Ali BADEMCİ
İşte şimdi Kemalist-Cumhuriyetçi-Lozancı olmanın tam zamanıdır; Lozan’ın ülkeyi elimizden alacak gizli maddeleri yoktur, bunlar fesattır! Varsa şimdiden en az tutum, davranış ve politikalarla durum işaret edilsin! Devlet Başkanı dillendirdiğine göre böyle bir şeyin bulunduğunu farzetmek ve faraziyeler üzerinden fikir yürütmek doğru mudur? Böyle intibalar Cumhuriyeti ıskartaya çıkartıyor, 2023 hedefi yoksa bu mudur? Eğer bu ise bu yanılgıdan geri dönmek mümkün değildir! Milliyetçiler hesabını iyi yapmak, iyi düşünmek, proje üretmek ve cumhuriyetin geleceği için kalkan olmak mecburiyetindedirler!
LOZAN HA!
Dostlarım ve varlık sebebim olan değerli öğrencilerim katiyen siyasi yazı yazmamı istemiyorlar; o sebeble şu Çarşamba ve Pazar yazılarını kültürel ağırlıklı sunuyorum! Az okunuyor; olsun, o da önemli değil hiç olmazsa özdür! Lâkin ülkenin siyasi gündemi o kadar bulandırılıyor ki bu çıkışlar cidden milli bütünlük ve harareti silip süpürüyor! Yani şimdi “Lozan”ı tartışmanın zamanı mı? 45 yılı illegal 43 yılı legal bir tarzda 83 seneden beri tartışılıyor da yetmedi mi? Tartışan taraflar bellidir: “Cumhuriyetçiler” ve “Mandacılar”; yani yeni çıkışın sahibi “Mandacı mı”; elbette değil! Hele son söylemlerine bakarsak hepimizi o milliyet ortamının muhabbetine çekti! Peki bu nasıl bir perhizdir ki saat başı ihlâl ediliyor! Maalesef “Devlet Başkanı” çok yanıltıyor ve hepimizi şaşırtıyor! Lozan’a saplanan hançer devri-iktidarlarının başında kabul edilmiş olan “İkiz Yasalar”ı (www.ab.gov.tr) kanunlaştıran zat-ı âlilerinin şimdi böyle bir tartışma açmaya hakları var mıdır, bunu halkımızın, muhalefet partilerimizin ve aydınlarımızın takdirine bırakıyoruz!
Elbette ülkemiz ve milletimiz çok nazik bir ortamdan geçmektedir; bu hususta muhalefet partilerimiz ve aziz halkımız sadece olgunluk değil aynı zamanda cesaret ve şecaatını da canı ile ortaya koymuştur ve “Devlet Başkanı”nın ve “Devlet-Ebed-Müddet” olarak gördüğü “Devlet”inin yanında yeralmıştır. Buna kimsenin söyleyecek bir sözü var mıdır? Bu hususta “Yanıldık-Kandırıldık” gibi mazeretler tarihe havale edilmekle birlikte çok üzerinde durulmamıştır! Fakat ülkenin meselelerini “Hezimet mi, Zafer mi?” diye tartışmaya açanlar sakallarını sıvamaya devam ederken Anadolu’ya mübarek insanların tabutları taşınıyor! Hiç ders almıyor muyuz? Sonuç çıkarmaya ve bir daha hatâ yapmamaya çalışıyor muyuz? İşte bu noktada derin tereddüdler, hattâ şüpheler vardır? Makam durmadan anlı-şanlı “Başdanışmanlar” istihdam ediyor da içinde bir tane “Cumhuriyetçi” olmadığı gibi hepimizin geçmişten tanıdığı malum simalar! Bizler ısrarla devletimizin hatta devlet başkanımızın da yanında olmak istiyoruz! Fakat kurşunlar öyle yerlere isabet ediyor ki bunları çıkarmak ve tedavî olmak mümkün değildir!
