KÜLTÜR-MİLLİ KÜLTÜR
VE
KÜLTÜRSÜZLEŞME
Safter TANIK
Kültür sözcüğü, Latince kökenli bir sözcük olan Cultura’dan geliyor. Bu “inşa etmek-işlemek-süslemek-bakmak” anlamındaki Colere’den türetilmiş. Romalılar “mera işlemesine” için “Agri Cultura” sözcüğünü kullanmış.
Bu sözcük, İngilizceye geçerken medeniyet, Fransızcaya geçerken de irfan anlamını kazanmış.
Türkçenin batı dilleri etkisine girmesinden önce; bunun için, “tarla sürmek” anlamını taşıyan Arapça kökenli hars sözcüğü kullanılmış. Bir ara bunun yerine ekin sözcüğü kullanılmış ise de bu sözcük genel anlamda kabul görmemiş.
Genel Tanımı
Kültür; bir toplumun tarihi süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerinin bütünüdür. Bunu; “bir insan topluluğunun, yüzyıllarca devam eden ortak yaşayışından doğan maddî ve manevî değerlerinin, birikimlerinin ve davranış biçimlerinin bütünüdür” diye de tanımlayabiliriz. Bunun dışında 164 çeşit tanımı var. Bu kadar farklı tanımının olması ise doğuşu- kazanılması-özellikleri-işlevi ve unsurları ile ilgilidir.
Kültür Sadece İnsan Topluluğuna Has Bir Özelliktir
Kültür; sadece insan topluluğunda var olan bir özelliktir. Bunun için de insan topluluğu dışında toplu yaşayan hiçbir canlı türünün kültürü yoktur.
Arı ve karınca gibi böcek türleri, toplu halde yaşarlar, ama kültürü oluşturamazlar. Arının düzgün altıgen biçimindeki kovan hücresinin boyutlarının hiç değişmemesi kültür ile değil, bir programlama ile ilgilidir.
Maymunlar yavrularına bazı becerileri öğretir; ama bir dil ve kültürden yoksun oldukları için bu becerileri oldukça sınırlıdır.
Evcil bazı hayvanlarla (atlar, köpekler gibi), kuyruksuz maymunlar oldukça karmaşık bazı becerileri öğrenebilir; ama bunları kendi yavrularına aktaramazlar.
Bireysel Değil Toplumsaldır
Kültür; bir insan topluluğunun bulunduğu yerde oluşur, bunun için de toplumun dışında, ondan bağımsız bir kültürden söz edilemez.
Tarihi Süreç İçinde Oluşur
Hangi toplum olursa olsun, kültür denen karmaşık bütün ve onu oluşturan unsurlar (dil, yazı, din, bilim, giyim-kuşam, sanat, yerleşme şekli vb.) bir anda değil, uzun bir zaman dilimi içinde oluşur.
Kültür; zaman içinde değişir, her toplumdaki kültürel değişim hızı da birbirinden farklıdır.
Sosyalleşme Süreci İle Kazanılır
Kültürün doğuşu insanın yaratılışı ile başlar.
Toplu yaşamdan doğan fertler arası ilişkiler, zamanla bir toplumun sosyal yapısına yön veren ve o topluma kişilik kazandıran değerlerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu ortak değerler, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar, komünden aşirete, aşiretten millete geçişini sağlar.
Bireyler, kültürü sosyalleşme süreci ile kazanırlar.
Sosyalleşme (Toplumsallaşma) ya da sosyalizasyon: bireyin en yakın çevresi olan aileden başlayarak akraba-arkadaş-sokak-okul-askerlik ocağı- iş çevresine kadar uzanan bir çevrede öğrendiği ve ömür boyu süren öğrenme ve uyma sürecidir.
Birey, sosyalleşme süreci ile içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olur. Olayları algılayış tarzından giyim-kuşam tarzına, düşünüş tarzından davranış biçimine kadar her konuda içinde bulunduğu toplumun kültüründen etkilenir.
Sosyalleşme, aynı toplumdaki insanların benzer olmasını sağlasa da kişilik farklığından doğan tutum ve davranışları değiştiremez.
İnsanlar hem kültürü oluştururlar, hem de kültürden etkilenirler.
