Ali BADEMCİ
Aslında “Kuruluş” için gösterdiğimiz hassasiyeti “Yıkılış” için daha fazla göstermeliyiz! Çünkü 1. Cihan Savaşı sanıldığının aksine “Türklüğü” yeniden diriltmiştir! Dünya Savaşı yüz yıllık bir hazırlıktan sonra sadece Türk varlığını ortadan kaldırmak için sahnelenmiştir. O sebeble yıkılışı bir iki yanlışlığa bağlamak hiç de doğru değildir! Cumhuriyetin filizlenmesini bile bir yıkılış değil yeniden doğuş olarak görmedikten sonra bugünkü düşüncelerimizde huzuru sağlayamayız! Hakikatten “Osmanlı-Cumhuriyet” barışında geç kalınmıştır! İlginçtir ki Osmanlı düşmanlığı “Cumhuriyet” aleyhtarlığının yavrusudur! Bilgi çağında artık bu handikabı aşmalıyız!
OSMANLI YENİDEN OKUNMALI 2
Bu yazının ilk kısmı fevkâlede okuyucu buldu; daha ilk iki gün 5000 gibi iyi bir rakama ulaştı! Hayreti mucip bir durum; sanki adından dolayı yabancı okuyucular siteye yaklaşmıyor, arkadaşlarımız da sağolsun okumadan tetkik etmeden döktürüyorlar! Aslında fena olmayan bir kadro oluşmuş; fakat bir türlü gelişme ve ilerleme yok! Ülkemizde fikir hareketlerinin başlangıcı olan 200 yılı aşkın zamandan beri her düşünce gelişip meyve verecek duruma geldiği halde “Türk Düşüncesi” yerinde saymaktadır! Elbette bu durumun vebâlini düşüncelerde değil temsil edenler, yahut da mensuplarının yetersizliğinde aramak gerekmiyor mu? Bari bu kadar ilgi görmüşken konuyu biraz daha açıp detaylandıralım; alâka devam ederse biz de devam ederiz!
Her türlü belge ve bilgi elimizde bulunmasına karşılık “Osmanlı Tarihi”nde açılacak ve tartışılacak o kadar mesele var ki bunları aşmadan ilmi bir tarih yazamayız! Geçen yazıda kuruluşu konu etmiştik; bu yazıda da şu tarih devrelerini gözden geçirelim! O devreler neye göre ve nasıl tanzim edilmiş; elbette anlatımı ve anlamayı kolaylaştırmak için benimsenen böyle metedolojik çalışmaların çok büyük faydaları vardır. Fakat bizde bu iş bir kargaşadır ve ilmî temelleri yoktur! Halbuki bu dönemler detaylandırılırken yeterinden fazla çalışmanın sahibi tarihçilerimiz vardır! Nedense uydurmaları o gerçeklere tercih ediyoruz! İlmi tarihçilikte daha İbni Haldun’u yakalayabilmiş değiliz! Az çok bildiğimiz Aşıkpaşaoğlu ve çok itibar ettiğimiz halde kendisi bir tarihçi olmayan Evliya Çelebi! Yeni tarihçiler hiçbir şekilde Cevdet Paşa’yı tamamlayamamışlardır! Köprülü dolu ama çok gururlu, onunla Cevdet Paşa’yı buluşturamıyoruz!
