
A.Yılmaz Soyyer
Eski tabiriyle mugâlata (aldatma), anlam farklılığı olmakla birlikte Frenkçesiyle demagoji (laf ebeliği) kelimelerine bir de argodaki safsatayı ilâve edersek yukarıdaki sorunun kastını belki bir nebze îzâh edebiliriz. Bunun için önce hâkimiyet kavramını ele almamız gerekecektir. Bu kavram hem hüküm koyma hem de baskın olma anlamlarına gelmektedir. Yâni hâkim olan hem hükümler koyar hem de zâten orayı yönetendir.
Nur suresi kırk ikinci ayette “göklerdeki ve yerlerdeki her türlü yönetim Allah’a aittir” buyurulmaktadır. Burada evrenin düzeni, dünyanın dönmesi, mevsimlerin değişmesi, insanların doğum ölümü şeklindeki Allah’ın koyduğu değişmez esasların onun tarafından düzenlendiği kastedilmektedir. Hakimiyetin milletin olduğu meselesi ise asla bu ayete karşıt bir hüküm değildir. “Hâkimiyet bilâ-kayd u şart milletindir” sözü 1920 yılında toplanan birinci mecliste alınmış bir karardır ve “Hâkimiyet pâdişahın değildir” mânâsını taşımaktadır. Bu meclisin en az yarısı ulemadandır; Kur’an-ı Kerim’i ezbere bilmekte ve çok iyi Arapça’ya sahip bulunmaktadırlar.
Bu mecliste hâkimiyetin Allah’a ait olup olmadığı tartışması asla yapılmamıştır. Bu mesele batılı ajanların İslam’da kargaşa çıkarmak için bizzat ya da Müslüman kölelerinin vasıtasıyla ortaya attıkları bir kafa karıştırma sözüdür. İslam’ı yarım yamalak bilen yerli islamistler Atatürk düşmanlıkları yüzünden onun aleyhine söylenen her yalana inanmayı kendileri için bir vecibe addetmektedirler. Bu mesele benim gençliğimde milli görüş çevrelerince biz ülkücülere karşı kullanılırdı. İlahiyat fakültesine gidip Kur’an’ı anlamaya başlayınca Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar önemli bir insan olduğunu da anladım.
Yarım yamalak arapça ve yarım yamalak din kültürüyle bakıldığında Allah’ın kâinata hükmedişiyle, milletin dünyadaki sosyal işleyişi düzenlemesini aynı zannedebilirdin. Bunu allayıp pullayıp özdeşmiş gibi gösteren tonla akıllı düşman da varsa toplumun tefrikaya düşmesi kaçınılmaz olurdu.
Biz ülkücü ilahiyatçılar bugün yüzlerce denilecek sayıdayız, hepimiz kendi sahalarımızın uzmanıyız. Bu meseleyi hangisine sorarsanız sorun benim yapacağım îzahı yapacaktır. Çünkü yabancı mihraklarca yönlendirilmeyen her ilahiyatçı bu yorumu yapar. Ancak Tuzla Ülkü Ocağı’nın duvarına boydan boya “Hâkimiyet ancak Allah’a aittir” afişi asılmıştır. Bu afiş facebookda paylaşılınca bir diğer kişi de buna “İstanbul’da reklam panolarına, duvarlara, köprülere ‘hâkimiyet milletindir’ yazısını asanlara karşı tevhidi bir duruş” ibaresini yazmıştır.
Buradaki “tevhidi duruş” ibaresi de çok önemlidir, zira tevhidin zıddı şirktir. Yani “Ülkü Ocakları şirk düzenine karşı bir duruş sergilemektedir” demektedir. Fotoğrafta afişi sallandıranların bence suçu yoktur onlar gerçekten Allah’ın ayetini astıklarını sanmaktadırlar. Ancak Tuzla Ülkü Ocağını böyle bir oyunun içerisine sürükleyenler ellerini ovuşturarak gülmektedirler.
Bu tür sapmaların kaynağında Ülkü Ocaklarının tasvibi dışında Nurcu, Fethullahçı ya da tarikatçı çevrelerle ilişki kuran cahil insanların olduğu şüphesizdir. Lâkin bu pankart olayı çok ciddidir. Ülkü Ocakları Genel Merkezi tarafından soruşturulmalıdır.
Ülkü Ocakları Genel Merkezi bir an önce ülkücü ilahiyatçıları belirlemeli ve seminer-ders faaliyetlerine başlamalıdır.