Ali BADEMCİ
Peki ne yapacağız, elbette çok dikkatli olacağız! Uzman olmaya gerek yok, kısa zamanda uzmanlaşırsınız! Türkçemizi konuşma dilinin üzerine çıkaracağız, cümlelerimizi sağlam kuracağız! İşe mutlaka biyografi başlayıp monologlarla provalar yapacağız! Diyaloglar elbette sonraki safhadır ve yazımı zordur; bu safhaya girerken düşünce ve titizlik kullanacağız! Mutlaka yazarın iaşesi okuyandır, bunu hiç unutmayacağız! Okuyanı olmayan yazı bir monologdur; lâkin en küçük tenkide moraliniz bozulur.
FIKRA VE MAKALE YAZMAK
Fıkra bir edebiyat deyimimiz! Dolayısıyla edebî yönü olmalı, yani düzgün yazılmalı, kısa ve bir hayli düşündürücü olmalıdır! Bir bakıma bilgiden ziyade san’at yönü ağır basmalıdır! Şiir gibi kolay okunmalı, musikî gibi aynı zamanda dinlendirici olmalı, hatta güldürücü yanları da bulunmalıdır! Tabiî bu yönü ile öyle gevşek bir komedya olmamalıdır! Devrik ve tek satırlık paragraflar, hem algılamamızı hem de zevkimizi bozuyor! En iyisi elifba ile birlikte söktüğümüz kompozisyon modeli; giriş-gelişme-sonuç!
Makalenin daha değişik bir alanı ve kapsaması var; birazcık bilgiye dayanıyor ki dağarcıkları açsın ve okuyanları o tarafa yönlendirsin! Medyada bir köşesi olan, çoğu zaman sürekli olan bir ana başlık altında yazılan ve güncel bir başlığın olan yazılara da makale deniyor! Fıkraları makalelerden ayıran en önemli özellik ilkinin edebi yönünün ikincisinin ise bilgi yönünün ağır basmasıdır! Ayrıca fıkralarda imza şartı olmamasına karşılık makalelerde mutlaka yazar adı ve günümüz ölçüleri ile yazar bilgisi de bulunmalıdır! İki deyim arasında en önemli farklardan birisi de uzunluk meselesi, elbette fıkra daha kısa ve özlü cümlelerden oluşmalıdır. Makale yazımında yazım kuralları daha büyük ağırlık taşımaktadır; mutlaka fıkra gibi makalede de bir yazım bütünlüğü, yani elifba sonrası kuralları olmalıdır!
Günümüzde teknoloji imkânları medyaya geniş bir alan açmış, dolayısiyle okuyan ve yazmak isteyenlere fevkâlade imkân sunmuştur! “Sosyal Medya” en en etkili, en kapsamlı, en anlamlı medya hâline gelmiştir. Üstelik sosyal medya bilgilerini kamu oyu araştırmaları, istatistik çalışmaları, toplum eğilimlerinde de rahatlıkla kullanabiliriz! Dolayısiyle yarınki tarihçiler sadece tarih değil sosyolojik bilgilere ve değerlendirmelere de kolay ulaşabileceklerdir! Herhalde internete çağımızın bilgi ihtilâli denmesinin sebebi budur! O sebeble irticalen yazdığınız birkaç satırlık metinler yarınlarda çok önem taşıyacaktır! Ve öyle bir done kullanacaksınız ki elinizde milyonların bakış açısı bulunacak!
Sosyal medyada çıkan kısa anlatımlara elbette fıkra diyebiliriz; mutlaka kısmen uzun, imzalı bilgi işaret eden yazılar da makaledir! Peki yazarken ne kadar dikkatli davranıyorsanız, dediğimiz zaman işte orada büyük bir kargaşa ve keşmekeş var! İfâde edilenlerin ileride kullanılması bir hayli zor, hatta bizleri doğru olmayan yönlere de sevkedebiliyor! Tabii ki bütün metinleri böyle değerlendirmek oldukça yanlış! Uyarıcı ve düşündürücü fıkralar yanında bilimsel makaleler de yok değil, hattâ bir hayli fazla! Bize göre en güzel metinler derleme şeklindeki düzenlemelerdir, bunlar en büyük yol gösterici! Gayet güzel siteler oluşturulmuş ki bunlar iktibaslarla fıkra veya makaleleri daha al benili ve düzenli hâle getiriyor! Bunlar okuyucuya değerli metinler sunduğu gibi araştırmacıların çalışmalarına da ışık tutuyor!
Peki bir camia olarak bizler bu kurallara ve olağanüstü gelişmelere ne derece uyuyor veya intibak ediyoruz! Maalesef geçer not aldığımız söylenemez! En büyük eksikliğimiz hamaset tutkunluğu ve tam öğrenmeden yayınladığımız bilgilerdir! Adam öyle başlıklar atıyor ki bir profesyenel bile altından kalkamaz! Elbette buna ukalalık diyemeyiz; maşaallah okumuş emeklimiz çok yazdıkça yazıyor da hiç okunup okunmadığına bakmıyor! Halbuki her sitede her yazının bir okuyucu sayacı var bunlara bakarak ayar yapabiliriz! Okumadan, kitap edinmeden yazmak mümkün değildir! Yazma alışkanlığımızı fıkralar ve makalelerden alacağız ama, ondan evvel kurallara sarılacağız, Türkçe’yi tam kavrayacağız, imlâ ve gramer öğreneceğiz! Mümkün mertebe fazla sayıda kelime ile yazacağız; zaten konuşma ile yazmanın en büyük farkı bu değil midir?
Adam okumaya başlamış ve biraz da dolmuş, dayanıyor hiç okunmayan yazılara! Gramer ve imlâ diye bir şey yok, biraz aykırılık, büyük ölçüde kopya ve hırsızlık, boyundan büyük tenkitler, yalan yazımlar, tek cümlelik paragraflar! Bunlardan ne anlayabilirsiniz! Yazı mı yazmak istiyorsunuz, evvela bol bol hikâye ve roman okumalısınız! Tarih mi canınız istedi destan ve efsanelere dalacaksınız! Hiç “Dedem Korkut” okumayan tarih yazabilir mi? En kolayı biyografi yazmak ve sağlam edebî cümlelerle bunu süsleyebilmek! Yesevî’nin hayatını bilmeden onun felsefe dünyasına nasıl girersiniz? Osmanlı’nın kuruluşunu öğrenmek için “Edebalı” ve “Alperen” hikâyeleri elbette gerekli, lâkin bunlar netice olarak efsane değil mi? Kavrayabilirsek bizi gerçek tarihe götürür! Bir örnek vereyim; Moğollar Anadolu’yu işgal etmiş, her yerde idareleri ve mültezimleri var, valileri var, ama biz Osmanlı’yı ortadan kaldırılmaya yüz tutan Selçuklu hükümdarı ile koruyoruz!
Peki ne yapacağız, elbette çok dikkatli olacağız! Uzman olmaya gerek yok, kısa zamanda uzmanlaşırsınız! Türkçemizi konuşma dilinin üzerine çıkaracağız, cümlelerimizi sağlam kuracağız! İşe mutlaka biyografi başlayıp monologlarla provalar yapacağız! Diyaloglar elbette sonraki safhadır ve yazımı zordur; bu safhaya girerken düşünce ve titizlik kullanacağız! Mutlaka yazarın iaşesi okuyandır, bunu hiç unutmayacağız! Okuyanı olmayan yazı bir monologdur; lâkin en küçük tenkide moraliniz bozulur.
Muhabbetle.