
A. Yılmaz Soyyer
Ülkücü roman ülkücülük fikriyâtını benimsemiş ve o çevrede yetişmiş olan romancının yazdığı eserdir. Bu eser, bizzat ülkücü hareketin gelişme dönemlerini veya kurcularından, geliştiricilerinden ya da mağdurlarından biri üzerine kurgulanabilir; bununla birlikte bunların hiç birinin yapılmadığı bir eserde de yazarın damgası vurulmuş olabilir. Bu gün çok sayıda ülkücü roman yazılmaktadır. Bu romanlar elbette tek baskıda yüz bin satmamaktadır. Bunun sebebi yazılan ülkücü romanların yeterli seviyede olmaması ya da yüz bin satanların Dostoyevski’nin san’at düzeyinde olmamaları değildir. Maalesef ki kitap dağıtım ve reklam dünyası liboşlaşmış eski tüfek Marksistlerin elinde ya da desteğindedir. Bu da romanın desteklenip reklamının yapılması için içinde cinsellik ögelerinin bolca bulunmasıyla doğrudan ilintili olabilmektedir. Bunun dışındaki tek çok satan roman kendisi cemaattan olmamasına rağmen FETO’cular tarafından meşhur edilen İskander Pala’nın eserleridir. Elbetteki yazdıkları kalitelidir, ancak mâlûm cemaatın reklam gücü sayesinde çok satan romanlar arasına girmiştir onunkiler. Elif Şafak da FETO cemaatinin meşhur ettiği bir romancıdır, dışarıdan gelip muhafazakar insanların ilgilendiği konuları yazarak meşhur olmuştur.Ülkücü romancılar dünya çapında romanlar yazmaktadırlar ve yazacaklardır, mesela bana göre Nihal Atsız’ın Bozkurtlar ve Ruh Adam dünya klasiklerinde yer alması gereken eserlerdir. Buna ilave olarak Emine Işınsu’nun pek çok romanı dünya klasikleri arasında yer almayı hak etmektedir. Bir romanın çok değerli bir eser oluşuna okuyucu miktarı yanı sıra okuyucunun kültürel seviyesi de karar vermekte etkili olur. Edebiyatçılar bu işi genellikle yazar öldükten sonra yapmaktadırlar ki bu kısman doğru bir yaklaşımdır. Bana göre bir romanın klasik olması romancının yaşadığı yüzyıldan sonraki edebiyatçılar tarafından belirlenebilir. Çünkü büyük roman bir yüzyıl sonrasına kalabilendir. İşte bu seviyede eserler önemlidir. Nihal Atsız hocanın romanları aradan yüz yıl geçmemiş olmakla birlikte bir yüzyıl sonrasına kalacak izlenimi vermektedir. Ben şahsen Emine Işınsu’nun da bir yüzyıl sonra okunacağı hatta yeniden keşfedileceği kanaatindeyim. Günümüz romanı yukarıda da sözünü ettiğim liboş-sol-Boğaziçi Aşireti’ni, san’at ve medyadaki hakimiyeti sebebiyle millî değerlere ehemmiyet veren yazarları yok saymaktadır. Bu aşiret mensupları Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Safiye Erol gibi dönemine damga vurmuş isimleri bile gündemlerine yeni yeni almış bulunmaktadırlar. Ben Işınsu’nun da Küçük Dünya, Bukağı, Canbaz ve Bir Aile gibi romanlarıyla gelecek nesillere de hitap edeceğini düşünmekteyim.
Bütün bu çerçevede bizim yâni Türk milliyetçilerinin yapabileceklerimiz de elbette vardır. Öncelikle kendisini ülkücü olarak nitelendiren bir okur-yazar kitle oluşturarak işe başlamak zorundayız. Yani biz yazarlar olarak kendi okuyucu kitlemizi, okuyucular olarak da kendi yazarlar kitlemizi oluşturmak zorundayız. Bununla içimize kapanalım, sadece kendimizi okuyalım demiyorum. Böyle yaparsak ideoloji kitabı yazmış oluruz. Öncelikle ülkücülük adına yayınlanan internet haber sitelerinin tamamı kitap-yazar tanıtım bölümleri oluşturmalıdır. Hatta bu siteler birbirlerinin kitap-yazar tanıtımlarını ling vermek suretiyle iktibas edip yayınlamalıdır.
Yazar olarak benim de yapabileceklerim ve yaptıklarım bulunmaktadır. Yayınlanmış iki ve yayına hazır olan romanımda “öteki olanı anlamak” üzerinde durdum öncelikle; sonra tarihi sevdirmeyi amaçladım. Semah Aşk’a Doğrudur adlı romanımda ise Türk dünyasını ele almanın yanı sıra köye geri dönüş çabalarının önemini işledim. Kaybolan kültürümüzü yaşatmanın çarelerini aramaya çalıştım.
Üçüncü romanım, mevlevîlik üzerine olacak; okuyucuların seveceğini zannediyorum…