Ali BADEMCİ
Anadolu örneğinde olduğu gibi dünya ölçeğinde de bu husus XXI. yüzyılın gerçeğidir. Doğuda Hristiyanlığa yönelenlere hiç de tepki yoktur; İslâm dünyasında çatışmalar kendi içindedir; verilen görüntü ve yapılan tanımlama veya teşhis oldukça siyasi ve ideolojiktir! Tarihte “Nesturilik”in doğuya yayılışında da bir karşıtlık olmadığı gibi kendiliğinden sükûtuna da diyecek bir şey bulunmamaktadır. Dolayısiyle “Medeniyetler Çatışması” ve “Tarihin Sonu” tezlerinin özellikle Türkiye’de ciddiye alınması çok doğru değildir. Türk siyaset biliminin kopyacılık ve algılardan sıyrılarak kendi medeniyetimiz ve içinde bulunduğumuz medeniyet çemberinin ana umdelerine uygun görüşler üretmesi ve çok, ama çok çalışması gerekiyor! Bunun için de tarih, coğrafya, teoloji, felsefe bilgi ve belgeleri üzerinde adam gibi çalışacak siyaset bilimcileri sadece bizler değil dünya beklemektedir! Çünkü güneşin doğudan doğmasını engelleyecek bir ilim yoktur! Algı ve siyaset yerine bilgi!
DOĞU BATI ÇİZGİSİ
Arkeologların yer buluntuları, tarihçilerin dil bilgileri, sosoyologların mukayese ile uzun yıllardır insanların dünyada varoluşlarını izah etmeye çalıştıklarını pek iyi biliyoruz! Teologlar din bilgileri ve belgelerine dayanarak insanlığın Afrika-Asya-Avrupa çizgisinde oluştuğunu savunurken, medeniyet tarihçileri Asya-Avrupa veya Avrupa-Asya vurgusunu yapmışlar ve bu iddialara tarihi olayları destek olarak kullanmışlardır. Doğruyu bilmiyoruz da hangisi doğruya yakındır? Kadim Türk medeniyeti ve tarihi yönünden bir “Doğu-Batı” çizgisi açıkça görüldüğü gibi, yaşayan bir gerçektir! Belki başka bir milletin tarihinde bu kadar açıklık yoktur; çünkü hazır demografya, gözlerimiz önündedir, ki o yüzden Türk ırkı için bir vatan açıklaması yapamadığımız gibi, tarihimizin derinlikleri ile sürekli oynanmasına da müdahale edememişizdir!
Türkler X. asırdan itibaren kendi adları ile anılan coğrafyayı boşaltmaya başlamışlardır; bu hususu İslâmiyet’e bağlamak ne kadar doğrudur? Çünkü daha evvel Roma’ya kadar uzanan bir Hun ve Demirkapı’ya dayanan Göktürkler örneği vardır! Bu şiddetli yayılmanın dini kalıntılarını bulamıyoruz; o sebeble Türkler’in batı serüvenini dini telâkkilere bağlayamayız! Beynelmilel olan “Dünya Hakimiyeti” görüşleri de bir “İdea” olmaktan öteye gitmediği gibi tamamen muhayyeldir. Her milletin tarihinde böyle emellerden bahsedilmektedir. O sebeble meselenin daha ilmi ölçülerde açıklanması gerekmiyor mu? Selçuklu’yu hiç bilmiyoruz, bizler de birer Osmanlı olduğumuz için “Osmanlı” da tıkandık! Yeni Türk Cumhuriyetleri müfredatına Selçuklu ve Osmanlı 2000’lerdsen sonra girdi. O sebeble hâlâ “Tarih Birliği” düşüncesi yerine oturmamıştır!
