
Ali BADEMCİ
Selçukiler ile Karakoyunlular ve Akkoyunlular devrinde bu dağ silsilesinin adı Dede Korkud’da Qazıqurd’dan mülhem Qurd Dağları’dır. Ayrıca bölgenin haşin tabiatını ancak bu ifâdenin karşıladığını hesaba katma zarureti vardır. Bunların dışında elbette Suriye içinde Ekrad olarak adlandırılan dağ bulunabilir. Bugün yakın komşumuz İran’da birçok yerleşim bölgesi Türk aşiret adları ile anıldığı halde şu zamanda orada Türk göremiyoruz.
Türkiye’deki kadar, sözüm ona aydın denen manyak dünyanın hiçbir yerinde yoktur! Nasıl oluyor da bu memleketin eğitim ve kültür hayatı yerinde duruyor anlamak mümkün değil. Şimdi bir de araştırma ve bilgi şirketleri çıktı; bunlar kendilerine bilgi bankası da diyor! Suriye’de yer adları telâffuz ediyorlar ki hep yanlış; birine açıp telefonu sordum da “Biz masa başında çalışırız, haritadan anlamayız, araştırmalarımızı dünya ansiklopedilerinden yapıyoruz. Çoğu zaman buna da gerek yok yapılan açıklamaları doğru kabul edip ifâde edilen dilden çeviriyoruz. Haritalarımız da çevirmedir biz coğrafyacı değiliz ki.” demez mi? Hele şu süper günlük gazeteler var ya yazdıkları her şey yanlış! Sonra durumu hiç bilmeyen vatandaş veya yazar çizer takımı bu gazete bilgilerini belge diye kullanıyor!
Konumuz Suriye, buradaki savaş altıncı yılına girdi! Elbette ülke hakkında tarih, dil, kültür, etnisite, coğrafya, demografi gibi bilgiler hakkında herkes donanımlı değildir. Üstelik birkaç bilim konusu olduğu için akademisyenlerimiz de bocalayabilir! O zaman ukalalar ve şarlatanlar nereden çıkıyor, tabii ki hiçbir şey bilmediği veya eğitimli olduğu dahi şüpheli olan kiralık kalemler, her şeyi bildiğini sanan kendini beğenmişler vs.! Ne yapacağız da bunların elinden kurtulacağız; kurtulamayız kardeşim biz böyle bir toplum olduk çıktık! Bakınız ümidimiz akademisyenlerde, onlar ne kadar hassas ve bilgili olursa yarının nesilleri çocuklarımız da o nisbette sağlam yetişirler! Lâkin onlar da hiç özel kütüphane, yani kendilerine ait kitap kullanmıyorlar; ya umumî kütüphanelerin belli mesai ile sınırlı odalarına kendilerini atıyorlar veya “PDF Kütüphane” kullanıyorlar. Dolayısıyla çalışmaları pek aceleye geliyor ve PDF metin olarak birçok şeyi de bulamıyorlar!
Suriye hadiseleri başladığından beri yapılan bir hatâ var; meşhur “Cebel-i Akra” dağını bizimkiler “Cebel-i Ekrat” yaptı, çıktı! Bu dağa coğrafyacılar “Keldağ” derler ki güney sınırımızda, yani Hatay’ın batısında Amanos Dağları’nın başladığı yerdir. Evliya Çelebi de geçer; Yavuz Selim “Ben olsaydım bu dağa Tütün Dağı derdim” gibi bir lâf da edilmiş! Bizim yörede bu dağ “Çakşır Otu” ile meşhurdur. Bu dağın batısı deniz, güneyi Suriye Kuzey ve Doğu istikameti ise Türkiye’dir! Ne bir Kürt yerleşimi var ne de bugüne kadar olmuş, üstelik dağın tam tepesinde Denizgören adlı bir Türk köyü bulunmaktadır! Daha aşağıda Yayladağı ve Samandağı’na doğru köyler Eğerçi, Çandır gibi Türkmen aşiretlerinin adlarını taşır! Suriye’ye bakan tarafta ise bugün çoğunluğu Ermeni yerleşimi olan Keseb adlı bir nahiye bulunmaktadır ki, Yayladağı’ndan camisi görülür ve eski adı “Kasab”dır; Türkler tarafından kurulmuştur. Tehcirden sonra Haleb’e göçen bazı varlıklı Ermeniler sonradan buraya getirilip yerleştirilmiştir. Keseb’den biraz daha inerseniz iki adet Nusayri sanılan Bedrusi köy vardır ki bundan öte Basit veya Bucak nahiyesi Lazkiye’ye birleşir ve silme Türkçe konuşan Türkmendir.
