Her “Türkçüyüm” diyen ülkücü değildir; lâkin her ülkücü ”Türkçü”dür. Ülkücülüğün modernizasyunu ve cazibesi Milliyetçilik-Türkçülük ve Ülkücülük deyimleri arasında bir ayrım yapılmamasıdır. Elbette Türklüğe hayat kazandıran İslâmiyet bu ideoloji ve deyimlerin can damarıdır.
Ülkemiz iç siyasetinde cidden çok önemli hâdiseler oluyor; olayların içinde yaşadığımız için hiç de farkında değiliz! Bizler ömrünü ülkücülük uğrunda, çok dikkat ve itinâ ile harcamısızdır! Siyâsetin hiç içinde olmadığımız zamanlarda bile dışına çıkmayı başaramadık! Gizli ve açık bir takım eller “Devlet” ve “Vatan” duygularımızdan örtürü dâima bizimle oynamaya çalıştı! Birçok zamanlarda ve hâlen de bu işte başarızsız olduklarını söylemek mümkün değildir! Dernekçilik devrinde de böyleydi, faal siyaset ortamında da! Bu makus tâlihi hiç değiştiremedik ve daima bir küsürat olarak kuşlara yem olduk! Maalesef duygularımız bizi çok kötü mecralara çekti; ülkücülük ile siyaset arasında sağlam bir ilişki kuramadık; belki de kurdurmadılar! İdeolog Nevzat Kösoğlu’un şu garibe son sözleri, “Biz cemaat hereketi gibi bir ülkücülük düşünüyorduk, ama hâlimize bırakmadılar.” demişti. Bu tarihi sözlerin mânâsını şimdilerde daha iyi anlıyoruz!
Gerçek ülkücüye siyaset yaptırmadılar; herkese bir kulp takarak, mukalidleri ve kendi adamlarını ileri sürerek, rey ve can verenlerle, seçilenleri ayrı ayrı dünyaların insanları hâline getirdiler! Haziran seçimleri itibariyle bu operasyonlar hiper saldırılar hâline dönüştü! “Her türlü milliyetçiliği ayaklar altında aldık” zihniyetine evvelâ ve inatla direnilirken, Kasım seçimlerinden sonra, “Devlet Bey devlet için partisini fedâ etti” gibi anlamsız ve mantıksız, hattâ şaka sanılan bir yola yola girilerek bugünkü duruma gelindi! Gerçekten işin şaka götürür yanı yokmuş! Ortaya konan resimlere bakılırsa MHP sür’atle AKP’ye entegre oluyor! İnsan böyle birşeyi düşününce deliresi geliyor! Rüya mı gerçek mi bilinmez ama, bugün seçim yapılsa barajı aşacağı bile şüpheli olan MHP ülkenin gündemine oturmuş durumdadır! Buna bir ameliyat masası da diyebilirsiniz! Ne bu telâş, niye bu acelecilik, yangından mal mı kaçırıyorsunuz? Belli ki “Ülkücülük” bal gibi kuşlara yem edilmek isteniyor! İşin gizli yönü kalmamış oyun açık açık oynanmaktadır!
Şimdi, MHP siyasesetinin kendi güdümünde olmayanlara “Paralel yapı” demesinin bir vehim değil şuurla söylenmiş bir söz olduğunu anlıyoruz! Evet bu hareket veya yapı devleti ellerinde bulunduranlara karşı 17-25 Aralık sürecinden beri savaş veriyor ve özellikle yurt içi, kısmen de yurt dışında kolu kanadı kırılmış durumdadır! Böyle bir hareket ülkücüleri neden bu kadar alâkadar ediyor! Anlamak mümkün mü? Aklı başında hiçbir ülkücü “Cemaatçı” değildir ve olması da mümkün değildir! İç içe bir ilişkiler, karşıklıklar ve ihanet yumağına ülkücüler gibi başı dik insanların itibar etmesi mümkün değildir! 17-25 Aralık sürecinin maddi boyutlarının altında kalanlar ve kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi görenler anlaşılan bu cenazeyi taşımayı da milliyetçilere yaptıracaklar! Evet PKK bitmeliydi, fakat böyle oyun içinde oyun tezgâhlayarak değil! Güneydoğu hâdiselerini öyle hafife almayalım; olaylar hiç istemediğimiz bir mecraya taşınmış ve âdeta etnik savaşa dönüşmüştür! İşi basit bir terör olayı olarak düşünmek veya iç savaş sanmak oldukça yanlıştır; mesele tam bir dış savaştır, ki galibi mağlubu ayırt etmek mümkün değildir! Artık partili bir Cumhurbaşkanı olduğunu ilân eden Devlet Başkanı geçmişi hatırlamak bile istemediğini beyan ediyor! Ülkücüler her iddialarında haklı çıktı; fakat iktidara göre daha merkezde bulundukları görülmektedir! Ayaklar altına alınması ilân edilen milliyetçilik bile artık başkalarının elindedir! Bal gibi MHP siyaseti ülkücüler arasında muhabbetini kaybetmiştir; direnildikçe çamura batıldığının farkına varılsa da olgunluk gösteriliyor veya görmemezlikten geliniyor! MHP siyasi hareketi iktidar ile bütünleşmiş, fakat ülkücülüğü kaybetmiştir!
Bugün Yargıtay MHP için Kurultay kararı verecekmiş; ne olacak durum düzelecek mi? Ülkücülüğün sırtındaki keneleri sıyırıp atabilecek miyiz? Bu cephe de çok aydınlık değildir! Çünkü delege için de olsa o taraflarda da netice itibariyle MHP’nin mağlup siyasi hareketinin kadroları bulunmaktadır; al birini vur ötekine! Ayrıca halâ kafaları 1965’lere takılı olanlar vardır! Her “Türkçüyüm” diyen ülkücü değildir; lâkin her ülkücü “Türkçü”dür. Ülkücülüğün modernizasyonu ve cazibesi Milliyetçilik-Türkçülük ve Ülkücülük deyimleri arasında bir ayrım yapılmamasıdır. Elbette Türklüğe hayat kazandıran İslâmiyet bu ideoloji ve deyimlerin can damarıdır.
Şartlar ne olursa olsun ülkücülük kendini çiğnetmeyecek ve kurda kuşa yem olmayacaktır! Değişik isimler ve adlandırmaların aslının yerini tutması mümkün değildir! Ne yazık ki bunalım zamanlarında bizim ordularımız başında bulunan komutanlar tarafından teslim edilmiştir. İşte tarihimizin kara lekesi Moğol istilâsı! Şimdi de böyle beter bir durum ile karşı karşıyayız! Bizlere ülkücülüğü unutturacak ve ikinci duruma düşürtecek hiçbir kurtuluş reçetesine itibar etmeyeceğiz. Ülkücülük kişilerin emrinde değil, kişiler ülkücülüğün emrindedir! Camiayı bir takım tezgahlara çekmek gerçek ihanetten başka bir şey değildir ve hiçbir surette bunun açıklamasının dinlenilecek yanı yoktur.
Muhabbetle.