Kültür Bir Toplumun Varlığının Kanıtıdır
Kültür; birey davranışlarını yönlendirerek toplumsal düzeni sağlar, toplumsal dayanışma ve birlik duygusunu öne çıkarır, toplumsal kişiliği doğurur, topluma kimlik kazandırır, toplumu diğer toplumlardan farklı kılar.
Unsurları
Kültürün maddi ve manevi olmak üzere iki unsuru vardır.
Maddi Unsurları
Mimari ve güzel sanatlar ile edebi eserler, her türlü araç-gereç, yemek çeşitleri, giyim-kuşamdan tutun insanın saç sakal tıraşına kadar vb. şeyler, kültürün maddi unsuru ile ilgilidir.
Manevi Unsurları
Dil, din, tarih, ahlak, hukuk, felsefe, edebiyat, sanat, eğitim, gelenek-görenek v.b. şeyler ise kültürün manevi unsurunu oluşturur.
Maddi ve Manevi Unsurlar Arasındaki İlişki
Kültürün maddi ve manevi unsurları arasında sıkı bir ilişki vardır. Birinde meydana gelen bir değişim, diğerini de etkiler.
Kültür ve Doğal Çevre
Kültür ile toplumun doğal çevresi arasında da yakın bir ilişki vardır.
Örneğin; aynı kültür çevresinde olmasına rağmen, dağlık bölgelerde yaşayan insanların giyim-kuşam, yemek, konuşma, tutum ve davranış şekli verimli ovalarda yaşayan insanlara göre bir farklılık arz eder.
Kültürel Zenginlik
Kültürel zenginlik, bir toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerlerin çokluğu ve çeşitliliği ile ilgilidir. Bu kapalı toplumdan açık topluma, ilkel toplumdan aşirete, aşiretten feodal topluma, feodal toplumdan modern topluma geçiş ve gelişmişlik düzeyi ile orantılı olarak bir artış ve değişiklik gösterir.
Kültürel Zenginlik ve Medeniyet
Kültür, bir toplumun malı olmasına karşılık medeniyet toplumların ortak malıdır. Her toplum kültürel zenginliği ile orantılı olarak medeniyete katkı sağlar ve bundan pay alır.
Toplumlararası ilişkiler, kültür ve medeniyetin gelişmesini sağlar. Bunun için dışa kapalı toplumların kültür ve medeniyeti, açık olanlara oranla cılız kalmıştır.
Yerleşik toplumlar, kültür ve medeniyetin üreticisi, göçebe toplumlar ise bunun nakilcisidir.
Kültürlü Olmak
Kültürlü olmak; bilgili, görgülü, incelikli olmayı ifade eder. “ Kültürlü insan, kültürsüz adam, kültürlü aile, kültürsüz çevre vb” sözler, bu anlamda kullanılan sözlerdir.
Kültürlü Olmak, Aydın Olmak Değildir
Bir insanın kültürlü olması, aydın olması anlamını taşımaz.
Aydın olmak; sadece bilgili, erdemli olmak ile ilgili değildir. Bunun aynı zamanda cesur, sorgulayan, araştıran, çözüm getiren bir özelliğe de sahip olması gerekir.
Herkes Aydın Olamaz
Çevremizde birçok iyi eğitim almış, ancak sorgulamadan-araştırmadan-analiz yapmadan ve haksızlık ile adaletsizliğe karşı çıkma cesaretinden yoksun kişilere rastlıyoruz. Bunun için aydın olmak; sonradan kazanılsa da bir yaratılış-kişilik ve cesaret ile ilgilidir. Bu da doğuştan kazanılır.
Milli Kültür
Milli kültür; bir toplumu millet hâline getiren ve milletten millete farklılık arz eden değerlerbütünüdür. Genel kültür ile millî kültür arasındaki fark da bu ayrılığa dayanır.
Bir millette farklı bir takım değerlerin olması değil, herkesin benimsediği “milli şuur” dediğimiz ortak bir ruhun olması önemlidir. Bu nedenle de milli kültürü “ bir milleti öteki milletlerden ayıran yaşayış tarzı, o millete özgü, duygu ve düşünce birliğinin oluşturduğu ortak ruhtur” şeklinde de tanımlayabiliriz.
