“DENİZ KÜLTÜRÜ”, KİTAP, DERGİ VE D&R’IN AYIBI
Babür Hüseyin Özbek
Suya, tuzlu suya ne kadar bulaşır, onunla haşır – neşir olursanız yarınlarda daha sağlıklı, zengin ve kültür düzeyi yüksek bir neslin fertleri olursunuz. Atatürk, “Denizciliği Türkün büyük ülküsü haline getirmeliyiz” derken bu yönde yol göstermiş, müreffeh ve yarınlarından emin gençliğin çağa uygun çıkış noktalarından birinin de denizcilikten “Deniz Kültüründen” geçtiğini işaret etmişti.
Haritayı açıp Anadolu’ya dikkatle bakın, denizden gelecek nimetler için coğrafya binlerce, evet binlerce yıldır hazır. Onu kullanacak, hayata geçirecek sosyo-genetik mirasta asırlardır hazır. Kendisini hareketlendirecek, sancağı, grandide ve “Güvertede” dalgalandıracak bir rüzgar bekliyor.
Bu insanları, Türk toplumunu, bu yönde okutmadan, eğitmeden bu çağda, bu yarışta nasıl konuşlandırıp önce çevremizde sonra dünya denizlerinde söz sahibi yapacağız?
81 milyon gibi büyük bir potansiyelle yarışa katılmak için dünya denizlerinde, Limanlarda, tersanelerde, denizcilik üniversitelerinde… XXI’inci asırdaki yerimizi ve hedefimizi net belirlemeliyiz. Bunların tabanında da deniz kültürünün aşılanması yatıyor.
Açık denizlerde, okyanuslarda, dünyanın bütün limanlarında, ticaret gemilerinin kıçlarında dalgalanan bayrak ve gemi isminin altındaki bağlama limanları IMO’ya göre (ilk 3 ülke) şöyle sıralanıyor: Panama, Liberya ve Marshall Adaları. Görünüşte sanki dünya ticaretine hakimler. Hayır, sadece bayraklarını (Flag of convience) satıyorlar. Bu ülkeler denizde birer güç değillerdir, esameleri pek okunmaz. Ama Japonya ve Almanya ise birer kripto nükleer güçtür. Gerektiğinde şartlara göre ticari veya askeri güce hızla dönüşebilirler. Yunanistan görünen ve bilinen dünya petrol taşımacılığının (tanker filolarının), stratejik olarak % 20’den fazlasını kontrol etmekte. Bu gücü ben şahsen kıskanıyorum. Tabii bizdeki sansürcü D&R’ı değil. İşte “Deniz Kültürü”nün ticaretteki çarpıcı yansımaları.
TEKNEDE KÜREKLERE ASILMADAN BU DÜNYADAN GÖÇ ETMEMELİYİZ
“Deniz Kültürü” derken çok şey söylemek istiyorum.
Biz Türk vatandaşları olarak, teknede küreklere asılmadan, denize girmeden, yelken açmadan bu dünyadan göç etmemeliyiz.
Akarsularda, göllerde ve sahil kenarlarında: “Vah vah boğulmuş, yüzme bilmiyormuş ” denmemeli, özellikle bu çağda dedirtmemeliyiz.
Kitap basan çok yayınevi var, ama bunların 6 – 7 tanesi bütün Türkiye’de basılan kitapların % 70’ten fazlasını oluşturuyor. İçlerinde benim tanıyıp bildiğim denizciliğe, deniz kültürüne hizmet eden (biri hariç) yok. Bu konuda kitap yazanlar bastıramıyorlar, ola ki bastırdınız, kitapevleri raflarına koymuyor ‘Efendim denizcilikle ilgili yayınlar satılmıyor’ diyorlar. Gayet tabii sen alıp rafına koymazsan, teşvik etmezsen, zaten konuya uzak duran nesil – gençlik onu nasıl bulup okuyacak.
Denizcilikle ilgili üniversitelerde okuyan geleceğin kaptanı, baş mühendisi adayları ; “Efendim ‘Denizdekiler’ adlı kitabınızı bulamıyoruz,” diyorlar. Evet, baskısı bitti, yeni çıkanı bile Tekeller raflara koymuyorlar. Denizdekiler’in bu şartlarda basılması zor. Çünkü para getirmiyor, ama deniz kültürü içeriyormuş, pardon, o da ne demek?
Avrupa’da fert başına en çok balık tüketen ülkelerden biri de 57 kg/yıl ile Portekiz. Avrupa Birliği ortalaması 28 kg/ yıl, Japonya 80 Kg/yıl, Dünya ortalaması 15 Kg/ yıl. Türkiye’de birkaç yıl önceye kadar yıllık kişi başı tüketim 5- 6 kg. idi. Son veriler 7,6 Kg/ yıl’a yükseldiğini gösteriyor. Yok yok şaşırmayın, biz buyuz, ama böyle kalmaya da devam edemeyiz.
