Ali BADEMCİ
Biliyorsunuz 3 Mayıs, bizden önceki kuşaklar tarafında Türkçüler Günü olarak ilân edilmiştir; istediği kadar aynı mânâya gelsin siyaseten Milliyetçiler Günü doğru olsa da kültürel bir deyim olarak o anlamlı günün yerini tutması mümkün değildir. Bunun için hiç kimseyi ve makamı suçlamanın katiyen anlamı yoktur. Elbette siyasette bazı uyarlamalar olacaktır ve olmalıdır da; çünkü bu konuda gereksiz polemikler yaşanmaktadır. İşin ilginç yanı polemik yaratan ve o devri kısa zaman sonra bizzat görenler, Türkçüler Günü anma ve kutlamalarına yeni bir anlam kazandıramadıkları için itin köpeğin hücumlarına maruz kalmışlardır. Bugün artık gelinen noktada 3 Mayıs Türkçüler Günü’ne yeni anlamlar yüklenmesi şarttır. Bu önemli gün hamaset değil tefekkür günü olmalıdır.
3 Mayıs 1944 II. Dünya Savaşı veya paylaşımının en hareketli dönemidir ve 1939’da İran’ı komple işgal eden Bolşevikler ve İngilizler Türkiye’ye de aynı işlemi yapmak için bahane arıyorlardı. Rıza Pehlevi’nin Almanlar’a meyyaliyeti onlar nazarında çok şey ifâde etmemekle beraber Faşist Hitler mutlaka Türkiye’yi de arkalarından sürüklemek istiyordu. Elbette İsmet Paşa Atatürk değildir; fakat onun fikirlerine adam-akıllı bağlıdır. Şimdi Atatürk üzerinden İsmet Paşa’yı vurmak isteyenler aslında ona da köküne kadar karşıdırlar. Bu sebeble Almanlar’la çok sıkı görüşülmesine rağmen devletimiz savaş dışında kalmayı başarmış, fakat Stalin’e yaranmak için alınan tedbirlerin ne yazık ki faturasını Türkçüler ödemiştir. İşte 3 Mayıs 1944 Olayı budur, elbette tabutlukları ve işkenceleri unutmamız mümkün değildir ve mahkeme safhasında başta Atsız Bey ve arkadaşlarının dik duruşlarını görmemezlikten gelemeyiz. Fakat savaş bittikten sonra bu önemli günü daha yüklü bir edebiyat-siyaset ve kültürle geliştirmek mümkün olmamış, bol bol 1944 kahramanları birbiri ve Demokrat Parti iktidarları ile sürtüşmüşlerdir. Elbette zamanın Başbakanı Şükrü Saracoğlu bir Atatürk dönemi evlâdı olarak “Türküz, Türkçüyüz ve Türkçü kalacağız” demesine rağmen, Türkçüler’e gerektiği gibi arka çıkamamıştır. Bu konuda İsmet Paşa’nın fikirlerinin başbakan ile hangi sebeble olursa olsun örtüşmediğini de kabul etmek zorundayız. Çünkü Gazi’nin Elâzığ Valisi Cemal Bardakçı daha İsmet Paşa makama gelir gelmez aynı ifâdeleri taşıyan istifa mektubunu Hükümet’e teslim etmiştir.
İşte bu fikri kargaşalık içinde ileri zamanlarda Türkçüler âdeta Mustafa Kemal’in bu fikrin babası olduğunu unutarak yazı ve eserlerinde Atatürk ve Cumhuriyet vurgusu yapmamışlardır. Ne yazık ki, 1944 Türkçüleri’nden Alparlan Türkeş’in ağzından, 1960 İhtilâli ile ilk Atatürk ve Cumhuriyet vurgusunu duymuşuzdur. Bu önemli gerçeği bilhassa kabul etmek ve üzerinde derin derin düşünmemiz gerekiyor. Türkeş hareketi 1965’den sonra siyasette öne çıkarken maalesef eski Türkçüler’e kısmen uyularak yine aynı hata yapılmış ve Atatürk, onu hiç tanımayan pembe solcular ile askerlere kalmıştır. Dolayısiyle bunların söylemlerinde Türkçülük hiç yer almayıp daha kuvvetli biçimde sola kayılması Atatürk ile Türkçülüğü ayrı kulvarlara atmıştır.
1970’den sonra gelişen İslâmi hareketler Türkçülüğü ırkçılık olarak değerlendirirken, askerler ve solcular da birbirine düşmüş ve Atatürkçülük tamamen lafta kalarak 12 Eylül komitecileri ile tarihe karışmıştır. Çok ilginçtir ki siyasal islâmın bu devirde Türkçülüğe baskıları onları Hicaz’a gitmek için sıraya girdirmiş ve bu zaafiyet ile Türk-İslam Sentezi diye bir ucube uyduruılmuş, sentezi olan bir düşüncenin analiz edilebileceği yani parçalanacağı hesaba katılmamıştır. O Gurur ve Şuur işi de böyledir; halbuki Türkçülüğün içinde pekâla inanç unsurlarının sosyolojik lokomotif olduğu düşünülmemiştir. Dolayısiyle bu deyimler tam açıklanamamış ve yer yer tartışmalara da sebeb olmuştur.
Türkçülük elbette Türk Milliyetçiliği’nin özel adı, ülkücülük ise siyasi tanımıdır. Bunları birbirinden ayrı göstermek ve ayrı ayrı tanımlamak hiç de doğru değildir. Efendim 1944 düşüncesinden ayrıldığı için MHP’nin rey alamadığı görüşleri de tamamen provokasyon amaçlı görüşlerdir. Çünkü zikredilen düşünce hareketinin fikri önderi bir siyasetçi veya parti genel başkanı değil, bir ideologtur. Siyaset müessesesi ancak bu düşüncelerin toplum karşısında izah edilebilecek olanlarını kullanabilir. Bu bakımdan siyaseti suçlamak fikre ve düşünceye fayda yerine zarar verir.
Günümüzde siyasetin yardımı ile Türkçülük gerçek anlamına kavuşmuştur. Elbette bu görüş Atatürkçülük ve Cumhuriyet gibi fikirleri içine almalıdır; ülkemizin içinde bulunduğu şartlarda her zamkindan fazla bu görüşlerin ihyasına ihtiyacımız vardır. En sağlam Türkçü Mustafa Kemal’dir; Türkçülüğün ifâde edileceği en gelişmiş devlet sistemi Cumhuriyet ve idare de Demokrasidir. Artık 3 Mayıs anma veya kutlamalarında kuru, donuk, hamasî, insanları geren olaylar zinciri yerine Türkçülüğün tekâmülü, 1992’den sonra aydınlandığımız Türk Dünyası görüşleri ile ezilen Doğu Türkistan ve Suriye-Irak-İran Türkmenlerini konu etmemiz gerekiyor. İşte böyle 3 Mayıs kutlamaları ancak amacına ulaşmış olur.
Muhabbetle.
________________
İlk yayımı 21 Nisan 2015