Ali BADEMCİ
Bütün bunlara karşılık sanki yeni bir Türk düşüncesi oluşuyor ve Türk devleti yeniden kendine dönüyor! Devlet Başkanımız bir haftadan beri ABD’de de çok önemli açıklamalar yapmaktadır; beğenir veya beğenmezsiniz, fakat fikir ve düşüncelerin “Devlet Ağzı” ile ifâde edildiğini görmemezlikten gelemeyiz. İki hususa dikkatinizi çekmek isteriz; birisi bugüne kadar tam ortaya konulamayan büyük küresel gücün iyi tanınması ve görmemezlikten gelinen niyetlerinin yükse sesle ifşâ edilmesidir. İkincisi de coğrafyaya ait cesur açıklamalar yapılmasıdır, ki bu da Haleb’in en az Antep kadar Türk olduğu açıklamasıdır. Şahsen bu açıklamaları yeni bir ufuk olarak değerlendiriyoruz; çok kıymet verilmesi ve günlük çalışmalarla desteklenmesi gerekiyor! Lütfen ilim adamlarımız ortaya çıksın ve devlet katımızı tarih ve arşiv bilgileri ile desteklesin! Öyle tutmayan kehanetler, yol göstermeler çok konuşulan “Algı Yönetimi”nden başka bir şey değildir! Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuları mutlaka mütehassıs hocalarımızla vakit geçirmeden görüşmelidir. Elbette biliniyor ki bütün toza dumana rağmen Haleb şehir merkezinde mahallelerin %60’ı Türkmenler ve Osmanlı aklı selimi Türk Araplar’ın elindedir.
ORTADOĞU
Ortadoğu dünyanın kadîm din, kültür ve siyaset merkezidir; bu sebeble tarihin hiçbir döneminde karışıklık ve bunalımlardan kurtulamamış, istisnâî olarak bin yıl devam eden Türk döneminde kendine gelebilmiş, millet ve milliyetlerin nüfusu artmıştır. Ne yazık ki bu bölge yüzünden çıkan ilk büyük savaş nihayetinde yeniden parçalı ve sün’i oluşumlar ortaya çıkmış ve her kabile zorbası bir devlet başkanı olmuş, cetvelle çizilen topraklara konuşlandırılmıştır.Bugün bu parçaları daha rahat görmekteyiz. Sebebler bellidir; XX. yüzyılın belâsı “Petrol” ve buna dayalı “İmperyal” düşüncelerdir. Yüz yılı aşkın bir zamandan beri bütün dünya bu kaynakları kullanmaktadır. Elli yıl daha yeterli kaynağı olduğu tahmin edilen bu coğrafyada elbette işte bu zamandan sonra belki bunalım yavaşlayacak veya tamamen ortadan kalkacaktır.
Ortadoğu “Petrol” belâsından önce yüzyıllar boyunca din ve mezheplerin savaş meydanı olmuştu; en yakınımızda duran Haçlı Savaşları ve 70 yıl önce güya ilk vatanlarına taşınan İsrailoğulları! Dolayısiyle yüz yıllara dayanan ve Türkler’in öncülüğünde üstünlük sağlayan İslâmiyet ve Müslümanlar bugün için tam bir varlık yokluk durumuna kadar inmiştir! Hıristiyan, Siyonist ve petrol imperyalistleri, tarihi tecrübelerden anlamışlardır ki, aynı zamanda bu ilk İslâm coğrafyasında dengeyi Türkler bozmuşlardır. Yüz yıl evvel bu önemli etkenin ortadan kaldırılması başarılamamıştır; işte günümüzün esas bunalımı budur! Peki bu Ortadoğu neresidir, nerede başlar nerede biter, mücâvir sahaları nerelerdir, bunları bilmemize gerek yok mudur?