Deniz Kültürü deyince aklınıza İstanbul ve İstanbul Boğazı, yalılar, eski iskeleler, plajlar, Adalar, Kız Kulesi, Haydarpaşa Limanı, Ambarlı, Tuzla…geliyor. İki sene önce 3 ay Boğazı sanki yeni görüyormuşum gibi defalarca dolaştım, notlar tuttum ve “İstanbul Boğazı’nın Kullanılmayan Eski İskeleleri”ni yazdım. (Yeni Deniz Mecmuası Sayı 8 – Aralık 2017)
Derin, etkileyici bir deniz kültürü İstanbul’un genlerine işlemiş, ancak halk katmanlarına değil, sadece ekonomik yapısı yeterli küçük bir zümreyi içine alarak sürüklemiş ve sürüklüyor.
“Yazın denize girecekseniz ve havlunuzu da şezlonga koyacaksanız, parasını vereceksiniz” uygulaması geçerli. Sahiller güzeldir, halkın ihtiyaçları için tahsis edilmiştir, onların malıdır, ücretsiz olmalı ve herkese açık olmalıdır. Ne güzel cilalı, parlak, boş sözler. Siz Akdeniz, Ege veya Marmara’da İstanbul’da böyle bilip görüp denize girdiğiniz sahil şeridi (bir, iki istisna dışında) var mı?
Hemen bütün sahil şeritleri paralı, halkın çok büyük bölümünün alım gücü müsait değil, ayrıca böyle bir merakı da yok, bilinci de. Yaz aylarında insanların elinde R.Ilgaz, E.Hemingway, H.Balıkçısı veya J.Condrat’dan, S.F.Abasıyanık’dan, H.Melville’den bir kitap veya bütün Türkiye’de topu topu 4 -5’i geçmeyen denizcilik dergisi de yok. Siz de tutturmuş, Deniz Kültürü de Deniz Kültürü, diyorsunuz. Atlantik’te seyreden Türk personelli, Türk bandıralı duygu yüklü bir gemiyi anlatan “Güvertede” de varsın okunmazsa okunmasın, ne çıkar!
DENİZCİLİK FESTİVALLERİNİN TERTİPLENMESİNİ ARZU EDİYORUM
Bugün toplumu etkisi altına alan spor futbol. Onun gibi veya onun kadar etkili bir yüzme, kürek ve su sporlarından da olimpiyatlarda altın madalyalar almaya başladığımızda, sahili olmayan göl ve nehir kenarı şehir ve kasabalarda kurulan yelken, kürek ve yüzme kulüpleri şampiyonlar çıkarıp madalyalar getirdiğinde “Deniz Kültürü” parlamaya başlıyor demektir. Mesela:
Dilan Onğulu gurur kaynağımız. Yüzmede iki yılda yedi altın madalya aldı. Yeni hedefi
Tokyo 2020 olimpiyatları.
Sümeyye Boyacı, 19 ülkeden 160 sporcunun katıldığı A.B.D. Indianapolis’te Dünya Paralimpik yüzme serisinde 50 m. Sırtüstünde altın madalya aldı. İşte başarı bu. Bunlar deniz kültürünü tetikleyecek çıkışlar, kıvılcımlar.
Mesela, gönlüm Fransızların Atlantik’teki ünlü yat liman kasabası Les Sables d’olonne’dan başlayarak 21 650 deniz millik ( 40 075 km.) 3 okyanusu da açıp aynı limana dönen ünlü- prestijli Vendee Globe’da, Barselona World Race’da veya Volvo Ocean Race… gibi açık deniz – okyanus yarışlarında, kupaların Türkiye’ye getirilmesini arzu ediyor.
Londra merkezli Uluslararası Denizcilik Örgütü (International Maritime Organization) I.M.O’nun başkan veya genel sekreterlerinin Türk olmasını arzu ediyorum. Pardon çok şey mi istiyorum?
Ulusal ve uluslararası, dünyanın her tarafından hayranlıkla takip edilen / ses getiren markalaşmış denizcilik festivallerinin ülkemde de tertip edilmesini istiyorum.
Türkiye’de çıkan denizcilik konulu kitap ve dergilerin okyanuslar ötesinden Osaka’dan, Singapur’dan, Montreal’den, Buenos Aires’ten…ses vermesini istiyorum. İyi de Türkiye’de denizcilikle ilgili kitapları kitapevleri raflarına koymuyor, koydurmuyor, sanki görünmeyen bir denizcilik aleyhtarlığı var, zira başka türlüsünü düşünemiyorum.
Ankara duyarlı, ilgili, ancak yetmez. 8333 km. gibi uzun, tehditlerle ve geniş imkanlarla çevrili, 26 limanla Anadolu ve Trakya’yı denizden kucaklayan bir ülkeyiz. Her halükarda denizcilik bakanlığı kurulmalıdır.