Elbette herşey gibi Lozan da tartışılabilir, fakat bu tartışmanın başlığı “Hezimet” olmamalıydı! Nedense devletimizin teslimiyet belgesi olan “Sevr”i benimseyenler vatansever de; başta İsmet Paşa olmak üzere “Lozan”ı benimseyip realize edenler vatan hainidir! Halbuki “Hezimet” görüşlerinin babası olan Dr. Rıza Nur, İsmet Paşa’nın ardından gelen murahhas azadır! Bu bakımdan “Hayat ve Hâtıratım” sâdece kin ,nefret ve öfke ile doludur! Bu hâtıraları yayınlayan ile “Lozan”a “Hezimet” diyen aynı şahıs ve tilmizleridir! Hatta Rıza Nur’un “Hayat ve Hatıratım” ile o adamın “Lozan zafer mi , hezimet mi” yayınları arka arkaya yapılmıştır ve ne yazık ki şimdi devlet açıklaması ile aynı şey devam ediyor! Hâtıraları yayınlandıktan sonra başta dinle alâkası olmayan Rıza Nur’u milliyetçiler anlamıştır! Fakat fikirleri nerede örtüşüyorsa, Rıza Nur malum zihniyetin en önemli kaynağı oluyor! Anlayabilmiş değiliz ki acaba Devlet Başkanımız Dr. Rıza Nur’u kafasının neresine sığdırabiliyor? Gerçekten çok ilginç ve düşündürücü değil mi?
Lozan tartışmalarının aleniyete dökülüp de kitap sayfalarında yeralmasının tarihi 1960’lı yılların sonu ve “Hâtıratı” neşreden o adamın ilk çıkışlardır. “Hatırat” gibi yasaklanmış olan o kara kitap şu anda elimde, hem de diğer dokümanlarla birlikte! Fakat “Yaşasın Murat Bardakçı” 25.07.2012 tarihli Haber-Türk Gazetesi köşesinde “İşte Lozan’ın Gizli Maddeleri” başlıklı yazısı ile! (http://hbr.tk/Oe3uyj) aydınlanmamızı sağlamış; okumanızı tavsiye ederim! Lozan hususunda cumhuriyetin kıymetinin tam anlaşılmadığı bir dönemde milliyetçiler bal gibi yanıltılmıştır! Başta tamamen duygusallıktan kaynaklanan ve “Padişah”ın Sevr’in altındaki imzayı hatırlamayan Şehzade Mahmud Şevkat Efendi (12.01.1966), Ahmet Kabaklı (Tercüman, 26 Ekim 1965), Yücel Hacaloğlu (Yeni İstanbul, 01 Aralık 1965), Haluk Selçuk (Son Havadis 22 Ekim 1965), Galip Erdem (Babıalide Sabah,9 Aralık 1965), Kadircan Kaflı (Tercüman, 26 Ocak 1966), Ergun Göze( Babıalide Sabah, 17 Kasım 1965), Tekin Erer (Son Havadis, 2 Kasım 1965) ve daha kimler kimler!
Biz çoğu rahmetli bu ağabeylere dil uzatamayız; lâkin Lozan’ın hezimet olduğunu savunan zata bugünün anlamı ile olmasa bile “Ülkücü” diyenler var! Ne günlerden geçmiş, kimlerin dizi dibinde oyumuşuz Yarab! Bu yazıları bulamazsanız “Hezimet” kitabının başına “Bay kalpaklı” referans olarak koymuş! Yani ne yapalım bize göre ”Lozan” Türkiye’nin tapu senedir, yırtıp atalım mı? Esasında başa kalkılacak bir şey varsa o da Lozan’ın kazanımlarının sonraki yıllarda kaybedilmesidir ki, bunun da sorumlusu Mustafa Kemal ve İsmet Paşa değildir ki! Onlar mı dedi Musul petrollerinden hakkınızı bütçe kalemlerinden düşürün, onlar mı dedi savaşsız çekildiğin Irak’daki haklarınızın arkasında durmayın ve kırmızı çizgilerden vazgeçin diye! Onlar mı dedi “İkiz Yasalar”la TC. bütünlüğünü tartışmaya açın diye! Ve onlar mı dedi “Açılım-Maçılım” oyunuyla ülkenin en büyük kısmını savaş alanı hâline getirin! Dikkat ediniz, yanan Ortadoğu’nun I.Cihan Savaşı’ında ateşin küllendiği yerlerde yeniden alevlendi! Bunları da mı Mustafa Kemal, İsmet Paşa yaptı?
