Ali BADEMCİ
Ülkede neyi tercih ederse etsin milliyetçilerden başka kavga eden yok! Bir sandalye olayından sonra hareket sıfıra yaklaştı da, şimdi itilip kakışmalar camiaya güç mü verecek? Daha şimdiden siyasetin “Yapılan iş yarım bırakılmaz” sözleri üzerine korkunç senaryolar yazılıyor! Böyle bir ortam mı arzu ediliyor? Bırakın kardeşim kişi tercihi kendisi yapsın; öyle örgütsel metotlarla netice alınır mı? Bu işin hesabını 47 yıl evvel vermedik mi? Yazık oluyor çok yazık! Netice ne olursa olsun bir şey değişeceğine inanıyor musunuz? İşin sahipleri konuşuyor ve saygı ile izliyoruz; elimizde değnekle yaklaşmaya gerek var mıdır? İlginçtir ki “Evet” denmesini isteyen de “Hayır” denmesini savunanlar da teşkilâttan geliyor! Deneyimli milliyetçilerin “Teşkilât” anlayışı bu mudur? Nasıl olsa sonuçta milliyetçiler zararlı çıkacaktır; çünkü işin sahipleri bile milliyetçilerin “Evet” vereceğine inanmıyor! Hatta en yüksek “Hayır” oranının milliyetçilerden geleceğini söylüyor! O sebeble kimseyi inandıramayacaksınız; inandırsanız bile ne olacak ?
MİLLİYETÇİ HENGAME
Milliyetçilik barış, sevgi ve şefkat demektir; böyle bir dünyayı milliyetçiler en evvel kendi aralarında kurmalı ve yaşamalıdırlar. “Milliyetçiler” denen büyük âileden şahsen bunu anlıyoruz; günümüze kavuşan gelenek de budur. Bir yaş büyüğe saygı, ataya sevgi bu gelenekler zincirinin ilk halkalardır. 40 yıl evvel milliyetçi siyaset de böyle idi; lâkin zaman içinde oynandıkça yozlaştı ve milliyetçiler bugün her şeyden evvel birbirlerine saygısı olmayan insanlar hâline geldi! Bu meseleyi siyasetle yorumlamak çok doğru değildir, çünkü bizim anlayışımızda siyasette ahlâk yoktur; siyasetçilere güvenilmez ve iyi gözle bakılmaz! Ne yazık ki siyaset ve siyasetçisiz de olmuyor, çünkü düşünceleri devlete hakim kılmanın başka yolu yoktur! Dolayısiyle böyle bir ortamda ve böyle oyuncularla ahlâklı bir tablo ortaya koymak mümkün değildir! Öz ile mukaliddi birbirinden ayıramadığımız sürece işte böyle küsurât kalmaya ve birbirimizle didişmeye devam ederiz!
Ne yazık ki Cumhuriyet devri milliyetçiler arasında rekabet değil mücadele ile geçmiştir. Bizim yaştakiler bu işin safhalarını teker teker yaşayıp görmüşlerdir. Meselâ, “İhânet-Hâin” gibi deyimler en fazla milliyetçiler tarafından kullanılmıştır. Elbette “Vatanseverlik” mefhumunun da hafızalarımızda mümtaz bir mevkii vardır ama, birinciye kıyasla inanın ki solda sıfır kalır! Atatürk devrini ayrı tutun da, 1944’den bugüne kadar olan dönemi iyice inceleyin ki öyle övünülecek bir şey bulamazsınız! Âlim mi suçlu ilim mi; sağlam bir sonuca ulaşan var mı? Bugün milliyetçiliğin ifâde edilmediği siyasi parti yoktur; acaba bu kadar çeşitliliğin anlamı nedir? “Milliyetçilik haramdır” diyen de milliyetin olmadığını savunan materyalist zihniyet bile yeri geldiğinde “Milliyetçilik” demiyor mu? Böyle bir düşünce girdabında çoğu zaman gerçek milliyetçilerin esamesi bile okunmuyor! Büyüğü eline kaşığı almadan sofraya yaklaşılmayan bir âile yapımız oldu halde, neden saygıyı yitirdik? Öyle ki sürekli küsurât olarak kalmakla kendimize bile saygıyı kaybettik!
Düşününüz ki ülkede her olumluluk ve olumsuzluğun faturasını milliyetçiler ödüyor. Olumlu sonuçlara “Kuvve-i Milliye” dense de olumsuz işlerde milliyetçiliğin ne işi vardır? Amerika “Komünizme karşı olmak” düşüncesiyle küresel güç oldu da, bizler neden bir birimizi öldürdük? Dümeni elimizde olmayan 27 Mayıs’a neden girdik de yıllarca sıkıntılarını çektik ve mahcubiyetimizi millete bir türlü anlatamadık! ABD’nin CIA seneryolarına bizden başka oyuncu bulunamadı da düşünmeden aktörlüğe soyunduk! Ülkenin en iyi kuşağını balyozla ezen 12 Eylül’den bile ders almadık; hâlâ bunalım içindeyiz; birçok insanı da en azından köşelerine çekilerek kaybettik!
Neyi söylemek istiyoruz; elbette “Referandum!” Önümüzde “Evet-Hayır” diye iki kutu konacak; milliyetçilerin telâşı nedir? İktidarın teklifi ama, onlar bile bu kadar savunmuyor, karşı olanlar ise bu kadar heyecanlı davranmıyor! Daha şimdiden görünüyor ki sonuç “Evet” de olsa “Hayır” da olsa faturayı milliyetçiler ödeyecektir! Evet çıksa sistemde üç parti olmadığı için “Milliyetçilik” siyasetten çekilecek, “Hayır” çıksa siyaset dağılacak; bu işin üçüncü yolu bulunmuyor! Bu iki sonucun hangisi ile üzülecek veya ne için sevineceğiz! “Hayır” sonucuna göre “Kurtulduk” diyenler sıfırdan yeni bir organize yapabilecek mi? Buna karşılık “Evet” diyenlerin ellerinde muhafaza edecek ne kalacak? Velhasıl madalyonun iki yüzü de aynı değil mi?
Ülkede neyi tercih ederse etsin milliyetçilerden başka kavga eden yok! Bir sandalye olayından sonra hareket sıfıra yaklaştı da, şimdi itilip kakışmalar camiaya güç mü verecek? Daha şimdiden siyasetin “Yapılan iş yarım bırakılmaz” sözleri üzerine korkunç senaryolar yazılıyor! Böyle bir ortam mı arzu ediliyor? Bırakın kardeşim kişi tercihi kendisi yapsın; öyle örgütsel metotlarla netice alınır mı? Bu işin hesabını 47 yıl evvel vermedik mi? Yazık oluyor çok yazık! Netice ne olursa olsun bir şey değişeceğine inanıyor musunuz? İşin sahipleri konuşuyor ve saygı ile izliyoruz; elimizde değnekle yaklaşmaya gerek var mıdır? İlginçtir ki “Evet” denmesini isteyen de “Hayır” denmesini savunanlar da teşkilâttan geliyor! Deneyimli milliyetçilerin “Teşkilât” anlayışı bu mudur? Nasıl olsa sonuçta milliyetçiler zararlı çıkacaktır; çünkü işin sahipleri bile milliyetçilerin “Evet” vereceğine inanmıyor! Hatta en yüksek “Hayır” oranının milliyetçilerden geleceğini söylüyor! O sebeble kimseyi inandıramayacaksınız; inandırsanız bile ne olacak ?
İyi pazarlar.