Dr. Abdülkadir SEZGİN
Turan YAZGAN Hoca kolay kolay öfkelenmez ama kızıp öfkelendiğinde de iyice kızardı.
Aslında kızdığını fazla gören de yoktu. Genç akademisyenlere karşı da durumu aynıydı. Daha çok bir şeyler öğretmek ve tecrübe kazandırmak için gayret ederdi. Baba şefkati davranışlarına hakimdi.
Azerbaycan’da görevli olduğum sırada, bir arkadaşım Bakü Devlet Üniversitesinde görevli idi. Eşi de İstanbul’da ilkokul öğretmeni. Bakü’de faydalı ve başarılı işler yapan arkadaşım, aile bütünlüğünü korumak, eşini ve çocuklarını da Bakü’ye getirmek istiyordu.
Milli Eğitim lise öğretmenlerini oradaki bazı okullara gönderebiliyordu. İlkokula da öğretmen gönderme şansı yoktu.
Kala kala Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı’nın Bakü’deki okulu kalıyordu. Bu okulun anaokulu, ilkokulu, orta okul ve lisesi vardı. Ayrıca bir de İşletme fakültesi eğitim ve öğretim yapıyordu.
Arkadaşım da Bakü’ye gelmeden önce Turan Hocayla tartışmış, üstelik başka birinin kusurlu davranışını, birilerinin yanlış aktarmasıyla arkadaşımın kusuru olarak sanıyormuş.
Arkadaşım meseleyi bana anlattı ve “Hoca seni sever ve kırmaz, eşimin Bakü Türk okuluna görevlendirmesi işini konuşur musun, dedi.
Her hangi bir sakınca görmedim. Telefon açtım ve durumu Hoca’ya anlatırken,
– Dur, dedi. O senin arkadaşın son dere kaba, kötü, ilgiye değmez, … şöyle şöye biridir. Hiç uğraşma. Eşini tanıyorum. Çok değerli bir kızımız, başarılı da bir öğretmen, ama arkadaşın adam değil.
Hocayı tanıyordum ve tam damarına basmak aklıma geldi:
– Hocam, siz bizim büyüğümüzsünüz. Bizlere de Türk töresini siz öğrettiniz. Bu konuda ne dersiniz?
Hoca birden yumuşadı ve “doğru”dedi.
Ben bu sefer,
– Sevgili Hocam, bize öğrettikleriniz arasında şöyle bir nasihat veya töre de vardı, hatırlıyor musunuz?
– Söyle bakalım, dedi. Ben de,
– Küçükler halt eder, büyükler affeder, demiştiniz, dedim.
Merhum Hoca gülmeye başladı.
– Yani, o vazifesini yaptı, haltetti, sıra sende mi, demek istiyorsun, dedi.
– Başka ne diyebilim, Sevgili Hocam. Her zaman büyüklüğünüzü gösteriyorsunuz dedim.
Hocanın öfkesi gitmiş ve keyiflenmişti.
– Tamam, tamam Abdülkadir, bir hafta sonra Hoca Hanım gelecek, demişti.
Dediği gibi oldu.
Hocanın töreye bağlılığı, hoşgörü ve affediciliğine örnek olarak “bir hüsnü şehadet” makamında kaydetmek istedim.
Yüce Mevlam’ın da kendisine merhameti, affı, keremi, lutuf ve ihsanı ile muamele edip, cennetine koyması dua ve niyazı ile…