Ah milliyetçiler ah, hiçbir şekilde kendimizi değiştiremedik, yenileyemedik, okumadık, yazmadık, geçmişimizi tenkit süzgecinden geçirmek yerine yazılanları tabu olarak gördük! Hangi rahmetlimiz kendilerinden sonra yine kendilerinin tartışılmasını istemez! Bu dünyada pişmanlıklarını ortaya koyacak zaman bulamamışlardır, ama öte dünyadan inan feveran ediyorlar! Neden; tam olarak cumhuriyetin kıymetini görmedikleri ve düşmanların farkına varmadıkları için! Dünyada herşey değişiyor, en başta savaş usulleri! Bugün kaç çeşit savaş var, siz sayın! II. Dünya Savaşı’nda Ruslar Almanlar’ı Mareşal Tuchaçevski’nin “Deep Opreration Doctrin”[1] ile yendiler! Bu savaşın üzerinden 70 yıl geçti, şu anda Avrupa’nın yerini ABD aldı! Biz neredeyiz, milliyetçiler nerede, Kemalistler nerede, cumhuriyet nerede duruyor! Hep ayrandan yoğurt çalmak istiyoruz da olur mu? Bizim hiç kafamız gelişmez mi? Tamam devletin yanında olalım da hiç mi fikrimiz yok!
Şu son tartışmadan anlıyoruz ki Türkiye’nin geleceğinde “Milliyetçiler” yoktur; yine dolambaçlı söyleyelim ki Lozan’a “Hezimet” diyenler ve devlet içinde “Sol Cemaat-Ulusalcılık” gibi iki cephe var, sokaklar bunların elinde! Nasıl hesaplar yapılıyorsa ülkücüler pasifize ediliyor ve milliyetçiler çember dışına çıkıyor! Soğuk savaşın sıcak sloganı “Sokağa hâkim olan ülkeye sahip olur” gerçeğinin dışındayız; sokaktan çekilmenin bir başarı olduğunu söylüyoruz, onun için herkes alkışlıyor! Bu memlekette yepyeni ve dip diri, hepsi sokaktan gelme yaralı-bereli 10 milyon ülkücü var! Türkiye bir yere gidiyor; elbette ABD olmasını istemiyoruz ama, ya daha beteri varsa, daha kötü bir tecelli bizi bekliyorsa ne yapacağız!
İşte şimdi Kemalist-Cumhuriyetçi-Lozancı olmanın tam zamanıdır; Lozan’ın ülkeyi elimizden alacak gizli maddeleri yoktur, bunlar fesattır! Varsa şimdiden en az tutum, davranış ve politikalarla durum işaret edilsin! Devlet Başkanı dillendirdiğine göre böyle bir şeyin bulunduğunu farzetmek ve faraziyeler üzerinden fikir yürütmek doğru mudur? Böyle intibalar Cumhuriyeti ıskartaya çıkarıyor, 2023 hedefi yoksa bu mudur? Eğer bu ise bu yanılgıdan geri dönmek mümkün değildir! Milliyetçiler hesabını iyi yapmak, iyi düşünmek, proje üretmek ve cumhuriyetin geleceği için kalkan olmak mecburiyetindedirler!
İyi Pazarlar!
[1] Derinlik Operasyonu Doktrini