Değerli arkadaşlar!
Unutulmamalıdır ki bu yazının sahibi ve Taş Medreseli arkadaşları
12 Eylül mahkemelerinde yargılanırken işkencenin her türlüsünü çektiler.
Ayrıca yine unutulmamalı ki;
Bu dik duruşumuzu idamla cezası varken ve idamla yargılanıyorken sergiledik.
Lütfen bu yazıyı ona göre okuyun ve Taş Medreselilere hiç ayırım yapmaksızın hepsine ayrı ayrı saygı duyun.
KARA EYLÜL
Oğuzhan Cengiz
“Bütün ülkücü şehitlerimizin ve Taş Medreseli arkadaşlarımızın aziz hatırasına ithaf edilmiştir.”
Şimdi tarih öncesi zamanlar gibi uzak hatıraları içimizde yaşar, gözlerimiz buğu, yüreğimize gam düşer, keder düşer Eylül denince. Biz Eylülün hüzünlerini, sararmış aşk zamanlarını unutmuş bir neslin çocuklarıyız. Biz, Eylül’ü öyle yaşamadık çünkü, Eylül denince hüzün değil, kara bulutlar basar bizi. Öyle kara bulutlar ki, anlatması zor, yaşaması zulüm olan zamanlardı o zamanlar.
Neydi bu çilelerin sebebi diye bir soran bile kalmadı bugünlerde, sormasın kimse, dert değil. Biz o günlerin aziz hatırasına asla ihanet etmedik, etmeyeceğiz ve yaşadığımız her gün, o günlerden izler taşıyacak yarınlara.
Kimse için değildi kavgamız, kimse adına değildi mücadelemiz. Memleketti yüreğimizde yanan ateş, memleketin yüküydü omuzlarımıza çöken. İnanmıştık, hem de yürekten ve inandığımız sevda için yaşadık. O sevda ne diye soran bile yok şimdiki zamanlarda. Kan ve barut günleriydi ülkemin, kardeşin kardeşe düşünmeden silah çektiği, kurşun sıktığı günlerdi. Kimseyi kınamıyorum bugünden bakınca, ama asla o dünlere dönmek istemem. Eğer dönersem, ben kendi adıma kaldığım yerden devam ederim, kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü o günlerde uğruna yaşadığımız ve öldüğümüz memleketti, Türkiye’ydi, son bağımsız Türk Devleti’ydi ve bu devleti sonsuza kadar yaşatmaya and içmiştik. Bugünlerden bakınca biz yerimizden adım oynamadık, belki o günlerde gaflet ve delalet, hatta ihanet içinde olanlar nerede durduklarının farkına vardılar.
Bizim yarınlar adına kimseye borcumuz yok, çünkü dünlerde ödedik borcumuzu, belki yarınlardan alacağımız var. Kara zindanlarda geçen gençlik yıllarımızı hiç hesaba vurmadık, hiç teraziye koymadık ama gençliğinin en taze baharını memleket adına kara zindanlarda geçirecek bir yiğit nesil gelmedi daha. Biz son nesildik, meydan meydan yaşadık kavgayı, var oluşu ve yok oluşa direnişi. Sonunda tarih bizi haklı çıkardı, dün bilmem kim adına bize silah sıkanlar, bugün düşüncemizin saflarında yer alıyorlar, doğru tektir ve aklın yolu birdir. Bazıları çok zamanlar önce görmüş, yaşamış, bazıları geç farkına varmış. Bundan övünç duyarız ve farkına varanlara sonsuz sevgiler deriz. Bu saf memleket safıdır, bu saf Türklüğün son kalesini yaşatma ve ebediyete götürme safıdır. Nerelerden nerelere geldik? Bu soruyu kendilerine sorması gerekenler sorsun, biz sormayız, çünkü biz hep aynı yerdeydik. “Bir fırtınaydı, yaşayanlar bilir.” deyip kenara çekilmek değil bizim işimiz, kimseden diyet ve bedel de istemiyoruz amma illa ki bilinsin istiyoruz yaşadığımız kara günlerin, neden ve nasıl yaşandığı. Bilinsin çünkü; o acılara katlanmak zor, kara zindanlarda boynu bükük yaşarken, kardeşin ölüm haberini yaşamak ölümden daha beter. Biz bu günlerden geliyoruz, kimseye borcumuz yok, kimseden de bedel istemiyoruz, istediğimiz bir şey var. O günlerin aziz hatıralarına ihanet edilmesin ve kim ki ihanet ederse bedelini bu dünyada öder. Buna yürekten inanıyorum ben. Bunca canlar memleket için kırıldı, ak alınlar kara toprakları sadece memleket için öptü.