Elbette Selçuklu ve Osmanlı Türkler’in batı tecrübesi değil, “Batı” düşüncesidir! İlginçtir ki tarihçilerimiz bu düşüncenin ana argümanlarının “Doğu” olduğunun çok farkına da varmamışlardır. Çünkü Türk ırkının “Batı” düşüncesinde demirlemesi, bir zamanlar felsefenin zirvesinde oturan düşünceler yerine tamamen taklid edilen görüşler üzerine bina edilmiştir! Bugün okullarımızda okutulan sosyoloji tamamen Avrupa ve Hristiyan kültürünün ürünüdür. Türk bilim adamı Dr. Kadir Cangızbay “ Sosyoloji batının doğuya topyekün taaruzudur” görüşünü haklı olarak tartışmaya açmaktadır. Bizde İslâm sosyolojisi “Hurafe”, din sosyolojisi sakıt, Türk sosyolojisi ise kayıptır. Sosyoloji kapitalizmin çöküşüne karşı Marksizm ve bir miktar da Faşizm üzerine kurulmuş Türk düşünce sisteminden uzak bir bilimdir. Ekonomistlerin “Stratejist” adı altında sosyoloji ve siyaset bilimine heveslenmeleri ne dereceye kadar durumu kurtarmaktadır? Çünkü bizde “İktisatçı” tarih bilmez, muhasebeci demektir; okullar da öyle kurulmuş ve böyle gelişmiştir! Bir Osmanlı geleneği olarak “Siyasal Bilimler” hâlâ “Mülkiye” olarak düşünülmektedir. Peki çağdaş tarzda “Siyaset Bilimci” nerede, hangi eğitim müessesinde yetiştirilmektedir? Siyaset adamlarının eğitim düzeylerini de çok iyi biliyoruz!
Evet konumuz “Doğu-Batı”; yani günümüzün dünya gerçeği! Samuel P.Hungtinton “Soğuk Savaş” sonrası “Medeniyetler Çatışması” tezini ortaya koymadan evvel elbette üçüncü dünya diktatörlerinin methiyesini yapıyordu! Bu husus aklı başında siyaset bilimcilerin gözünden kaçmamıştır! Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” tezi de yerine oturmamıştır! Bu görüşlerin birbirine karşı imiş görüntüsünün bir algı olduğu kuvvetle vurgulanmıştır. Gerçekten her iki tezin de tarihi esintileri bulunsa da medeniyet anlamında karşılığı bulunmamaktadır! Doğu ile Batı mefhumları arasında yaratılmaya çalışılan düşmanlık tamamen yapay ve “Kalleş Batı”nın yeniden diriltilmesine hizmet etmektedir.
Dünyayı kaç medeniyet gurubuna ayırırsak ayıralım medeniyet mefhumunun dayandığı insanlar arasındaki vaki aykırılık ve “Haçlı” ruhu tamamen siyasidir. Uzağa gitmeye ve tarihin derinliklerine inmeye gerek yoktur; Osmanlı’nın dağılma döneminde “Rum” ve “Ermeni” çeteciliğini medeniyet çatışması gibi görüşlerle izah edemeyiz; çünkü toplumlar ve insanlar arasında böyle bir şey görülmemiştir. Kaldı ki Osmanlı’nın dağılmasına Hristiyan unsurlar değil “Müslim” unsurlar sebeb olmuştur. Bugünkü Anadolu’da ayrı gibi görülen Hristiyan ve Müslüman kültürü temsil edenler dağılma sonrası ayrılığı “Hasret” ifâdeleri ile anmaktadır.
Anadolu örneğinde olduğu gibi dünya ölçeğinde de bu husus XXI. yüzyılın gerçeğidir. Doğuda Hristiyanlığa yönelenlere hiç de tepki yoktur; İslâm dünyasında çatışmalar kendi içindedir; verilen görüntü ve yapılan tanımlama veya teşhis oldukça siyasi ve ideolojiktir! Tarihte “Nesturilik”in doğuya yayılışında da bir karşıtlık olmadığı gibi kendiliğinden sükûtuna da diyecek bir şey bulunmamaktadır. Dolayısiyle “Medeniyetler Çatışması” ve “Tarihin Sonu” tezlerinin özellikle Türkiye’de ciddiye alınması çok doğru değildir. Türk siyaset biliminin kopyacılık ve algılardan sıyrılarak kendi medeniyetimiz ve içinde bulunduğumuz medeniyet çemberinin ana umdelerine uygun görüşler üretmesi ve çok, ama çok çalışması gerekiyor! Bunun için de tarih, coğrafya, teoloji, felsefe bilgi ve belgeleri üzerinde adam gibi çalışacak siyaset bilimcileri sadece bizler değil dünya beklemektedir! Çünkü güneşin doğudan doğmasını engelleyecek bir ilim yoktur! Algı ve siyaset yerine bilgi!
İyi pazarlar.