
Dr. A. Yılmaz Soyyer
MHP bir siyâsî partidir, tüzüğü bellidir; bu çerçevede siyaset yapar. Bir de MHP’nin târihî yapısı vardır; her ne kadar Bilge Tonyukuk’un türkçü feryatlarına kadar kökenini bağlamak zorsa da menşei İsmâil Gaspıralı’nın, Ziya Gökalp’in, Enver Paşa’nın, Mustafa Kemal Paşa’nın, Yahya Kemal ve Peyami Safa’nın fikirlerinin harman olduğu bir tarihi geçmişe dayandığı inkar edilemez bir realitedir. Bir ittihadçı-Türkçü Mevlevî Veled İzbudak Çelebi’nin ve aynı geleneğin temsilcisi Arif Nihad hocanın Türkçü Müslümanlığını bu partinin kökenlerinde bulabiliriz. Bu bağlamda Fuad Köprülü’nün Türk müslümanlığının arka planında aradığı Türk alp-eren dervişler de bu siyasi hareketin menşe’ yapılanmasında mevcuttur.
MHP’nin bu anlayışındaki kırılma 1977’den sonra Türkçü kökeniyle bağdaşmayacak bir formel ve Arap-Kürt eksenli sufi hareketin ocağa zorla sokulmak istenmesiyle başlamıştır. Türkçesi dahi olmayan, hâlâ 18.-19. yüzyıl toplumsal aşiret yapısını hakim olarak yaşayan bir tarikata ülkücü gençler kamyonlarla götürülmüştür.
Çok şükür bu kırılma süreci atlatılmış, bu ekol mensupları kendi partilerini kurarak kendi yollarını çizmişlerdir. Nitekim günümüzde bu tarikat, bünyesindeki eski ülkücüleri hiçe sayarak AKP’nin kuyruğuna takılmış durumdadır. Kendilerini kısmî de olsa şehirlileştiren, aşiretçilikten kısmen de olsa çıkaran yani uygarlaştıran bu eski ülkücüleri yarı yolda bırakmışlardır.
Fethullahçı yapılanma ise hiç bir zaman bu boyutta olmamıştır. Olamaz da; gözlemlerimiz, muhtemelen kültürel yetişme sürecini tamamlayamamış MHP içindeki bazı kişilerin bu akıma da heves ettikleri şeklindedir. Aksi takdirde Fethullah hocanın yazdıkları söyledikleri ortadadır. Fethullah hoca söylemleriyle ne Elmalılı Küçük Hamdi’dir ne de Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi… Hatta bu gün ülkücülüğüyle temayüz etmiş ilahiyatçılardan Bayraktar Bayraklı ve Süleyman Hayri Bolay’ın ilmî seviyesinin yanına dahî yaklaşamaz. Bayraktar Bayraklı hocanın dev tefsiri bu gün ülkücü gençlerin rehberi olabilecek düzeydedir.
MHP İlahiyatçı akademisyenleri ve müftü-öğretmen çevresi çok güçlü bir partidir. 1977’lerde henüz yetişmemiş olan bu kadrolar Türk milleti’nin ruhunda mevcut olan İslamı anlatacak ve öğretecek seviyededirler. Yapılacak şey bu Türkçü ilahiyatçılara Türk gençlerini gerçek islamla yetiştirebilme fırsatının tanınmasıdır.
Türk Müslümanlığı Hanefî- Mâturidî çizgidedir. Gençlerin alp-eren ruhu ise mevcut fistanlı-sarıklı şeyhlere intisap etmekle değil, Ahmed Yesevî’nin ve Yunus’un Türk islâmıyla yüklü şiirlerine bağlanmakla olacaktır. Tasavvufun en önemli söylemlerinden biri dervişin ölmeyeceğidir. Yunus da “Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez” demektedir. İlâhiyatçı ve edebiyatçı hocalarımız ülkücü camiaya bu ruhu yâni Yesevî-Yunus anlayışını öğretmelidirler. Bu anlayış, Türk’ün miladi 10. Asırda, Karahanlılar döneminde kavramlarıyla beraber Türkçeleştirdikleri Kur’an’ın ruhuyla özdeştir. Ülkücü gençliğin kendisine Allah’ı sevdirecek 18. Yüzyıl sakallılarının fistanlılarının peşinde koşmasına gerek yoktur. Kur’an, sünnet, Maturidî’nin aklî anlayışı, Yesevî ve Yunus’un tasavvufu onlar için yeterlidir.