Ve şimdi yine Eylül…
Hatıralarımız uçuşuyor kaldırımlarda, sokaklarda. O hatıraları yaşayan nesiller, kendi başlarına bir köşede yok olup gitmediler ve gitmeyecekler. Ömrü biten helalliğini alıp gidecek tabii ki ama onların efsanesi dilden dile söylenecek. Onlar başka zamanlardan gelmişlerdi, sanki ak yeleli güzel atlarla güzel zamanlardan gelip, yine güzel atlarla güzel zamanlara gitmişlerdi. Arayan bulmazdı onları ama hepsi bizimleydi, hepsi beraberdi hayatımızda. Kolay değil hatıraları aralayıp zamana dönmek ve o günlere bugünlerden bakabilmek. Ben bakıyorum. Bakmak zorundayım, üç çocuğum var, onlar yarın, ben bugünüm, yaşadıklarımız ise dündü. Yarına doğru yürümek insanoğlunun ve bütün yaratılmışların içindeki en kuvvetli duygudur. Dünü anlatmaktan derdim, yarınlara ışık tutmaktır. Yarınlar bu memlekete ve bize, hepimize lâzım. Dünü bilen, düne saygı duyanlar yarınlarını mutlu yaşarlar. Bir daha “Kara Eylül”ler yaşanmasın, dileğim bu ama yaşayanlara ve “Kara Eylül” öncesinde memleket için toprağa düşenlere saygıda kusur edilmesin. Çünkü onlar asla kendi şahsi ihtirasları için değil memleket adına, vatan toprağı için şehit oldular. Bugünlere kalan hatıraları, kara zindanlar ve yağlı urganlar, idam günleri, toprağı öptükleri yıl dönümleri olmamalı, onlar idealleri için yaşadılar ve gerektiği yerde öldüler. Onların ideallerine ben sonuna kadar bağlıyım, hayatta başka bir gayem de yok. Tabii ki, “Yıkılası hanede evlad-ı iyal var” ama yemin olsun ki, o günlerin hatırasına saygı duymayanlara karşı hiçbir şeyi düşünmem. Vatan toprağına ihanet edene karşı hiçbir şey düşünmem, her karış toprağında şehit kanı olan, bedeli sadece kan olan bu topraklar için önce kendi kanımdan, sonra başka kanlardan çok kolay geçerim. Ve kimse unutmasın Türkiye’de hala böyle bir nesil yaşıyor. Kim nasıl anlarsa anlasın, meydan okumaysa meydan okuma, bu memleket üzerine kimse pazarlık ve hesap yapmasın. Pazarlık yapanın hevesi kursağında, hesap yapanın kalemi elinde kalır.
İşte bence “Kara Eylül”ün özeti. Katılırsınız ya da katılmazsınız ama ben yüreğimdekini döktüm. Yüreğimde ömrümün sonuna kadar acısı sönmeyecek ateşi dile getirdim. Bir şey daha, günlük uğraşlar ve günlük magazinlerin peşinde koşanlara sözüm yok, onlar baş, başkan olsunlar, ben ülkülerim, ideallerim ve Başbuğumun çerçevesini çizdiği fikirler için bir değil bin kara Eylül olsa yine yaşarım. Kara Eylülleri yaşatanlara hiçbir sözüm yok, çünkü onlar adına tarih hüküm verdi, tarihte dipnot bile değiller…