Ali BADEMCİ
Türk tarihinde ülkücülük Türklüğün nükzüdür; lâkin olgunlaşmamış, insan yetiştirmemiş bir harekettir! Elbette dünya siyaseti, Türkiye, modernleşme gibi olgular karşısında ne derece başarılı olunacağı da hasaba katılmalıdır! Temel zayıf olduğu, hareketle çok oynandığı için neresinden tutarsanız elinizde kalıyor! Dağınık görüntülerin sebeblerini buralarda aramak şarttır! Tek çatı altında dik durmayı, belki de olgunlaşmayı burada tamamlamayı neden düşünmüyoruz? Bir kere gündelik polemiklerden bir an evvel uzaklaşmalıyız! Ülke siyasetini iyi kavrayarak makul düşünme yollarını bulmalıyız! Bilinmeli ki az da olsa, çok da olsa Türk insanı kahramanca ölmeye devam ediyor! Devlet icraatını tasvip etmekle, bir siyasi hareketi onaylamak çok farklıdır! Daha derin düşünmeli; çok ama çok okumalı, çocuklarımızı kendi düşüncelerimizde yetiştirerek mutlaka okutmalıyız!
BABA YAZI
Türkiye iç siyasetinde yeni gelişmeler üzerine özellikle ülkücüler soruyor: ”Biz ne olacağız?” Geçmişten örnekler veriliyorlar, şu şöyle dedi bu böyle! Elbette bunları biliyoruz, üzerinde çok durmak da pek kıymet taşımaz! Çünkü bizim ülkede siyaset günlük yapılıyor, gelenekler bu şekilde teşekkül etmiş! Esasen millet olarak da uzak ve geniş düşünmeye çok meyilli değiliz! Bizim toplumda uzak hedefler; gelecek, istikbal dediğimiz çok önemli hayatî amaçlar daima hamasetle ifâde edilmiştir! Anlayacağınız realizasyonla çok ilgili değiliz!
Türk dünyası mı diyorsunuz, en büyük hamaset kaynağı bu görüşlerimizdir! Mekâna gittiğimiz zaman hayal kırıklığına uğruyoruz, çünkü yıllardan beri ezberlediğimiz kendilerini kurtarmamız için bizi bekleyen “Esir Türkler” yok! Bilse de bilmese de soydaşlarımız var, buna diyecek yok! Dilimiz değişmiş, din anlayışımız çok farklı, geleneklerde sıkı akrabalıklar da hafiflemiş! Hatta “soy” adımıza bile yeni yeni alışıyorlar, kendilerini boy adları ile ifâde ediyorlar! Bağımsızlık döneminde Türkiye küsurattan başlamış, Kırgızistan! Türkistan denilen Özbekistan ile hemen hemen münasebetimiz yok! Yani onlar da devlet olarak çok istekli değil! Görünen manzara odur ki dünyadan kopuk, Rusya’dan ürkek bir siyaset takip ediyorlar! Kazakistan mı dediniz, Rusya’ya bir hayli entegre olmuş, nüfusu da az! Özbek lehçesi bize Türkmenler’den daha yakın! İşte Türk dünyası!
Selçuklular ile başlayıp Osmanlı ve Cumhuriyet ile devam eden devlet yapımız Türk değil! Fatih’ten sonra saraya Türk kızı girmemiş! Hanedan ve bürokrasi önce Sırp, sonra Slav-Musevi-Gürcü hanımlar tercih etmiş! Osmanlı’nın son döneminde de “Kafkas” ağırlığı var! Dolayısiyle devleti yönetenler bir hayli yabancılaşmış ve Osmanlı’nın sadece adı Türk kalmış! Cumhuriyet, belki de mecburiyetten hafif “Museviler”e sarılmıştır, “İzmir” ideolojisi buradan çıkmış! Tesadüf veya bühtan değil! İslâmiyeti seçmiş Musevî anlamına gelen “Sabatay” eşrafının samimi olmadığını söylemek de mümkün değildir! Yeni Türk Devletine kaynak oluşturan bu kesimin Türk olamadığını iddia etmek için geçmişi iyi tetkik etmek gerekiyor! İsmet Paşa CHP’si kovmuş İsrail ortaya çıkmış, DP getirmiş ve ekonomiyi teslim etmiş! Tabiî ki buna paralel olarak bürokrasiyi de!