Bir diğer yanlış Hatay’ın doğusunda Suriye ile sınırımızı çizen ve çoğu yerde insan yaşamayan hafif tepelik ve toprağı olmayan leçelikler; sanki kilittaşı ile örülmüş gibi Kilis’e kadar devam eden dağ silsilesidir. Bu dağlara Osmanlı’nın belli bir döneminden sonra Kürd Dağları denilmiştir ki bunun etnik anlamda kullanıldığını hiç sanmıyoruz. Çünkü ovada cinayet işleyen ve devlete karşı kanunsuzluk yapanların sığındığı, Türkülerimizi kadar giren “Suriye Dağları” işte bu tepeliklerdir ve verimsiz, insansız olan bu taş yığınları o kadar da ıssızdır. Kaldı ki eski tarihlerde buradan Kırıkhan ve birçok Amik yerleşim bölgesine gelen Kürtler şu anda “Kürdüz” bile demezler ve bu lisanı katiyen kullanmazlar. Halbuki Selçukiler ile Karakoyunlular ve Akkoyunlular devrinde bu dağ silsilesinin adı Dede Korkud’da Qazıqurd’dan mülhem Qurd Dağları’dır. Ayrıca bölgenin haşin tabiatını ancak bu ifâdenin karşıladığını hesaba katma zarureti vardır. Bunların dışında elbette Suriye içinde Ekrad olarak adlandırılan dağ bulunabilir. Bugün yakın komşumuz İran’da birçok yerleşim bölgesi Türk aşiret adları ile anıldığı halde şu zamanda orada Türk göremiyoruz.
Bir önemli hatayı da bizim milliyetçiler ve Bayırlı aydınlar yapıyor. Suriye’de Türkler ve Türkmenler’den bahsederken Halep-Hama-Lazkiyye vilayetlerini ayıran İdlib vilâyetini kimse hesaba katmıyor. Bu vilâyetin köyleri ve ilçeleri Bayır-Bucak ile iç içe girmiştir. Ayrıca Hatay’ın güney doğusunun tam doğusudur. Suriye’nin 14 vilâyetinden küçüklüğü itibariyle üçüncüdür. Buradan küçük iki vilâyet daha vardır. Savaştan önceki nüfusu merkezle birlikte 1,5 milyon civarındadır. Yine merkez dahil beş ilçesi bulunmaktadır, ki bunlar İdlib, Maaret, Cisrişuğur, Eriha ve Harim’dir. Cisir’e bağlı köylerin birçoğu Türk olduğu halde Arapça konuşurlar. Mesela bir ilçe büyüklüğünde olan ve Hatay hududunun sıfır noktasında yer alan Derküş birçoğumuzun yakın akrabalarını bulunduğu bir kasabadır. Harim hemen Reyhanlı’ya bitişiktir gidiş geliş yapanlara sorun, durumu anlatır. En büyük ilçe Cisrişuğur Bayırlılar’ın çoğu tarafından iyi bilinmektedir ve burası Halep Türkmenleri’nin denize açılan kapısıdır. Suriye de birçok askeri ve sivil bürokrat İdlipli’dir. Ne kadar Türk olduğunu elbette bilmiyoruz, fakat vardır ve üzerinde çalışılması gereklidir. Hemen hemen Halep’den hiç farkı yoktur.
Muhabbetle.