Ali BADEMCİ
Kazakistan Türk tarihi ve Türkoloji de sür’atle mesafe katediyor; Kırgızistan’da Türkiye varlığı âlimleşmiş durumdadır, ama henüz ürünleri yok! Türkmenistan Türk adı ile derin uykuda! Özbekler yeni bir döneme girdi! İdil-Ural’da eskiden beri var olan Türklüğü sahiplenme ilim halini almış ve Kazan eski önemini göstermeye başlamıştır. Türkiye âlimleri ve araştırmacıların önü açıktır; iletişim kolaylıkları bizlere bilgiye ulaşmak için geniş bir saha açmıştır! Artık bu ufku değerlendirmeliyiz!
TÜRKİSTAN UFKU
Şahsen Türkistan çalışmalarına çok erken yaşlarda başladık; ta ortaokul sıralarında! Bu ilginin katiyyen hamasetle ilgisi yoktu; şarka ve şarkiyata çok çok ilgi duyuyordum. O zaman bilgilere bu kadar kolay ulaşmak mümkün değildi; kütüphanelerde bizim okuyacağımız kitaplar çok azdı; kaliteli araştırmalar bulmak da çok zordu. Ancak 1970’lerden sonra araştırma ve incelemeler artmağa başladı; temini zor olan akademik yayınlar da artmağa başladı. Ögel Hoca’nın çalışmaları ile öyle tanıştık. Ayrıca Türk Dünyası’ndan komünizm sebebiyle göç eden şimdi rahmetli olmuş başta Zeki Velidi gibi hocaların ürünleri ile gözümüz açıldı, gönlümüz doydu! Birçoğunu da hayatlarında kısa da olsa tanıma imkânı bulduk! Elbette onlara yetişmek mümkün değildir!
1970’ler sonra gazete ve kitaplarla yaptığımız çalışmalar başta Özbekistan’da tartışıldı ve zamanın Sovyet gazetelerinin bir hayli hücumuna uğradık. 13.11.1976 günü Almanya Azadlık Radyosu’nun (Radio Libertium) Özbekistan’a yönelik “Suhbat” programında programcı Çağatay Koçar’ın gayretleri ile bunlara cevaplar verdik! Zaten elde başka imkân da yoktu; büyük gazeteler bu çalışmalara yer vermediği gibi “Turancılık” diye suçlama da bile bulunuyorlardı! Bizler görebilene hitap eden küçük gazetelerimizde çok şükür herşeyi yazdık! Bunları biz yazdık biz okuyoruz diye düşünüyorduk ama öyle değilmiş! Hiç unutamam o yıllarda Taşkend ‘de yayımlanan “Kızıl Yulduz Gazetesi” hemen hemen hergün isim vererek şahsımıza ağır hakaretlerde bulunmuştur! Bunların bazıları bende var ama keşke tamamını elde edebilsek! Fakat bu yıllarda Baymirza Hayit’in Hacetepe günleri, şahsen bizi yeniden yaratmış ve gençliğimizin hamaset duygularını disipline ederek ciddî çalışmalara yöneltmiştir.
Çok iyi gidiyordu ama, sanki Bolşevikler’den talimat almış gibi 1980 12 Eylül’de namussuz cunta üzerimize çoktü; âilemiz dağıldı, bir hayli de hırpalandık! Suç ortaklarımızın “Ülkücülük” gibi tek suçları vardı; fakat biz kızıl emperyalizmin penceresini aralamak gibi beynelmilel bir düşüncenin faili idik! Türk İntikam Tugayı, Esir Türkleri Kurtuluş Ordusu gibi kargaların bile güleceği iddialarla çıkarıldığımız mahkemelerin pek azında kölelik kabul etmeyen hakimlerimiz imdadımıza yetişti! O cesur insanları unutmak mümkün değildir; çünkü yalnız olmadığımızı anladık!
1980-90 arası dünyayı şark penceresinden görme ve değerlendirme, Türk kültür ve tarihini bu yönde izah etme gibi eski Türk geleneklerine dönük olanların kendi köşelerinde düşünme zamanı oldu; çünkü Bolşevikler Afganistan’da (Eski adı Horasan) başarısız olmuş ve soğuk savaşın sonu gelmişti. Liberal Rus Alimi Barthold, Türk asıllı Katanov ve Velikhan Çokanov’u bu yıllarda biraz daha yakından tanıdık; şüphesiz ki asrın bir Türk dehası olan Mustafa Çokay’ı da hafızalarımıza iyice yazdık! Çünkü o “ne Özbeğim, Ne Kazağım, Türküm ve Türkçüyüm” diyordu! Devrik Kerensky’in bile Türkler’e muhabbetini Batı günlerinde fark ettik! Elbette müstemleke ideolojisini ifşa eden Aleksandr Soljenitsin dünyaya karşı Şark’ın haklılığını ortaya koydu: ”Kulak Takım Adaları!”
1990’larda çöküşü aydınlanan, olayların ve açtığı pencerenin “Şuyuu vukuundan beterdi!” Artık L.N.Gumilev’i yakından tanıyorduk! Marksist Türkçüler Sultan Galiyev ve Turar Ruskolov bile gözlerimiz önündeydi! Şüphesiz Radlof-Barthold şark dünyasını çoktan aşmıştık ve artık karşımızda beş Türk Cumhuriyeti bulunuyordu! Bu dönemde TC. Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan’da çaplı kültür yatırımlarına başladı; ne yazık ki Özbekistan ürkek davrandı; lâkin 2000’lere yaklaşınca bizlerin görüşleri ders kitaplarına taşımak zorunda kaldı ve müfredata Batı Türklüğü Selçuklular girdi! O güne kadar Emir Timur’u kendi kahramanı ilân eden Özbekler, yavaş yavaş Türkmen ideolojisinin liderlik yaptığı Türklüğü tanımaya başladı!
Kazakistan Türk tarihi ve Türkoloji de sür’atle mesafe katediyor; Kırgızistan’da Türkiye varlığı âlimleşmiş durumdadır, ama henüz ürünleri yok! Türkmenistan Türk adı ile derin uykuda! Özbekler yeni bir döneme girdi! İdil-Ural’da eskiden beri var olan Türklüğü sahiplenme ilim halini almış ve Kazan eski önemini göstermeye başlamıştır. Türkiye âlimleri ve araştırmacıların önü açıktır; iletişim kolaylıkları bizlere bilgiye ulaşmak için geniş bir saha açmıştır! Artık bu ufku değerlendirmeliyiz!
Hoşçakalın.