Uluslararası plâtformlarda “Siyonizm-Masonluk” bir gerçek olsa da Türkiye’de algı! Abartılmış ve şişirilmiş bir düşman! Böylece adamlar kaçmış ve devlete yabancılaşmış! Osmanlı’nın son döneminde “Siyonizm”e şiddetle karşı “Sebataycılar” vardı, şimdi araştırılması gerekiyor! Amerika lobisi adamları kendi tekeline almış! Hafif Museviler Rum ve Ermeniler’den hoşlanmaz, sanki bu durum biraz kırılmış! “Selanik” veya “İzmir” ideolojisinin şiddetle Türk milliyetçiliği nazarından incelenmeye ihtiyacı vardır! Osmanlı savaşları Türk’ü bitirme noktasına getirmiş ve Anadolu’ya hapsetmiştir; savaşa alınmayan unsurlar alabildiğine çoğalmış e zenginleşmiştir! Gerçek Sevr Anadolu insanının yüce dağlara hapsedilemesidir ve hâlâ bunun sıkıntılarını çekiyoruz!
Ufak tefek sayılabilecek telafât var; lâkin bu eski savaşlar gibi değil! Anadolu insanı yeni yeni kendine geliyor! Odacının çocuğu bile ABD’de de okuyabiliyor! Bu fevkalâde bir gelişme! Fakat okumuş Türkler önceki bürokrasiyi ne zaman dengeleyecek, işte esas mesele bu! Ülkücülüğün yükselmesi kadar izmihlâli de 1970-80 arasıdır; yetişme hâlinde olan ülkücülerin önü iç terörle kesilmiştir! O sebeble kitleleşen harekette rahatsızlık başlamış ve bilgisizler ordusu ortaya çıkmıştır! Aynı dönemi bugünkü iktidar mensupları geri durarak kazasız atlattılar ve aralarından bir hayli yetişmiş insan; bürokrat, sanayici, esnaf, iş adamı çıktı! Bunu kitleleşen ülkücüler için söylemek mümkün mü? Ülkücülerin o yıllarda geri durup duramayacağı da ayrı bir tartışma konusudur! Fakat her halükârda donanımlı insan yetişmediği bir gerçektir!
Ülkücülüğün Türkeş dönemini bizler hakkıyle yaşadık, sonraki dönemi ise hiç yaşanmış saymıyoruz! Türkeş Bey’in sokaklardan oluk oluk kan akarken kara kara, partiyi kapatmanın çare olup olmadığını düşündüğüne şahid olmuşuzdur! 12 Eylül onunla birlikte bizleri de çok ezdi ve düşünemeyecek insanlar hâline getirdi! İlk kuşak olan bizler şöyle veya böyle eğitimi tamamlarken çoğunluk dışarıda kaldı! İşte şimdiki durumu anlamak için Türkeş devri ile bu faciayı iyi incelemek gerekmiyor mu?
Türk tarihinde ülkücülük Türklüğün nüksüdür; lâkin olgunlaşmamış, insan yetiştirmemiş bir harekettir! Elbette dünya siyaseti, Türkiye, modernleşme gibi olgular karşısında ne derece başarılı olunacağı da hasaba katılmalıdır! Temel zayıf olduğu, hareketle çok oynandığı için neresinden tutarsanız elinizde kalıyor! Dağınık görüntülerin sebeblerini buralarda aramak şarttır! Tek çatı altında dik durmayı, belki de olgunlaşmayı burada tamamlamayı neden düşünmüyoruz? Bir kere gündelik polemiklerden bir an evvel uzaklaşmalıyız! Ülke siyasetini iyi kavrayarak makul düşünme yollarını bulmalıyız! Bilinmeli ki az da olsa, çok da olsa Türk insanı kahramanca ölmeye devam ediyor! Devlet icraatını tasvip etmekle, bir siyasi hareketi onaylamak çok farklıdır! Daha derin düşünmeli; çok ama çok okumalı, çocuklarımızı kendi düşüncelerimizde yetiştirerek mutlaka okutmalıyız!
Saygı ve sevgi ile.