KORKMA
Ahmet Urfalı
Lise yıllarında okumuştum Süleyman Nazif’in Esir Aslan yazısını. Yazı, günlerdir aklımdan çıkmamış, tesiri altında kalıp Osmanlı Devlet’nin son dönemi ile bağlantı kurarak esir aslanın İstiklal Savaşı sonucunda tekrar hürriyetine kavuşmasının sevincini yaşamıştım.
Süleyman Nazif, Bombay Hayvanat Bahçesi’nde gördüğü esir aslanı şöyle tarif ediyordu:’’Zavallı hayvan tehevvürle dönüyor ve bu seferde sol böğrü demir çubukları zorluyor,zorluyordu.Birdenbire durdu.Zannettim ki, bir kere daha ilan-ı mağlubiyet eden aczi önünde susacak…Hayır susmadı.O güzel yelesini silkerek,o güzel gözlerini yumarak,ağzını iki parmaklığın arasından havaya dikti ve ufuklardan gelen gök gürlemesine benzer bir sesle haykırdı haykırdı.Ben o aslanı böyle gördüğüm içindir ki,esaret karşısında en yüksek hislenme mertebesi olan rikkatle mütehassis olmuştum.Kafeste ümitsiz ve mütevekkil uzanmış,bizi lakayt nazarlarla süzmüş olsaydı,o aslan sokakta birçok emsalini görüp geçtiğimiz uyuz köpeklerden ziyade hatırımda tutmayacaktım.’’
Sonra Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi’ndeki,
‘Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten ‘’
(Ey yaralı kükreyen aslan, senin gezdiğin güzel sahralar zulmün köpeklerine kaldı, artık gaflet uykusundan uyan!) beyiti yüreğimdeki vatan kaygısını bir yangın yerine çevirdi.Esir aslan kafesini parçalamış,hürriyetine kavuşmuştu.Ancak yıllar sonra gaflet uykusuna yatmıştı.Bu uyku ,esirlikten daha beterdi.Uyku hali tepkisizliğe de yol açmaktaydı.Necip milletim deyip o milletin adını söylememek veya ülke ismi Türkiye’yi kullanarak Türkiyeli diye yepyeni bir soy ortaya koymanın karşısında susmak ne kadar doğruydu? Hiç kimse bu tür söylemleri hafife almamalı veya karşısında duyarsız kalmamalıydı.
Kelimeler içeriğinde bir kültür taşır.Dil, mensup olduğu milletin kültürel kodlarıdır.Onunla oynandığı takdirde anlama ve anlatmada sıkıntılar doğar.
Türkiye mozaiği diyerek yıllarca ülkemizin güzel insanlarını onlarca parçaya böldüler.En yetkili ağızlar, bu sözü dillerine pelesenk yaptılar.İşte geldiğimiz şu noktada, bölücü örgütün insafına bekleyen zavallılar güruhunun saflığına bakın ki hala çözüm diyerek nasıl bir çıkmaza girdiklerinin farkında bile değiller.
Mozaik;türlü renklerde,küçük tüp biçiminde mermer,taş ve pişmiş toprak parçalarının harçla tutturularak yan yana getirilmesi ile yapılan resim ve bezemelerdir.Bu sanat, bilhassa Bizans’ta meydana getirilmiştir.Mozaikte her parça kendisidir.Halbuki bu söz bizi açıklamaktan yoksundur.Zira Türk milleti bin yıldır kaynaşarak tam bir millet olma özelliğini kazanmıştır.Yaraları kanatmanın kime ne faydası olacaktır?Elbette bunda çıkarı olanlar vardır.Bunlar;İngiliz Muhipleri,Amerikan Mandacıları,Teali Cemiyetçileri ve bölücülerdir.Dün oldukları gibi bugün de kötü niyetlerini sergileyeceklerdir.Asıl olan uyanık durmak,zorlanan çözümsüzlükleri bertaraf ederek karşısına dikçe çıkabilmektir.
Zaman içerisinde Türk milletinin ümitsizliğe düştüğüne,karamsarlık gösterdiğine,yılgınlık belirtileri sergilediğine tanık olmaktayız.Halbuki en belirgin özelliklerimizden birinin zorlukları aşmayı bilmek olduğunu,tarihin bize bu konuda yüzlerce örnek gösterdiğini deneyerek öğrenmiş bulunduğumuzdur.Türk,her zorluğu aşmayı bilendir.
İstiklal Marşımız KORKMA diye başlar. Bu sözle başlayan marşımız esinlenmesini Yüce Peygamberimizin Hicret sırasında sığındıkları mağarada Hz.Ebubekir’e söylediği ‘’KORKMA’’ deyişinden almıştır.
Bizim de yüreğimiz kaygılar içinde iken dilimizden dökülmüştür kötü zamanın durumu:
Gönlünü bağlayıp yaban ellere
Kendinden özünden geç diyorlar bak
Ballı baklavayı beğenmez iken
Ağuyu zehiri iç diyorlar bak
Aslanlar çekilmiş dağlar ardına
Uyuz keçilere koç diyorlar bak
Kök salmışız ulu çınarlar gibi
Şu aziz vatandan göç diyorlar bak
Bir uyumdur uyduk kötü söz duyduk
Ulustan milletten geç diyorlar bak
Boynumuza geçirdiler tasmayı
Türklüğü övmeye suç diyorlar bak
Zorun karşısında yaman erlerdik
Sıkışınca hemen kaç diyorlar bak
O ulu hayaller kutlu ülküler
Yazık boş şeylerdi hiç diyorlar bak
Çıkarına birlik olmuş vay hele
Kendi adamını seç diyorlar bak
Yemişte semirmiş eni boyuna
Yoksul zavallıya aç diyorlar bak
Olmadık işleri anında çözüp
Hakkın olan şeye güç diyorlar bak
Altına gümüşe rağbet etmezdik
Paslı tenekeye taç diyorlar bak
Soydular soydular soğan misali
Çalınan akçaya baç diyorlar bak
Kutsal değerleri hiçe sayarak
Rüzgarın önüne saç diyorlar bak
Türk Bilge Kağan’ın öğüdüne kulak vermenin zamanıdır şimdi:’ Yalnız şunu da anladım ki,Çin milletinin sözü tatlı,ipek kumaşı yumuşak imiş.Tatlı sözle yumuşak ipekle aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırır,yaklaştırdıktan sonra da ona kötülükler eder;bilgili cesur insanları ilerletmez,yanılan insanları yaşatmazmış.’’ Son derece etkileyici ve sarsıcı bu öğütte geçen Çin sözü yerine başka isimler koyunca atamızın ne kadar haklı olduğunu görülecektir.
Korkma, senin gücün, kuvvetin demir dağları eritir.
Korkma, sen kanından, tarihinden ve manevi değerlerinden aldığın cesaret ile her zorluğu yenersin. Tarihine dön, kendine dön…