Ali BADEMCİ
Bütün bunlar doğru mudur, yanlış mıdır çok iyi bilmiyoruz! Cumhurbaşkanı “Artık Cumhuriyetle Osmanlı’nın barış zamanı gelmiştir” mealinde açıklama yapmıştır! Tanzimat-Ekonomi-Meşrutiyet-Cihan Savaşı bir daha ve dikkatle incelenmelidir! Hem de akademik ortamda; nasıl olsa İnkılab tarihçileri yan gelip yatıyor! Doğruyu bilmek ve bunlardan ders almak hakkımız değil mi? En azından şu “Yalan söyleyen tarih utansın-Derin tarih” gibi saçmalıklardan kurtuluruz! Her şeyi olduğu gibi ortaya koymaya ve bunlardan ders almaya şiddetle ihtiyacımız vardır! Çünkü tarih bütün canlılığı ile devam ediyor.
II. ABDÜLHAMİD
II. Abdülhamid’i Osmanlı padişahlarının büyükleri arasında saymak elbette doğrudur; lâkin bunu yaparken birçok millî değer ve kâbiliyeti çiğnemek ne kadar doğrudur! Bir kere elimizde düzgün bir çalışma bulunmuyor; zamanımız itibariyle “İslâmcılık”ın yükselişine paralel olarak methüsenalar arşü alayı aşmış vaziyette! “Kızıl Sultan” görüşleri şık durmuyor amma “Gök Sultan” görüşlerinin de iyice açılması, artık hizmetimizde olan zamanın meskukatı ve pek kıymetli hatırâ eserleri iddiâ ve beyanları ile desteklenmesi gerekiyor! Elbette son 150 yılda kayıplarımız çok büyük; bunun vebalini birkaç kişiye yüklemek, zamanın mes’ullerini beraat ettirmek ne kadar doğrudur?
33 yıl hükümdarlığı ile II. Abdülhamid (1876-1909), Kanunî Sultan Süleyman(1520-1566=46 yıl) ve IV. Mehmed’den (1648-1687=39 yıl) sonra en fazla tahtta bulunmuş şahsiyet! İlginçtir ki uzun süre tahtta bulunmak büyük olmak için yetmiyor; Kanunî “Muhteşem Süleyman”dır, lâkin IV. Mehmet için böyle bir şey söylenmez, hattâ zamanı da çok iyi bilinmez! O sebeble büyüklük ölçüsünde şu “zaman” işinden vazgeçmek gerekiyor! Eğer büyüklüğü taht süresi ile doğrulamaya kalkarsak 33 yıl içinde imparatorluğun kaybedilen 1/3’ü ve yine kaybedilen 1/5 nüfus, onu da bırakın Kıbrıs’ın kaybı gibi sualler karşımıza çıkmaktadır! Hatta şu Düyun-u Umûmiye’nin de adam gibi çalışılması gerekiyor! Artık Namık Kemâl ve Mithat Paşa hikâyeleri de insanları tatmin etmiyor; netice itibari ile Mithat Paşa ile Prens Sebahattin arasında çok fark olmadığı ispatlanmıştır: Ademî Merkeziyet!
II. Abdülhamid devrinin en büyük handikabı ekonomidir ve borçlanmalar devleti giderek sömürge hâle getirmiştir. 19. yy. ikinci elli yılında devlet adamlarının şahsî servetleri olan kıymetli eşyalarını kap-kacaklarına varana kadar satarak devlete verdiklerini çok iyi biliyoruz da ”Saray”ın bu fedakârlığa katlanıp katlanmadığı hiç konu edilmemiştir! Bunun tam tersine saray çevresinin batılı bankerler ve bankacıların yanında oldukları hemen hemen bütün ciddi kaynaklarda vardır! Abdülhamid’in Belçikalı Flora Cordier ve büyük bir şirketin genel müdürü olan Mr. Thomsen ile dostlukları bilinen hadiselerdendir ve olağan karşılanmaktadır. Halbuki padişahı borsa oyunlarına alıştıran Mr. Thomsen’dir ve bu yolla kendisine 70 lira servet sağlanmıştır! Bir İngiliz yazarına göre II. Abdülhamid Galata Bankerleri ile iyi dost olduğu gibi Rum Bankacı Zarifi ve Ermeni Borsacı Assani ile Yıldız Sarayı’nda ziyafetler tertip ettiği batılı hatırâlarda “geçmiş zaman” hikâyeleri olarak anlatılmaktadır.
Bugüne kadar II. Abdülhamid’e îzafe edilen birçok hâtıra yayımlanmıştır; ciddiyetleri bir tarafa müşterek husus padişahın şahsî serveti ve zenginliğidir! Hepimizin birkaç defa okuduğu “ Abdülhamid’in Hatıra Defteri” adlı eserde servetin listesi vardır ve ne yazık ki bu servetin değerlendirildiği yer zamanın büyük bankalarıdır! Kimin ve hangi bankalar diye sorarsanız cevabı basittir, çünkü bizim bankamız yoktur! Olsa da bu servetin bu bankalarda korunduğu hakkında bugüne kadar hiçbir yayın yapılmamıştır! İttihat Terakki savaş yıllarında bu muazzam servetin üzerine düşmüştür; lâkin ellerine bir şey geçmediğini yazılanlardan anlıyoruz!
Akıl ermeyen işlerden biri de malum şu Dr. Herzl meselesi! Bu adamın hatıraları neşredilmiştir; fakat konu ile ilgili yapılan çalışmalarda bu adamın verdiği bilgilerle bizim övünmelerimiz örtüşmüyor! Bize göre Hakan, Herzl’e hiç yüz vermemiştir; halbûki adamın hatıralarında aralarında bir dostluk olduğunu öğreniyoruz! Abdülhamid’in beraat vererek Orta Asya’ya gönderdiği fakat Müslüman olmakla kimleri kandırdığı belli olan Yahudi asıllı Türkolog A. Vambery, kendisi İngiliz casusu olmakla beraber Herzl’e İstanbul’da rüşvet verilecek şahısların isimlerini sunması çok dikkat çekici değil mi? Herzl bu listede adı geçenlerin yardımları ile 1900 yılında Padişah ile görüşmüştür! Görüşme öyle bir samimimi havaya girmiştir ki Abdülhamid Herzl’den devlete dirayetli bir maliyeci bulmasını istemiştir! Bunun da ötesinde aynı zamanda zengin bir işadamı olan Herzl’e Musul petrollerinin işletmesini teklif etmiştir!
Bütün bunlar doğru mudur, yanlış mıdır çok iyi bilmiyoruz! Cumhurbaşkanı “Artık Cumhuriyetle Osmanlı’nın barış zamanı gelmiştir” mealinde açıklama yapmıştır! Tanzimat-Ekonomi-Meşrutiyet-Cihan Savaşı bir daha ve dikkatle incelenmelidir! Hem de akademik ortamda; nasıl olsa İnkılab tarihçileri yan gelip yatıyor! Doğruyu bilmek ve bunlardan ders almak hakkımız değil mi? En azından şu “Yalan söyleyen tarih utansın-Derin tarih” gibi saçmalıklardan kurtuluruz! Her şeyi olduğu gibi ortaya koymaya ve bunlardan ders almaya şiddetle ihtiyacımız vardır! Çünkü tarih bütün canlılığı ile devam ediyor.
Hoşçakalın.