Bugün “Osmanlı Tarih Devreleri”nde kullanılan kalıbın ilk halkası 1299-1453 tarihlerini kapsamaktadır! Acaba böyle bir devrenin tesbiti hangi ölçülere dayanmaktadır? Bu devre içinde “Kuruluş” ve “Fetret Devri” dışında sağlam zemine oturtulmuş mesele bulunmamaktadır. Zaten bu iki devirde de bilinmeyen ve nesillerin kafasında yer etmeyen bir çok mesele vardır! Bayezid ve Emir Timur çatışmasının sebeb ve sonuçlarını anlayabilmiş miyiz? Osmanlı Sultanı’nın yakalanışı, muhafazası ve ölümü bile tartışmalıdır! Birçok insanımız hâlâ Emir Timur’a küfredip pek gururlu olan atamızı göklere çıkarmaktadır! Bu bir aşırılık değil midir? Elbette tarih denge değil siyasetin ta kendisidir! İki Türk kağanının mücadelesini okuduğumuz zaman sanki o devirde siyasetin olmadığını düşünüyoruz! Halbuki çok detaylı Osmanlı tarihleri yanında Emir Timur’un iki “Zafername”si ve daha tarafsız görünümü ile Kazvini’nin “Tarih-i Güzide”si elimizdedir! Demek tarihin suçu yok!
Yeni ve doğru tarih görüşü Osmanlı’nın kuruluşunu birkaç yıl daha gençleştirirken (H.İnalcık, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu) evvelki kuşak tarihçilerimiz Osman Gazi’nin doğum tarihi olarak izafe edilen 1258 yılının kuruluş tarihi olarak kabul etmişlerdir! (İ.Hami, Kronoloji). Timur meselesi yüzünden Bayezid’i az çok tanıyoruz da, kuruluş süreci içinde en uzun süre saltanatı işgal eden Fatih’in babası II. Murad’ı neden tanımayız! Bu dönemin en önemli meselesi kuruluştan beri gelen “Beylikler”dir! İlginçtir ki bu beylerin çoğu Moğol istilâsının getirdiği Oğuz Beyleri değil daha evvelinde Balkanlar’dan gelen Guz-Peçenek- Kuman unsurlardır! Elbette “Peçenekler” ve “Guzlar” da Oğuzdur, fakat bunları “Selçuk” ve “Kayı Oğuzları” gibi değerlendiremeyiz! Osmanlının kuruluşunda inanç unsurları çok bulanıktır ve âdeta “Selçuklu Babailiği”nin devamıdır (Aşıkpaşaoğlu); fakat diğer beyliklerde bu kadar bile İslâmi motif göremezsiniz! İsterseniz “Germiyanoğulları”nı tetkik ediniz? “Karakoyunlu” ve “Akkoyunlu” Doğu Anadolu beyliklerini, Orta ve Batı Anadolu Beylikleri ile karıştırırsanız pek hatâ yaparsınız; çünkü bunlar İran coğrafyasının muharip unsurlarıdır ve Anadolu’da tutunamamışlardır! Emir Timur bu durumu bildiği için Akkoyunlular’ı yanına alırken cihangirlik uğruna Karakoyunlular’ı kırmıştır! Bir önceki devir olarak bunun en iyi farkına varan Hz. Sultan Mehmed Fatih’dir.
Bir önceki kuşak tarihçilerinin (1258-1516) olarak tarihlendirdiği dönemi “İhtilâflı Seneler” olarak değerlendirmek mümkün değildir, o sebeble sonraki kuşakların (1299-1453-Kuruluş) mantığı tarih olayları ile örtüşse de medeniyet, kültür ve felsefe kalıplarında yer bulamamaktadır! Çünkü sizin Kuruluş içinde mütalaa ettiğiniz İstanbul’un fethi dünya tarihinde bir çağın değişmesidir! Fatih-II. Selim (1451-1574) dönemini iyi biliyoruz, “Muhteşem Asırlar!” Fakat bu ihtişamın Türk düşünesi nazarında Emir Timur’un “şark Rönsansı”nın bir devamı olabileceğini ne kadar düşündük?
Osmanlı’nın yükselme devrini III. Mehmed (1595-1603) ile bitirmenin de çok anlamı yok! O zaman IV. Murad’ın şahlanışı ve saltanatını, “Bağdat İdeolojisi”ni izahta zorluk çekeriz; hatta “Genç Osman” şuurunu da gözardı etmiş oluruz! IV.Murad’ın 17 yıllık saltanatının her yılı ve anı doludur! İsterseniz şu “Bağdad Menzilnamesi”ni iyice elden geçirin! Selçuklu’nun köprü kurarak geçtiği derin akarsuları IV. Murad’ın askerleri atla geçmiş ve ilginçtir ki telefât olmamıştır! O sebeble şu “Duraklama” denen devri (1603-1703) iyi temellere orturtmak gerekiyor!