Elbette Anadolu, Irak-ı Arab, Suriye, Mısır, Suud Ortadoğu’dur; fakat Balkanlar, Kafkaslar, İran, Kuzey Afrika, Afganistan(Horasan) gibi mücavir İslâmi bölgeleri de Ortadoğu saymak gerekiyor. Hz.Muhammed’in ölümünden sonra Arap-İslâm Ordusu’nun istilâ ile müslümanlaştırmağa çalıştığı bölge işte mücavir bölge dediğimiz, Arap kültürünün “Acem-Acemî” diye adlandırdığı bölgelerdir. İşte en başta İslâmi dengeyi evvelâ Farslar’ın sonra da Türkler’in dahil olduğu “Cihanşümul İslâm”ın bozmasiyle durum değişti. İşte bu zamandan sonra Müslümanlar arası mezhep mücadeleleri âdeta milliyetlere endekslendi. Bir ölçüde İslâm sünniliğinde kendi içinde Hanefiliği Türkler sahiplenirken, Araplar Selefiyye’ye daha kolay dönüşebilen Şafiî-Malikî-Hanbelî mezheplerine yönelirken, Farslar ise kendi milliyetlerine göre, biraz da Arap Şiîliğinden değişik bir “Şia”yı benimsediler, ki, bu dönemde “Türk Şiası” daha değişik ve farklı bir aksül amel olarak kendini gösterdi. Elbette son iddialar genel bir kural değildir ve İslâm düşüncesinde ilmî ölçü olmayabilir, fakat sosyoloji yönünden görünüş budur. Kanaatimize göre bu sebeble ve özellikle “Din Sosyojisi” açısından bugünkü siyasi olaylarla ancak kurabiliriz.
Türk düşüncesinin, tarihi, kültürü ve sosyolojisi ile bu konuda derin tecrübesi vardır. Türkler hicretin 50. yılından beri İslâm tefekkürünün en derin konularında ilim yapmışlardır. Elbette bugünkü dünyada İslâm’ın uluslararası siyasetteki konumu Türk tarih ve din düşüncesi tetkik edilmeden düzgün sonuçlar elde edilemez; o sebeble muhakkak Ortadoğu ve İslâm bunalımının anahtarı onların elindedir! Maalasef Osmanlı’dan sonra Türk milliyeti gibi siyaseti de de bölgeden çekildi! Nesiller eksik bilgilerle yetiştirildi; tarihi bir yana bırakın bugün aydınlarımız arasında bu coğrafyayı bile doğru dürüst tanıyan yoktur. Dolayısiyle ortaya çıkan ve hükümet olan, devleti elinde bulunduran kadrolar da gerekli millî ve dinî birikimden mahrum oldular! Dini bilen milliyeti, milliyeti tanıyan dini hesaba almadı. Esasında din düşüncesinin bir intikam şekline dönüşerek illegal hâle gelmesi bugünkü iç bunalımımızın gerçek sebebidir! Bunların elbette millî bünye ile ilgili düşünceleri olmadığı gibi, aydınlarımız da akıntıya kürek salladı ve misakı milli dışındaki coğrafyayı tanımak, konuşmak, araştırmak gibi aslî vazifeleri cumhuriyet düşüncesine ihanet gibi telâkki edildi!
Bütün bunlara karşılık sanki yeni bir Türk düşüncesi oluşuyor ve Türk devleti yeniden kendine dönüyor’! Devlet Başkanımız bir haftadan beri ABD’de de çok önemli açıklamalar yapmaktadır; beğenir veya beğenmezsiniz, fakat fikir ve düşüncelerin “Devlet Ağzı” ile ifâde edildiğini görmemezlikten gelemeyiz. İki hususa dikkatinizi çekmek isteriz; birisi bugüne kadar tam ortaya konulamayan büyük küresel gücün iyi tanınması ve görmemezlikten gelinen niyetlerinin yükse sesle ifşâ edilmesidir. İkincisi de coğrafya ait cesur açıklamalar yapılmasıdır, ki bu da Haleb’in en az Antep kadar Türk olduğu açıklamasıdır. Şahsen bu açıklamaları yeni bir ufuk olarak değerlendiriyoruz; çok kıymet verilmesi ve günlük çalışmalarla desteklenmesi gerekiyor! Lütfen ilim adamlarımız ortaya çıksın ve devlet katımızı tarih ve arşiv bilgileri ile desteklesin! Öyle tutmayan kehanetler, yol göstermeler çok konuşulan “Algı Yönetimi”nden başka bir şey değildir! Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuları mutlaka mütehassıs hocalarımızla vakit geçirmeden görüşmelidir. Elbette biliniyor ki bütün toza dumana rağmen Haleb şehir merkezinde mahallelerin %60’ı Türkmenler ve Osmanlı aklı selimi Türk Araplar’ın elindedir.
Muhabbetle.