Üçler Yediler Kırklar ve Lordlar!..
Şükrü Alnıaçık
Hükümete yakın Ciner grubunun gazetelerinden birini okuyorum. İlk gözüme çarpan, Londra Finans Merkezi Başkanı Lord Mayor Alderman Roger Gifford‘un bu gazete için özel olarak kaleme aldığı “İngiltere ve TürkiyeBüyük Bir Geleceği Paylaşıyor” başlıklı makalesi. Alderman, yakında Türkiye’ye gelecek ve İstanbul’un Finans Merkezi olması konusuna müdahil olacak. Belli ki yandaş medyatik bir rezervasyonla İngiltere adına halkla ilişkiler çalışması yapıyor.
“Gazete bu işin neresinde” diye bakıyorum. Gazetenin bu işin “Cin”er‘inde olduğu hemen anlaşılıyor. Yazı gayet düzgün ve dokunaklı hazırlanmış. Adamın Fransız kapitülasyonlarından, Sokullu Mehmet Paşa’dan, Balta Limanı Ticaret sözleşmesinden… Her şeyden haberi var. Belli ki; 1 İngiliz Sterlininin 23 kuruşa denk olduğu dönemleri bile biliyor. Yaşına başına bakılıra, Kurtuluş Savaşındaki tek ciddi muhatabımızın İngiltere olduğunu ve “Sevr Antlaşmasını imzalatmak için Yunan ordusunu İzmir’e çıkardığını” da bilmesi gerekiyor.
“İstanbul’un nasıl bir finans merkezi olacağı” sorusuna cevap ararken yararlanabileceğimiz örnekler var. Bunlardan birincisi Uzak doğudaki en ilginç İngiliz kolonisi olan Hong Kong… İngiltere, halkı Çinli olan bu ada ülkesini 99 yıllığına Çin’den kiralamış ve hatırlanacağı üzere 1989’da törenle teslim etmişti. Halkının % 24’ü Pakistanlı, % 20’si Hintli, geri kalan bir % 20’lik dilimi de Bengalli, Seylanlı ve Filipinli hizmetçilerden oluşan Birleşik Arap Emirliklerinin en irilerinden olan Dubai’nin yükselişi ise bundan sonra başlıyor.
Yüzyılın başlarında Şile’den küçük bir balıkçı kasabası olan Dubai’den İstanbul’a örnek olmaz ama idari yapının ve siyasi işleyişin neler getirip, neler götürdüğüne bakınca Lord Mayor’un “ortak gelecek” dediği meseleyi daha iyi anlıyoruz.
1990’larda “yıldızı parlayan” Dubai, Atlantik kapitalizminin bölgedeki “ticaret üssü” olarak görev yapıyor. Gümrüksüz ticaret yapılan büyük alışveriş alanları ile Dubai, dünyanın Çarşamba Pazarı’na benziyor. Bölgede petrol üreten ve ABD’nin düşmanlarının eline geçmesi halinde batı için tehdit oluşturan diğer ülkelerden bir fazlası, Dubai’ye dokunan ABD’ye ve İngiltere’ye dokunmuş gibi oluyor. 7 yıldızlı otellerde, finans kapitalin ayaklarını yıkatarak Ümmet-i Muhammed’e istihdam sağlayan Emir Maktum, Allah’a kulluk edeceğine, Allahsızlara köle olunca işte böyle dünyalar onun oluyor.
Bu iki örneğe bakınca aklımıza ilginç sorular geliyor. İstanbul, eski Hong Kong gibi, Dubai’den de ileri bir finans merkezi olduğunda yatırımcılara iç işlerimize ve dışişlerimize müdahale hakkı doğmayacak mıdır?
Gümrüksüz alışveriş yapıldığı için turist sayısı, yerli sayısıyla yarışacak olan İstanbul, bir süre sonra Türkiye’nin geri kalanından farklı bir mevzuatla yönetilmek durumuna düşmeyecek midir? Ticari gümrüksüzlük, tarafsızlık, özerklik ve siyasi karaktersizlik demek değil midir? “Fethin İstanbul‘u” nasıl muhafaza edilecektir?
Bizans döneminde de İstanbul, o zamanın tüccarları olan Venedikli, Cenevizli İspanyol ve Portekizlilerin izinsiz girip çıkabildikleri bir serbest pazardı. Eğer İngiltere’yi biraz tanıyorsak, 15 Milyon nüfuslu ve Osmanlı kültür mirasıyla tezyin edilmiş bir İstanbul’u Türklerden geri alabilmenin tek yolunun ticaret ve finans olduğunu görerek yola çıkmış olmalıdır.
Hong Kong’un zaten sömürge olması ve Dubai’nin de eski İngiliz sömürgelerinden gelen, İngilizce bilen insanlarla sermayenin hizmetine hazırlanmış olması, aklımıza daha kötü şeyler getiriyor:
1- Amaç, muhtemelen, İstanbul’u siyasi ve hukuki açıdan fetihten önceki statüsüne döndürmek; yani nihayet “Türklerden geri almak“tır.
2- Finans’ın iki kalbinden biri New york, diğeri de Londra’dır. İstanbul finans merkezi, Türkiye’yle bu kentlerin sahipleri arasında bir göbek bağı olacak, Türkiye’nin, cebinde bu kadar yabancı parası varken “bağımsız hareket etmesi” imkânsız hale gelecektir.
3- Merkez açıldıktan sonra İstanbul’da Dubai’deki gibi “sömürge İngilizcesi” bilen, yani ABD’nin ve İngiltere’nin gücü karşısında şapka çıkarmış, sömürge karakterli insanlar aranıp bulunacaktır.
4- 150 yıllık Amerikalı Robert Kolejlilerin yönetimi altında çalışacak bu insanların en iyi bulunacağı yerler ise dünya çapınca “İngilizce üzeri az Türkçe” eğitim veren “Gülen Okulları” öğrencileri olacaktır. Son yıllarda bu zıt ekollerin, “cemresiz bahar akşamlarında” koyun koyuna yatmasının “esbab-ı mucibesi” de böylece ortaya çıkmış olmaktadır.
5- Bugünkü Lord Mayor’un seleflerinden olan Dr. Harvey Marshall“ın bundan 6 yıl önce Gülen okullarını gezerek olumlu izlenimlerini bir konferansla “Lordlar kamarası“na aktarmasının sebebi de şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.
Buralara nereden mi geldik?” Fehmä Koru”nun 2007’de, kendi ifadesiyle “ben de oradaydım” diyebilmek için Lordlar Kamarasından aldığı anı bardağındaki parmak izinden… (*)
“İla’y-ı Kelimetullah!..” doğrudur; biz de biliyoruz… Tamam da…
“Üçler, Yediler ve Kırklar“la mı yoksa “Lordlar, Baronlar ve Kontlar“la mı?
İşte bütün mesele bu!..
(*): http://yenisafak.com.tr/yazarlar/TahaKivanc/lordlar-kamarasindan/7556