Ali BADEMCİ
Hâtırâ kaabilinden bunları anlattık; sıra büyük insanın şahsiyetine geldi ki, yerimiz dar! Danişmend’e rica ettim biyografik malzeme temin ederlerse orada daha geniş açıklar ve anlatırız! İş şu vefâ yazısı ile kalmasın, isterim ki bir vefâ ve aynı zamanda sefâ eseri de ortaya çıksın! Biyografi çalışmayı da çok seviyorum! Kısmet! Üstada rahmet diliyorum, iyi ki varmış, iyi ki tanımışız!
DAĞISTAN’DAN ANTAKYA’YA
Malum Adana’yı terk-i diyar ettim; doğduğum toraklara, çobanlık yaptığım dağlara geldim! Yani buna “vatana döndü” de diyebilirsiniz! Adana’ya gitmiyorum; üstad Necdet Özkaya’nın cenazesinde günübirlik gittim; evime bile uğramadım! Bay Sözlü sırf bendenizi tard etmek için 20 yıldan beri Belediye’ye iş yapan çocuklarımı batırdı! Genel Başkana da arzettim, bu adam gitmeden Adana’ya gitmeyeceğim! Halbuki yıllarca Başbuğ’un emri ile onun seçim bölgesi diye burayı hiç terk etmemiştim! Ne yapalım onun eseri her şeyi yaptırırmış!
Baba mekânı Şeyhköy’de, mirasçıları ödeyerek satın aldığım, herhalde 200 yıldan daha yaşlı evim duruyor; sit alanında olduğu için devlet bir hayli restoran yaptı da bizler ilâveler konduramadık! Çünkü para yok! Ancak bayramlarda mezar ziyaretinde kapıyı açabiliyoruz! Belen daha kullanışlı ve rahat! Tavuklarım, sütlü keçim, ağaçlarım ve bitkilerim! Ehh yerimiz bir dönüm! Hakikatten yokluğu seviyorum, âilem ve benim ömrüm öyle geçmiş! Emekli maaşı ve üç beş kuruş te’lif! Arabam akaryakıtsızlıktan kullanmadığım için aküsü bitmiş, çalışmıyor! Anlayacağınız param yok ama hiçbir şeye de ihtiyacım yok, çok mutluyum! Hata çok zenginim.
Antakya çok değişik bir yer; hani o kozmopolit falan diyorlar da hiç de öyle değil! Bunu inançlar arasında barış olarak ifâde etsek daha doğru olur! Önceden de öyle idi ama Cumhuriyet devrinde sürekli milliyetçilik zirve yapmıştır! Bir yıldır vatandayım; benim köyüm 19 km. Bayır-Bucak yönünde! Buraya Türkiye Bayır’ı da diyebiliriz! 50 yıldan beri göremediğim dostları bir bir arıyorum; affına sığınıyorum en son adını bile unuttuğum mahalle berberimiz Muzaffer Çolak’ı bile buldum! Tabii ki telefonla; ne güzel bir icatmış! Gelelim esas mevzuumuza:
Belli bir dâvânın mensubu olanlar yaşadıkları mekân veya mekânlarda dâima bir mürşidleri olmuştur! Tabiî bu işi mutlaka dinsel veya tarikat mânâsında anlamayın, seküler anlamda düşünün! Bu deyimi de sevmiyorum şuna mürşid veya “şeyh” diyemez miyiz! Ben dedim hattâ üniversite yıllarımın mürşidinin “Şeyhim” diye kitabını da yazdım (Post Yayınları, İstanbul 2016). Canım bu işe bir de lise “şeyh”i gerekmiyor mu? Elbette; işte bu adam M. Emin Dağıstanlı! Antakya iyi tanır, bilhassa bizim akranlar! Kendisi bir Orman Kolcusu, lâkin sürekli okuyan ve okuduğunu paylaşan bir şahsiyetti! Eğitimini bilmiyorum, doğum tarihi 1930 civarında! 1960 İhtilali MBK. Üyesi ve sonradan 14’lüler denen gurubun mensubu Muzaffer Özdağ’ın da öz dayısıdır! Mutlaka yazmışımdır, rahmetli Özdağ da ustalarımızdandır; şimdi vekil olan Ümid Özdağ’ın babası! Emin Bey ne kadar yeğeni ile alâkalıdır bilmiyorum ama aynı zamanda Türkeş Bey’in de dostudur!
Âile Dağıstan’dan gelmiş, ne zaman gelmiş onu da bilmiyorum ama öğreneceğiz! Antakya’ya Gaziantep’den gelmişler ki rahmetli eşi de Antepli idi! Gaziantep’de kimseleri kalmış mı onu da bilmiyoruz ama işte Ankara ve Antakya’yı biliyoruz! Emin Dağıstanlı Antakya’ya resmi görev için gelmiş olması gerekli, aşağı yukarı bütün dağ köylüleri onu tanır ve Çerkez Emin derlermiş! Tabiî olarak Çerkez adı Kafkas kavimlerine izafe edilen genel isimlendirme icabı! Yoksa üstad gibi bir Türkçü’nin tartışmasız Türk olması gerekiyor!
Bendeniz büyük insanı 1965 yıllarında yeni açılmış Türk Ocağı Şubesi’nde tandım. Milliyetçiliğimiz ve ülkücülüğün ilk zamanları idi, itiraf edelim biraz aşırılıklarımız da vardı! Liseye yeni başlamıştım; meşhur Antakya Lisesi’ne! Birkaç arkadaş onun yanından hiç ayrılmazdık; sürekli olarak cebinde bir kitap taşırdı! Özellikle din konusunda onun da aşırılıkları vardı; herhalde Cumhuriyet neslinin birleştiriciliğinden ötürü; aslı ne olursa olsun karşılaştığı insanların Türk olduklarını ispata başlardı! Bizim sınıfta Arapça ve Türkçe konuşanlar eşit gibiydi, ama Lise’de elbette anadili Türkçe olanlar çoğunluktaydı!
Mürşidimiz Türk Ocakları Hatay Şubesi yönetimi, hattâ icra kurulunda idi! CKMP’nin de sanırım İl Sekreteri idi! Dolayısiyle bir Türk Ocaklı olarak aynı zamanda CKMP’li de olmuştuk, ki hâlâ devam ederiz! Aynı zamanda aynı mahallede ikâmet ediyorduk, dolayısiyle belki 15 saat beraberliğimiz olurdu; yanılmıyorsam emekli idi! Biri kız dört evlâdı vardı; onları da iyi tanırdık! İsimlere bakın; Danişmend, Ercümend, Serbülent! İşte döndüğüm vatanımda ilk bulduklarımın başında da Danişmend gelir! Danişmend’in oğlu Kürşad hem Türk Ocaklı, hem de MHP İl yönetiminde!
Hâtırâ kaabilinden bunları anlattık; sıra büyük insanın şahsiyetine geldi ki, yerimiz dar! Danişmend’e rica ettim biyografik malzeme temin ederlerse orada daha geniş açıklar ve anlatırız! İş şu vefâ yazısı ile kalmasın, isterim ki bir vefâ ve aynı zamanda sefâ eseri de ortaya çıksın! Biyografi çalışmayı da çok seviyorum! Kısmet! Üstada rahmet diliyorum, iyi ki varmış, iyi ki tanımışız!
Muhabbetle.