Ali BADEMCİ
Mesele çok, nereden nerelere geliyoruz! Bunlar ne yazık ki Türk bilim adamları tarafından çok incelenmemiş konulardır. Bugün ilk coğrafyasında “Süryanilik” var; lâkin Gumilev’in ballandırdığı, oryantalistlerin dallandırdığı gibi Türk dünyasında “Nesturilik” yoktur. Varsın misyonerler kendilerini kalıntılarla teselli etsin; Nayman ve Kerayit gerçeği bugün Avrasya’da Kıpçak-Kazak-Tatar-Nogay diye ifâde edilmektedir. Çuvaş Hristiyanlığının da Nestrurilik ile ilgisi yoktur; çünkü onlar Ruslar gibi Ortadokstur; tıpkı Gagauzlar gibi!
CENGİZ HAN – NESTÛRÎLER
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, Türk tarih düşüncesinde, kısmen kapalı bir toplumdan çıkmanın verdiği heyecanla bir hayli “Cengiz Han” ve “Emir Timur” neşriyatı yapılmıştır. Bu yayınları maalesef pek siyasî yönleri bulunan Avrupa Oryantalizmi’nin dışına çıkarmak mümkün değildir. O sebeble ilmî olmaktan ve doğru bilgileri vermekten pek uzaktır. Cengiz Han ve Moğollar kimdir, mefhûm ve kişilik ne dereceye kadar Emir Timur ile ilgilidir; dolayısiyle Timur İmparatorluğu ve Baburlular ne kadar Cengiz Han devamıdır? Bugün Moğolistan’da bile unutulmaya yüz tutmuş Cengiz adını hâlâ Türkistan’da ve hele hele Hindistan’da aramak ne kadar doğrudur? Oryantalistlerin tarih bilgileri az-çok doğrudur da verilmek istenen mesaj neden siyasidir? Elbette pek mükemmel sayılmayacak “Cengiz Han” kitabımız da bir tarih çalışmasıdır; lâkin yine tarih ilmî yönünden birçok soruya cevap aranmıştır. Peki ya tarih sosyolojisi, çok önemli olan tarihi coğrafya bilgileri! İşte burada kitap hacmi önümüzü tıkamaktadır; çünkü hacimli kitaplara yayıncılar yaklaşmıyor!
Bir çok soruya muhatap kalıyor, dünya kadar mesaj alıyoruz. Piyasada birçok “Cengiz Han” kitabı var; bunlardan değerli bulunabilecek eser sayısı bir elin parmaklarını geçmez! Makale tarzındaki çalışmalar ise dergi sayfaları veya “Belleten” arşivlerinde çürümeye devam ediyor! Biz istemiştik ki kitabın adı bu speküler yayın adlarından farklı olsun; o zaman da karşımıza “Googul” baba çıktı! Yani arama motorunda sorgulandığında nasıl bulunacak! Elbette bu görüş de pek haklı! İşte o zaman, o yayınlar arasında veya “Tarkan” filmlerini hatırlatmaya devam edeceğiz demektir. Halbûki araştırmacı ve merakların istediği bu değildir; işin aslına ve doğrusuna ulaşabilmektir! “Cengiz Han” kitabı ile böyle bir ihtiyacın tam olarak karşılandığını söylemek mümkün değildir. Doğrusu bir aykırı görüş var; hatta bu görüşler “Yasalar-Tüzükât” incelemesinde de serpiştirilmiştir! Birlikte değerlendirilse daha sağlam bilgilere kavuşmak mümkündür.
Peki eksik olan nedir? Elbette “Türk Coğrafyası” olan Cengiz’in ortaya çıktığı mekan; kavimler, kabileler, boylar, obalar vs. dağılımı, bunların kültürel ve etnolojik yapıları, düşünceleri ve sürekli olarak etnisiteyi etrkileyen diniî temayüller! Meselâ Türkler’in IX.asırda Müslüman oldukları tamamen bir tarih düşmedir; çünkü bu tarihten evvel müslüman olmuş bir çok Türk boyu olduğu gibi, bu tarihten sonra da cemiyet ve kemiyet anlamında XII. asra kadar İslâmlaşmanın tamamlandığını iddia etmek mümkün değildir! Böyle bir iddia Maveraünnehir için bir miktar doğru olsa da Doğu Türkistan’ı da içine alan Sibirya-Mancurya gibi asıl Türk vatanlarında hiç geçerli değildir! O sebeble Çuvaşlar Müslüman değildir! Halbuki Sibirya ve Çin Seddi kuzeyini sadece coğrafya olarak açıklamazsak Türklüğü tarif edemeyiz! Çünkü Türklük bugün bile Müslüman Türkler’den ibaret değildir! Hele hele sosyolojiye girersek Asya ve Avrasya’da hiçbir milliyeti “Türksüz” tarif etmek imkânı yoktur!
