bu hareketleri sıradan göçler ve ganimet peşinde koşan istilacılar gibi düşünürsek pek büyük hatalar yaparız. Hulefa-yi Raşidin devrinde Arapların Ön ve Orta Asya’ya yayılmalarının ganimet peşinde veya çapul için gerçekleştiğini hemen anlayabilirz; çünkü Hz. Peygamber devrinde böyle şeylerin vaki olduğunu doğrulayacak bir şey bulamıyoruz. O bakımdan Arap İstilâsı ile müslüman müelliflerin canavar olarak değerlendirdiği Moğol istilasının katiyyen farkı yoktur. Belki Cengiz Han’ın dünya görüşleri ve Türk hakimiyet ideolojisine bağlılığı yine de bir istilâ hareketi olan Moğol yangını için hafifletici sebebler olarak görülebilir; İslâmiyet adına Arap istilası ve çapulları için böyle bir şey de sözkonusu değildir. Arap istilasının Abbasiler devrinde değiştiğini ve İslâmî bir veçheye büründüğünü kimse iddia edemez! Çünkü gerek Emeviler’in gerekse Abbasi halifelerinin Acem milletler (Türk-Fars) için biçtikleri ve diktikleri elbiselerde farklılık yoktur. İran’da bir dereceye kadar Fars Şiiliği ile Türkmen Sünniliği elbette Abbasiler için fren görevi yapmıştır.
Eğer bu görüş doğru olmasaydı hemen Emeviler devri hitamında (750) Türkler müslüman olur, dolayısiyle iki buçuk asır daha beklemezlerdi. Bu devrede Araplar’ın Hz. Peygamber’e atfen uydurdukları Türkler’le ilgili güzel sözlerin de hiçbir ehemmiyeti yoktur! Gerçek olan şudur ki Türkler İslâmiyeti Farslardan öğrendi; bu konuda üstad Köprülü’nün görüşlerini mutlaka incelemeliyiz. Bugün Tacik adı verilen bu unsurlardan Türkler’e intikal eden Samanoğulları Devleti’nin kültür ve sosyolojik bünyeleri henüz tamamıyle tetkik edilememiştir. Halbuki onların Orta Asya’ya uygun inanç dünyaları, Türkler’e İran kapılarını açmış ve Emir Timur zamanında bunlar Türkler lehine İran ve Ortadoğu’daki hakimiyetin Türkistan’a bağlanması için gayret sarfetmişlerdir. Şurası bir gerçektir ki Horasan’da başlayan Buhârâ merkezli Türk Sûfizmi de Hoca Ahmed Yesevî devrinde merkezi Oğuz bölgesi olan Yengikend, Yes’i ve Çu havzasında anlam kazanmıştır. Bu bölgedeki Oğuz kültürü Horasan gibi örtüşmeci İslâmi ve sufi inançlar değil, arı ve duru, konar göçer Türk halk Müslümanlığıdır. İşte Hace’nin esas İslâm ideolojisi bu olmalıydı. UNESCO’nun ilân ettiği Ahmed Yesevi Yılı’nda esas bunun üzerinde durmalı ve insanlara hakikati ifâde etmekten uzak popülist söylemlerden vazgeçmeliyiz.
Konar-göçer dedik de, gerçek anlamda ilk Türk Müslümanları olan bu unsurları hafife alıp da katiyyen zayıf halk toplulukları olarak görmeyiniz. Samanoğulları’nı, Karahanlı, Gazneli, Selçuklu teması ve siyasi ablukaları değil, onlardan daha inançlı ve güçlü olan Sûfî Oğuz aşiret yapısı ortadan kaldırmıştır. Elbette Arap Müslümanlığı’ndan bir derece daha İslâmî olan Tacik inançlarında Araplar gibi kavmiyetçi jenosit ve çapul yoktu. İşte Türk aşiret yapısı kısmen de olsa Fars İslâm inançlarını bunlardan iyilikle ve savaşsız öğrenmişlerdir. Oğuz, Karluk ve Yağmalar’ın Müslüman oluşlarını ancak bu gözle açıklamaya çalışırsak, Arap düşmanlığını İslâm düşmanlığına eş tutmak veya tahvil etmek gibi bulaşıcı bir hastalıktan kurtulabiliriz! Türk aşiret yapısı Buhârâ’nın tekkelerinde inkıraza uğramış, yozlaşmış, terakki etmeyen islâmî inançlara bir heyacan ve ideoloji kazandırmış, dolayısiyle devrini tamamlayan Türkistan Fars Müslümanlığı Selçuklu Oğuz siyasi hareketinin altında ezilmiştir. İşte bu siyasi ideoloji Ahmed Yesevi’nin fikirleri ve dünyası ile Türkler’in yaşadıkları her bölgeye ulaşmıştır. Böylece İslâmiyet Araplar’ın kavim ve kabile mücadeleleri yerine Türkler’in cihanşümül İslâmî ile inançları Tanrı ve Hz.Peygamber’in “Evrensellik” hudutlarının üstüne çıkmıştır. O sebeble İslâm’ın doğduğu yerler Arabistan olsa da cihanşümulluğu mutlaka İran ve Türkistan’dır. Araplar’ın Arap olmayan Müslümanlara izafe ettikleri “Acem” mefhumu da işte bu devrede anlamını kaybetmiş ve Farslar’a münhasır, önemsiz bir etnik deyim hâline gelmiştir.
Şüphesiz ki Göktürk medeniyeti sıradan ve basit tarihi olayları sıralamakla ifâde edilemez. Bugün Orhun Yazıtları’nın ifâde ettiği anlam o medeniyeti izahta yeterli olmamasına rağmen fazla incelemeler yapılamadığı için hâlâ önemini kavrayabilmiş değiliz. Halbuki bu bengütaşlar üzerindeki yazılar bugünkü modern anlamda Tanrı düşüncesinden millet ve milliyete, Türk kavim ve kabile yapısına, devlet ve tarih görüşüne dair önemli ve bakir görüşler ihtivâ etmektedir. O yazıtlarda tarih, sosyoloji, coğrafya, inanç bilimlerinin tam ihyasını ortaya koyacak bilgiler bulunmaktadır. Bir İslâmi tarz olarak Türkistan Oğuz hareketini renklendiren işte bu görüşlerdir. Dolayısiyle sandığımız gibi İslâmiyet Selçuklu Oğuzları tarafından Abbasiler döneminde değil Türkistan Yesevî hareketi döneminde tam korumaya alınmıştır.
Rus alimlerinin geçen asırdan beri Göktürk medeniyet kalıntılarını mekânında inceleyerek ortaya koyduğu sosyolojik eserler (B. Y. Vladimirtsov gibi) bize Orhun havzası Türk aşiret yapısı ile Çu havzası Yesevi dönemi sosyolojik kavramların çok farklı anlamlar ifâde ettiğini tam anlamı ile ortaya konmuştur. Bunlar sadece açıklamalar ve yapılacak çalışmaları beklemektedir. Böyle sosyal ve kültürel izahlar getirmediğimiz ve zamanın Türk aşiret yapısını sosoyolojik katmanlara ayırıp izah edemediğimiz müddetçe ne gerçek İslâmi ne de şu önemli yılda Hoca Ahmed Yesevi’yi izah edemeyiz.[*]
Muhabbetle.
_______
[*] Bugün deneyeceğiz; eğer okuyucu bulursa yukarıdaki çerçevede 25 yazı yazacağız. Dâvâ arkadaşlarımız basit siyasi polemik yazılarına ilgi göstermeye devam eder de yazılar okucu görmezse elbette başka yazılar yazacağız. Saygı ile arzederim.