Ahmet B.Karabacak
Neden böyle bir başlıkla yazıya girildiğini kırk yıl önceki olayları pek bilmeyen kişiler belki garipseye bilir. Neler olmuştu kırk yıl önce?
Hazırlığı daha önceki yıllarda hazırlanan, ama 1971 yılından itibaren doruk noktasına ulaşan devletimizi yıkmak, olmasa ideolojik olarak ele geçirmek isteyen Rus emperyalizminin maşaları Türkiye’yi kan gölüne çevirmişlerdi. Milletimizin zor zamanlarında her zaman öne atılan Türk milliyetçileri, liderleri Türkeş’in yönetiminde bu saldırganlara karşı şiddetli bir mücadeleye giriştiler. Yıllar süren kanlı bir boğuşma oldu. Pek çok şehit verildi. Ama milliyetçiler, milletimizin desteği ile bu saldırıları püskürttü. Gençliği teşkilâtlandırmak ve şuurlandırmak için kurulan ÜLKÜ OCAKLARI’nda toplanan milliyetçi-ülkücü Türk gençleri destanlar yazdılar. Bu teşkilat köylere kadar yayıldı ve gelişti. Biz buna o günlerde İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞI dedik. Türk halkı, basiretsiz ve korkak iktidardan kurtulmak için bir seçim yapılması ve MHP’yi iktidara geçirmek isterken, ABD’den talimat alan beş general bir hükümet darbesi yaptı. Gazeteler yazdı; o günleri yaşayanlar biliyor. ABD’nin genelkurmay başkanı darbenin olduğu birinci gün: “bizim çocuklar işi bitirdi” diye beyanat verdi. Gazetecilerin, neden böyle bir darbeyi destekledikleri sorusuna ise “Türkiye’yi Ülkücülere mi bırakacaktık” diye cevapladı…
Peki sonra ne oldu? Darbeyi yapanlar önce dört siyasi partinin liderini iki ayrı yere eşleriyle birlikte sözde hapsetti. Sonra Türkeş dışındakileri mahkemeye bile gerek görmeden evlerine gönderdi. Sadece Türkeş hapsedildi ve beş yıl, idam tehdidi ile mahkemelerde, yüzlerce ülkücü ile beraber süründürüldü, zulmedildi. ÜÇ HİLÂLİN HİKÂYESİ kitabımda yazdım: Hükümet darbesini haber almış, hazırlık dosyasını görmüştüm. Orada Türkeş için, idam edileceği yazılı idi. Darbe bizim iktidar olacağımız korkusuyla, yerli iş birlikçiler ile beraber yapılmıştı. Hedef Türkeş ve ülkücülerdi. Türkeş’i idam etmeğe güçleri yetmedi. Ama pek çok günahsız ülkücü idam edildi, işkenceler gördü, ceza evlerinde süründü, aileler perişan oldu.
Bu düzmece davaların savcısı Nurettin Soyer diye biri idi. Darbeciler, kendilerine göre bir adam bulmuşlar, beraberce, Nurettin Soyer’in sözde sorgu adı altında yıllarca süren işkencelerle, sadist bir ruh haleti içinde yapmadıklarını bırakmamışlardır.
Benimle ilişkisi olan bir hadiseyi anlatmak istiyorum. Türkeş, 1971 yılında netice alamadığımız bir seçimden sonra, ilerisi için geniş bir çalışma programı hazırlamamı istedi. Bunu hazırladım, imzasız olarak kendilerine verdim. O, dosyanın üzerine “Ahmet Karabacak 1971” diye not düşmüş. Darbe sonrası parti genel merkezi aranırken bunu bulmuşlar ve beni arananlar listesine almışlar. Türkeş tevkif edildikten sonra, Yaşar Okuyan’ın hanımı ve Ahmet Arvasi beyin kardeşi ile kesinlikle teslim olmamam haberini gönderdi. Aranmamın sebebini araştırdım ve hazırladığım program olduğunu öğrendim. İçinde bir suç unsuru olmadığını biliyordum. Olsa bile 1973 yılı seçiminden sonra geniş bir af kanunu çıkmıştı ve ben o kanun sayesinde cezaevinden 8 gün önce bırakılmış, 4 aylık Kayseri sürgününden de kurtulmuştum. Yani kanun beni mahkûm edemezdi. Fakat o günlerde kanun, darbecilerin iki dudağı arasında idi. Yıllarca, polis peşimde olarak yaşadım. Bu arada mahkemeleri de uzaktan takip ediyordum. Ankara’da avukatlık yapan, daha önce valilik ve Önemli İşler Genel müdürlüğü görevlerinde bulunmuş Ergun Gökdeniz isimli bir arkadaşım vardı. Kendisine benim de içinde bulunduğum davanın savcısı NURETTİN SOYER ile durumumu konuşmasını istedim. Niyetim, ifade verip takipten kurtulmak idi. Ergun bey bu isteğimi yerine getirdi. Verilen cevap tam bir hukuksuzluk idi. SOYER “O bizce malûm adam” demiş.
Ergun bey; “ Ahmet bey, durum iyi değil. Sen böyle bir süre daha devam et. Adam intikam peşinde” dedi. Neyin intikamı olduğunu bilmiyorum. Bildiğim şudur: Bunlar milliyetçilerin düşmanıdır. Hiç unutmazlar. Bu düşünceleri babadan oğla artarak geçer. Bilhassa İzmir’in milliyetçi-ülkücü gençliği bunlardan ve iş birliği yapanlardan sakınsın, bunlardan mümkün oldukça uzak dursun. Bu bir ağabey nasihatıdır…
Son sözüm ise şudur: O beş katille işbirliği yapan Nurettin Soyer’in oğlunu CHP İzmir’den belediye başkan adayı yapmış. O babasının yerine özür dileyeceği yerde “eski acıları kaşımayalım” diye konuşmuş. O günkü CHP’nin 1944 de yaptıkları zulmü nasıl unutmadıksa ve unutturmadıksa, bundan kırk yıl önceki CHP’nin yaptıklarını, gencecik çocukları haksız yere sağcı-solcu diye idam edenleri, işkence edenleri de asla ve asla unutmayacağız, unutturmayacağız…