İşte “Cengiz Han” ve “Moğollar” meselesini bu kadar geniş bir pencereden görmeliyiz. Gumilev Cengiz’in Han Moğolları’nı incelerken Nesturi-Hiristiyan Naymanlar ve Kerayitler’e çok büyük bir önem vermektedir. Bu ilgi elbette yazarın Hristiyan olmasından kaynaklanmaktadır. Halbûki Köprülü ve A.İnan’ı okumuş olsaydı meseleye din yönünden bu kadar ağırlık vermezdi. O sebeble Cengiz Han Moğolları oluşumuna Gumilev’in oryantalistlerden farklı baktığını düşünmek mümkün olmadığı gibi “Muhayyel Hükümdarlığın İzinde” çalışması ile, onları da aşmış ve tam olarak kendini din bataklığına gömmüştür. Cengiz Han Naymanlar ve Kerayitler’i ortadan kaldırmakla dolaylı olarak İslâmiyet’e hizmet etmiştir görüşü bize aittir. Çünkü Altınordu’dan sonra bir kısım Tatarlar’ın vaftiz olarak Hristiyanlığı kabul etmesi Cengiz’in öğüdü değildir. O sebeble Cengiz kesin olarak Türk dünyasında Hristiyanlığın önünü kesmiştir; onun Hristiyan dünyası ile iletişimi de çok ciddiye alınacak bir iddia değildir.
Nesturi Hristiyanlık bir Doğu Roma, yani Anadolu gereceğidir. Doğu Süryani veya Asûri kilisesi olarak da bilinir; akıma adını veren papaz Nestur Maraş doğumlu ve Antakya İlâhiyat Okulu’nda eğitim görmüştür. Nestur 428 yılında Bizans İmparatoru tarafından İstanbul patrikliğine tayin edilmiş, kısa zamanda alışılmışın dışındaki görüşleri yüzünden ayrılıkçı ilân edilmiş, bu durumda görüşler batı yerine doğuda yayılmıştır. İşte İslâmiyet’den önce İran’dan başlayarak bugünkü Türkmenistan üzerinden Orhun’a kadar yayılan, Cengiz zamanında konumuz Nayman ve Kerayitler tarafından yüzeysel olarak benimsenen Nesturilik’in aslı budur. Nesturilik uzun Osmanlı devirlerinde de zaman zaman problem olmuş fakat son kaleleri Hakkari’den onları Atatürk tehcir ederek, bugünkü Kürtler’e istemeyerek alan açılmıştır. Dolayısiyle böyle bir belâdan Cengiz Han’dan sonra ırkımızı Mustafa Kemal korumuştur. Nutuk’da bu bahisler vardır. Hakkari de “Nestûri” tehciri olmasaydı bugün durumumuzu siz düşünür müsünüz?
Mesele çok, nereden nerelere geliyoruz! Bunlar ne yazık ki Türk bilim adamları tarafından çok incelenmemiş konulardır. Bugün ilk coğrafyasında “Süryanilik” var; lâkin Gumilev’in ballandırdığı, oryantalistlerin dallandırdığı gibi Türk dünyasında “Nesturilik” yoktur. Varsın misyonerler kendilerini kalıntılarla teselli etsin; Nayman ve Kerayit gerçeği bugün Avrasya’da Kıpçak-Kazak-Tatar-Nogay diye ifâde edilmektedir. Çuvaş Hristiyanlığının da Nestrurilik ile ilgisi yoktur; çünkü onlar Ruslar gibi Ortodokstur; tıpkı Gagauzlar gibi!
Esen kalın.