İMEAK – DTO’nun (Deniz Ticaret Odası’nın) çalışkan ve birikimli Başkanı Tamer Kıran 2019 yılının ilk ODA toplantısında kürsüde bu konuya değinirken ; “.. Müsteşarlık döneminde çok daha aktif iş ürettiğimizi düşünüyorum. Çünkü muhatabımız oradaydı, ona gidiyorduk ve onun da başka bir işi yoktu. İşi gece gündüz denizcilikti. Şimdi 3 bakan yardımcımız var. Bunlardan Selim Dursun, denizcilikle ilgili bakan yardımcısı. Ama onun yanında başka görevleri de var. Dolayısıyla bir bölünme, iş yoğunluğu söz konusu. Sektörden de gelmemiş olması dolayısıyla ince eleyip sık dokumaya, anlamaya çalışıyor. Bu da birtakım işlerimizin hızını etkiliyor…” diyor sayın başkan. (Kaynak, İMEAK DTO, Deniz Ticaret Dergisi, Şubat 2019)
D&R, DENİZCİLERİ ÜZDÜ
Eğer Türkiye’de isem gazetelerin kitap eklerini takip eder, okurum, kitap fuarlarına giderim. Ancak mesele hiç de göründüğü gibi açık ve net değil. İlgi yetmiyor.
2019 yılbaşını takip eden günlerde “Güvertede “ adlı kitabım çıktı. Benden çok denizci, kaptan (süvari), baş mühendis ve diğer ömrünü okyanuslarda açık denizlerde geçirmiş dostları heyecanlandırdı. Beklediler ki ilk haftalarda Türkiye’de çok satanlar listesine girsin. Daha başta bir süvari dostum; “Siz hangi ülkede yaşıyorsunuz? Olmaz öyle şey, hayalperestler” dedi.
Bilindiği kadarıyla Türkiye’de bu işi 2 – 3 büyük şirket yürütüyor. Bunların başında da D&R geliyor. 67 ilde bir bilgiye göre 187, bir diğer bilgiye göre 300’ün üzerinde, ki 30’dan fazlası İstanbul’da çoğu AVM’lerin içinde tek elden, evet TEKEL olarak yürütüyor. Anadolu’da bulunduğu illerdeki kitapçı ve kırtasiyeler kapanıyor. Zira bunların yakınında bunlarla başa çıkıp, kitap defter satmaları mümkün değil.
Bu kitap satış tekeli D&R, diğer bazı yazarlara da yaptığı gibi “Güvertede”yi raflarına koymadı. 2,5 ay internet satış ekranında “Tükendi”, “ Geçici olarak temin edilemiyor “ yazısı ile sabote etti. Yayınevi; “Efendim bu bilgi yalan, istemiyorlar, kendilerine ulaşılamıyor” diye feryat etti. Doğru, zira ben de yetkili bir Allah’ın kuluna ulaşamadım. Zaten az basıldı, yayınevinin reklam gücü yok. Nasılsa lütfedip Nisan ayı başında internetten satışı açtılar.
D&R’ın ağababaları yayınevini küçük gördü veya yazarını beğenmedi. İllaki bankaya veya holdinge ait mi olmalıydı?Bu kötü gelişmeler başka yazarlar içinde yapılmıştı.
Ömrü, dünyanın açık denizlerinde geçmiş denizci dostlar üzüldüler. “Bu deniz kültürüne karşı bir sabotajdır, sansürdür, D&R ayıbıdır.” diyen dostlar haklı.
Yeryüzünün % 71’i sularla kaplı bir dünyada değil ama, Türkiye’de, Anadolu’ya kısmen hakim bir “Tekel utancı” var. Sonra da en çok satan kitaplar listesi yayınlıyorlar. Hadi gel de inan, inanabilirsen!
D&R gibi ticarethanelerin başına denizle hiç haşır neşir olmamış kişiler gelirse “Deniz Kültürü” nün bugün de yarın da olacağı budur.
Hatadan dönmek erdemdir. Yoksa yarınlarda pruva hep sisli, puslu, geceleri ışık saçan fenerin bile ışıklarının zor göründüğü ve bilinmezlerle dolu, şimdiki gibi bir sığlık olmaya devam edecek…
Not – Rusya’ya yaptığımız yaş sebze meyve ihracatında önemli bir yer tutan Gelencik (Gelendzhik ) Körfezi’nde – Gelincik Limanı’nın bakım sebebi ile kapatılması tıkanmaya sebep olacak, Antalya ve tüm Akdeniz Bölgesi’nin narenciye ihracatını kötü yönde etkileyecek. Alternatif ihracat limanları Tuapse ve Novorosisk de yeterli şartlara havi değil. Alternatif olarak Samsun – Rostov arasında yeni bir ro ro hattı açılması iyi olur. Zira Rostov, Don Nehri üzerinden Volgograd (Stalingrad) ile Volga nehrine ve tüm Rusya’ya daha iyi, hızlı ve karlı ulaşım sağlayacaktır. Samsun – Port Kavkaz / Port Temruk limanları ise sadece kısa vadede çözüm getirebilir.