Gerileme dediğimiz (1703-1808) tartışılmayan bir Osmanlı dönemidir; o sebeble başlangıç ve bitiş tarihleri hiçbir şekilde yerine oturmamıştır. Uluslararası yükselme ve atılım düşüncesi “Rönesans”a Osmanlı’nın ilgisiz kalmasını sadece “Matbaa” ile ilişkilendirmek ne kadar doğrudur! Geçen yazıda ifâde ettiğimiz gibi Müteferrika’nın bir bilim adamı olduğu hiç konuşulmamıştır. Avrupa rönesansını misli ile sadece “Yükselme Osmanlısı” değil “Türk Dünyası ile” Timuriler Orta Asyası’nda bile adamakıllı görüyoruz! Batının idrak ettiği Rönesansın 14-17.yüzyılları Türk rönesansının doruk noktasıdır!
Şu “Gerileme”nin II. Mahmud ile başlayan intibah devrini neden görmemezlikten geliriz! Osmanlıyı teokratik veya feodal düzene bağlı bir devlet olarak kabul edip gerilemenin sebeblerini “İslâma” bağlamak hiç de doğru değildir! İslam tarihinin yükselme yılları sadece başlangıçta inançlarla ilgili iken sonraki ihtişam devirlerini güçlü ırklarla izah etmek daha doğru değil mi? O halde bocalayan şey “İslâm” değil Müslümanlardır görüşünün her açıdan çalışılması şarttır.
Tanzimat bazılarına göre tükenişin başlangıcıdır; gerçekte bu devre nesilleri kadar çalışan ve fedakarlık gösteren bir nesil tarihte görülmemiştir! Tanzimatın son artçısı olarak “Türklüğü” dağılma sebebi olarak görmek ise tam anlamı ile ihanettir! Bu mantık üzere gidersek 18.yüzyıl başında Osmanlı nüfusunun neredeyse yarısı Hıristiyandı, bu şartlar altında padişahı bile “İslâmcı” olan bir dönemi bölünmenin sebebleri arasında saymak neden yanlış olsun! Osmanlı’nın Hıristiyan unsurlarının ”Türklük” ile meseleleri yok iken çöküş “Müslim” unsurlarla başarılmıştır.(H.Cahit Yalçın,Hatıralar,YKB). “Türkçülük” bölücülük ise bu düşüncenin büyük ölçüde “Batı” ve “Rusya Müslümanları”ndan geldiğini hatırlamalıyız! “Türk” olduğunu ifade etmek hiçbir zaman “Osmanlılığı” red anlamı taşımamıştır!
Aslında “Kuruluş” için gösterdiğimiz hassasiyeti “Yıkılış” için daha fazla göstermeliyiz! Çünkü 1.Cihan Savaşı sanıldığının aksine “Türklüğü” yeniden diriltmiştir! Dünya Savaşı yüz yıllık bir hazırlıktan sonra sadece Türk varlığını ortadan kaldırmak için sahnelenmiştir. O sebeble yıkılışı bir iki yanlışlığa bağlamak hiç de doğru değildir! Cumhuriyetin filizlenmesini bile bir yıkılış değil yeniden doğuş olarak görmedikten sonra bugünkü düşüncelerimizde huzuru sağlayamayız! Hakikatten “Osmanlı-Cumhuriyet” barışında geç kalınmıştır! İlginçtir ki Osmanlı düşmanlığı “Cumhuriyet” aleyhtarlığının yavrusudur! Bilgi çağında artık bu handikabı aşmalıyız!
Hoşçakalın.