Ali BADEMCİ
İşte dün böyle bir tarihi ve tamamen zat-ı şahsına mahsus bir misyonu Tanrı katına uğurladık! Ve sessizce Van’dan Çukurova’ya gelen Özkaya ailesi direği Necdet Özkaya bir tufanla uğurlanıyordu; öyle bir tufan ki sanki bir göçü durdurmak istiyordu; binlerce seven mezar başında ve tufana dönüşen yağmur altında dualarını yaptı! Uzaktan ve yakından gelen kadim dostlar birbirinin hatırını bile soramadan ayrıldılar! Allah hepimize böyle bir uğurlama nasip etsin! Gözler siyaseti aradı ama nafile! Onun hizmetleri ile siyasette alınan mesafeden eser bile yoktu! Fakat vefalı Adana o ihtiyar adamı göndermişti, sağol Aytaç Durak! Yazacak çok şey var! Fakat böyle günlerin yazıları kısa olmalı: Güle Güle Hocam, mekanın cennet olsun! Uğurlar olsun Koca Kurt izinde ve yolundayız, ma’şere kadar!
NECDET ÖZKAYA
Kadîm ağabeyimiz, fikir ve düşünce adamı, eğitimci, bürokrat ve siyasetçi Necdet Özkaya’yı, emsalsiz hizmetler yaptığı Çukurova’nın kara bağrına dün teslim ettik! Vasiyeti üzerine Ülkücü şehidimiz kardeşi Yavuz Özkaya’ın yanı başına defnedilmesi biz ülkücüler için ayrı bir anlam taşımakta ve o büyük insanın dünyasını da aydınlatmaktadır. Hocanın mübarek Cuma günü rahmeti rahmana kavuştuğunu “Facebook” sayfamda, takipçilerime paylaşmış ve elim haberi “Pirimiz-Üstadımız” diye başlıklandırmıştım. O yıllardan bir arkadaşımız böyle bir değerlendirmeyi sanki tarikat özentisi olarak anlamış! Cidden üzüldüm ve böyle bir ortamda açıklama yapmadım; elbette dostumuzun kendi düşüncesine göre haklı sebebleri olabilir; fakat netice itibariyle bu iş anlayış meselesidir! Rahmetlinin nasıl çalıştığını, tefekkür dünyamızı nasıl olgunlaştırdığını, dolayısiyle tam bir kadro hareketi oluşturduğunu düşünürsek anlatmak istediğimiz ve verdiğimiz mesaj daha kolay anlaşılır! İster kabul edelim ister etmeyelim “Hoca”nın dünyası bu çerçevenin içindedir!
Küçücük ufacıktık, liseyi bir yıl önce bitirmiş, fakat yoğun terör eylemlerinden üniversite kapılarında kalmıştık. Şahsen geldiğim yerde bir geçmişim ve “Ülkü Ocağı Başkanlığım” vardı! Ümitsiz bir Ankara dönüşünde Adana’da terör olmadığı ve yeni bir okul açıldığını öğrendim ve hemen çok yüksek puanla kaydoldum; işte Adana hayatı böyle başladı ve 2017 Nisan’ına kadar devam etti! Geldiğim Antakya’da bir mahalli gazetede iki yıl kadar gazetecilik tecrübem olmuştu; ara vermeden burada da devam ettim! Zamanım boldu ve okula gece gidiyorduk; anlaşılan hala boynumda taşıdığım asılı kitap torbası geleneği sürecekti! Bir süre partiye takıldım, kalacak yerim kimsem yoktu! Ertesi yıl Antakya’da tanığım bir dostun himmetiyle PTT’ye işçi olarak alındım; artık barınacak bir yerim ve param da olmuştu! Bu dönem çok hızlı geçti; Bizim Anadolu Gazetesi’nde haftada iki-üç gün araştırma-inceleme yazıları yazıyordum! Çok geçmeden “Ötüken-Devlet-Bozkurt” ile yayın hayatı devam etti! İşte böyle keyifli bir ortamda kendimi Türkçüler Derneği içinde ve Reis Necdet Özkaya’nın yanında buldum; bir seminer sonucunda da derneğin yönetime alındım!
Reis çok okuyan bir insandı; ilk yıllarda gençlerle iletişimi de çok iyiydi! Gençler okumayı çok sevmiyordu lakin o gerek görevli olduğu okulda gerekse dernekte okumayı çok teşvik ediyordu! İşte bu ortamda şehsen yerim gençlerin değil “Reis”in dizi dibi olmuştu; hemen hemen milliyetçi aydınların, hatta siyaset adamlarının uğrak yeri daima onun yanıydı! Diğer ağabeyler ve kadim dostları da burada tanıdım ve o günleri gerek “12 Eylül İşkencesinde Ülkücü Bir Gazeteci’nin Dramı” (Ötüken Yayınevi, 2.Baskı, İstanbul) ve “Şeyhim Ayhan Aksu “ (Post Yayınları İstanbul) adlı hatıra eserlerimde yazdım da, “Reis” adlı hatıra kitabım yayınevlerinin ilgisizliğinden elimde kaldı! Neyse! Elbet onun da zamanı gelir!
1971 başında bendeniz evlendiğim zaman Hocam ile komşu olmuştuk. Bir bisikleti vardı tek eli ile tutar, mutlaka diğer elinde sigara dernek çıkışı yaya olarak gider yolda bil günlük okuma sohbetleri yapardık! Hocam ve ailesi bahçeli bir evde oturuyorlardı; bizim mekan ise iki odalı bir gecekondu idi! Çalıştığım yer buraya yakındı, yaya olarak gider, oradan derneğe geçer, derneğe geldiğimde Hoca’yı mutlaka ahşapla bölünmüş yönetim odasında bir kitap başında görürdüm! Hemen çağırır ve etüt başlardı! Dernek doluydu, kimler yoktu ki: Ayhan Aksu, Mustafa Yılmazer, Sadık Ödemiş, Tevfik Pampal; akşama doğru Ahmet Sofuoğlu, Mehmet Turgut! Ve genç arkadaşlar, partililer vs. Her masada ayrı bir sohbet, bir tahtaya monte edilmiş günlük gazeteler, Ötüken-Devlet-Bozkurt dergileri ve satışa sunulmuş yeni çıkan kitaplar! Ve Reis’in gür sesi: Neşet çay getir! Yıllar böyle ve çabucak geçti!
İşte dün böyle bir tarihi ve tamamen zat-ı şahsına mahsus bir misyonu Tanrı katına uğurladık! Ve sessizce Van’dan Çukurova’ya gelen Özkaya ailesi direği Necdet Özkaya bir tufanla uğurlanıyordu; öyle bir tufan ki sanki bir göçü durdurmak istiyordu; binlerce seven mezar başında ve tufana dönüşen yağmur altında dualarını yaptı! Uzaktan ve yakından gelen kadim dostlar birbirinin hatırını bile soramadan ayrıldılar! Allah hepimize böyle bir uğurlama nasip etsin! Gözler siyaseti aradı ama nafile! Onun hizmetleri ile siyasette alınan mesafeden eser bile yoktu! Fakat vefalı Adana o ihtiyar adamı göndermişti, sağol Aytaç Durak! Yazacak çok şey var! Fakat böyle günlerin yazıları kısa olmalı: Gülle Güle Hocam, mekanın cennet olsun! Uğurlar olsun Koca Kurt izinde ve yolundayız, ma’şere kadar!
Tanrı Türkü Korusun.