Ali BADEMCİ
Bugün zifafta “Çarşaf” geleneği tamamen terkedilmiştir; hatta “Kanlı Bez” deyimi tahkir edici görülmüştür. Halbuki “Âile” gibi bir sağlam müessesesinin teşekkülünde bu iş çok önemlidir ve bugün tereddütlerden ötürü boşanmalar artmış ve doğan çocuklar anaların kucağına terk edilmiştir. Elbette kızın başından bir şey geçmiş olabilir; bu hususun önceden bilinmesinde ne gibi bir mahsur vardır? Sonra ortaya çıkıp aileyi dağılacağına ve iki ailenin arası açılacağına bilinene göre hareket edilmesinin hiçbir kötü yanı yoktur. Dolayısıyla müessese ortadan kalkınca hile ve aldatmacalar başlamaktır, ki çürük âilelerin yegane sebebi budur. Bu düşünceleri tartışarak, çirkin kabul etmek elbette yanlıştır. Çünkü hiçbir dilde olamayan “Gönül” mefhumunu parçalamak mümkün değildir. Akademisyen arkadaşların yerinde olsam bu sosyolojik müesseseyi tarihi ve geleneksel boyutları ile adam akıllı bir tez konusu yaparım
Genel olarak Türkler’de dinî geleneklerin bir kısmı örtülü kalmıştır; bu sebeble ne İslâm öncesi ne de sonrasında bunları bulup çıkarmaya çok gayret etmemişizdir. Thomsen “Türk” ve “Tanrı” kelimelerinin müteaddit zikrinden hareket ederek Türk Yazıtları’nı çözebilmiştir. Sanırım “Tanrı” kelimesi 160 satırlık Yazıtlar’da 112 defa zikredilmektedir. Tabiî ki “Türk” adı da öyledir. Oğuzlar gibi Türk kavimlerinin Türk deyimi önünde veya yanında zikri ise bu deyimde kültürel ve ağır bir mânâ yükü bulunduğunu açıkça ifâde etmektedir. Elbette Göktürkler de bir imparatorluktu; mutlaka kurucu unsur belliydi, fakat bir kabileler konfederasyonuydu. Bu konfederasyonu oluşturanlara da “Akraba Ulular” deniyordu; işte Moğollar böyledir. Tarih bize şunu gösteriyor ki sadece kendi ırkını esas alan bir Türk organizasyonu yoktur. Göktürkler’in sırlarını ancak “Mongolistler”in çalışmaları ile tanıyabiliyoruz. Cengiz’den sonra dağılan, kendini kaybeden ve “Budizm”e heves eden Moğollar’ın şimdiki acı durumu gözler önündedir.
Bugün eski Türk inançları ile ilgili düzgün bir çalışma bulamazsınız; gençlerin çok telâffuz ettiği “Şamanizm” mefhûmunun içi doldurulamamıştır. Türk Şamanizmi Dünya Şamanizmi’nden çok farklı özellikler taşımaktadır; fakat maalesef bu sahada dolgun araştırma bulunmuyor; Şamanizm’i ancak Rus ve Sovyet çalışmaları ile tanıyabiliyoruz. Onlarda bütün çalışmalarını askeri ve siyasi amaçlarla yaptırmışlardır. 2000’i aşkın bu çalışmalarında bizlerin adını bile bilmediğimiz Türk kavimleri üzerine “Tez” çalışması yapılmıştır. Kendisi Türk asıllı olan Katanov Türkiye’de tanınmıyor; eserlerini bilen yok; halbuki İstanbul Üniversitesi’nde zamanında ihale ile satın alınmış kitap ve çalışmaları raflarda durmaktadır. Akademiler yarım yamalak siyaset yapacağına bunları elden geçirmelidir.
Giriş belki uzun oldu ama İslâmlaşarak batılılaşan Oğuzlar’ın İran, Anadolu ve Ortadoğu’ya taşıdığı gelenek ve inançları mutlaka ortaya çıkarmalıyız. İki gün bazı Oğuz tabirlerinden bahsettim, bugün bu üçüncü yazı ile bunları biraz daha açalım. Bir örnek olmak üzere Oğuzlar’ın evlenme törenleri tamamen eski yurtlarında olduğu gibi e tamamen dini törenlerden ibarettir. İslâmiyet’ten önce de benzer şekilde törenleri biliyoruz. Elbette bu törenler birkaç gün önceden “Toylar” ile başlardı. Bunlar zifaf öncesi eğlenceler şeklindeydi. Kültür özellikleri ortaya konulur fakat “Kamlar”ın çok iştiraki olmazdı. Ama “Zifaf” gecesi din adamları mutad kıyafetleri, davulları ve gelenek üzre kıyafetleri ile bu törenleri idare ederlerdi. Cemaat “Kam”ın söylediklerini tekrar eder ve ibadet makamından erkek evine doğru elinde meşalelerle, fakat dinî musiki eşliğinde gidilirdi. Benzer şekillerinde Oğuzlar’da hâlâ bu âdetler devam etmektedir, eski gelenekler tam bir İslâmi versiyona dönüştürülmüştür.
Zifaf gecesi törenleri yatsı namazından sonra camii çıkışında başlar; namaz kılmayanlar da bu mekânda topluluğa mutlaka iştirak ederdi. Fakat damat adayı mutlaka ibadetini yapmıştır. Düğün evine gidilirken yollarda ilâhiler okunur ve sık sık tekbir getirilir. Bu tam bir dini törendir ve eve varıldığında meşguliyet eğlence ve davula dönüşürken “İmam” efendi nikâh kıyar ve gelinin “Mihr i- Hakları”nı kayıt altında alır. Bundan sonra artık gelin damada helâldir ve hâtunu haline gelmiştir. Zifaf gecesi gelin âilesinden mutlaka yakın akraba bir kadın damat evinde kalır; çünkü sabah “Çarşaf” geleneği vardır. Bu müessesenin izahı elbette ve ayrıca bir sosyoloji konusudur. Çarşaf o güne kadar bu “Hatun”a erkek elinin değmediğinin ispatıdır. Böyle bir sonuç alınmışsa ertesi gün kuşluk vakti davul bu işi ilân edercesine gür bir sesle etrafı inletmeye başlar.
Bugün zifafta “Çarşaf” geleneği tamamen terkedilmiştir; hatta “Kanlı Bez” deyimi tahkir edici görülmüştür. Halbuki “Âile” gibi bir sağlam müessesenin teşekkülünde bu iş çok önemlidir ve bugün tereddütlerden ötürü boşanmalar artmış ve doğan çocuklar anaların kucağına terk edilmiştir. Elbette kızın başından bir şey geçmiş olabilir; bu hususun önceden bilinmesinde ne gibi bir mahsur vardır? Sonra ortaya çıkıp aileyi dağılacağına ve iki ailenin arası açılacağına bilinene göre hareket edilmesinin hiçbir kötü yanı yoktur. Dolayısıyla müessese ortadan kalkınca hile ve aldatmacalar başlamaktır, ki çürük âilelerin yegane sebebi budur. Bu düşünleri tartışarak, çirkin kabul etmek elbette yanlıştır. Çünkü hiçbir dilde olamayan “Gönül” mefhumunu parçalamak mümkün değildir. Akademisyen arkadaşların yerinde olsam bu sosyolojik müesseseyi tarihi ve geleneksel boyutları ile adam akıllı bir tez konusu yaparım.
Muhabbetle.