Milli Kültür “Milli Kültür Çevresinin” Bir Ürünüdür
Aynı dili konuşan, aynı inanç-gelenek ve görenekleri paylaşan, sahip olduğu tarihi ve kültürel mirası koruma ve geliştirme şuuruna erişmiş, düşünce ve yaşam tarzı birbiri ile çelişmeyen bireylerin oluşturduğu kültür çevresine milli kültür çevresi, bunun meydana getirdiği topluma da millet denir.
Milli kültür, milli kültür çevresinin bir ürünüdür. İlgili olduğu topluma kendine özgü kişilik kazandırır, onu diğer toplumlardan farklı kılar. En belirgin özelliği ise dil-düşünce ve hayat tarzı bakımından toplum bireyleri arasında ayniyet ve uyumu sağlamasıdır.
Milli Kültürün Kaynağı Millettir
Millet düzeyine erişmiş toplumlarda; bireylerin ortak dili, inancı, gelenekleri, duyguları, müzikleri, folklörleri, sanatları, töreleri, tarihi bağları, birlikte yaşama azim ve kararlılığı, üretimden-tüketime iktisadi bağ ve bağımlılıkları, sosyal davranışları, düşünce ve hayat tarzı, ahlak anlayışı, bilgi ve teknoloji üretme çabaları, ümitleri, beklentileri ve idealleri vardır. İşte bunlar, aynı zamanda milli kültürün de unsurlarını oluşturur.
Milli Kültür Üst ve Hâkim Kültürdür
Hâkim kültür; alt kültürlerin bulunduğu bir toplumda, üst kültürün baskın olmasıdır. Diğer bir ifade ile üst kültürün, alt kültürlere değerlerini kabul ettirebilecek bir durumda olmasıdır.
Milli kültürün hâkim kültür olması yanında yaratıcı ve yapıcı bir özelliği de vardır. Bunun için milletlere kendine has bir kişilik kazandırır, milletleri birbirinden ayıran somut sonuçlar doğurur. Aynı zamanda medeniyetin kaynağı da olup, katkıları ile medeniyetin gelişmesini sağlar.
Milli Kültür Zaman İçinde Bir Değişim ve Gelişim Gösterir
Milli kültür, uzun bir zaman dilimi sonucu oluşur ve kazanılır. İktisadi-sosyal-siyasal nedenlerle değişime uğrayarak gelişim gösterir, ancak özünü kaybetmemeye gayret gösterir.
Türk Kültürü Türklerin Binlerce Yıllık Kültürel Birikimine Dayanır
Türk kavimlerinin anavatanı olan Orta Asya, coğrafi açıdan Türk kültürünün ana kaynağıdır.
Hun, Göktürk ve Uygur Türk devletlerinin meydana getirdiği kültür, Orta Asya Türk Kültür ve Medeniyetinin ana temelini oluşturmuş.
Göktürkler döneminden kalan Orhun Kitabeleri, o dönemin kültürünü yansıtan birer kültür hazinesidir. Bu dönemin kültür ve medeniyeti ise “Bozkır Medeniyeti” veya “Atlı Göçebe Kültürü” şeklinde isimlendiriliyor.
Orta Asya Türklerinin İslamiyet’e girişleri ile birlikte Türk Kültürü, evrensel bir boyut ve yeni bir çehre kazanmış.
Türk-İslam Kültür ve Medeniyeti, Karahanlı ve Gazneli Türk Devletleri ile İtil-Ural Türk Devleti döneminde bir geçiş dönemi yaşamış. Selçuklu ve Osmanlı dönemi ise bu kültür ve medeniyetin en üst düzeye çıktığı dönem olmuş.
Her ne kadar Türk-İslam Kültür ve Medeniyeti, diğer kültür ve medeniyetlerden etkilenmiş ise de onları tesir sahasına almış, Türklüğün kendine has özelliğini korumuş.
Milli Kültür Kültürel İlişkiye Açık Kültürel Emperyalizme Kapalıdır
Milli kültür; diğer milli kültürleri kabul eder, onlarla ilişki kurar, bundan olumlu sonuçlar almaya çalışır. Ancak; kültürel gelişmeyi engelleyecek yozlaşmaya ve kültürel emperyalizme karşı bir direnç sergiler. Bu nedenle de milli kültür yok edilemez, ancak zayıflatılır ya da çözümlenir.
Milli Kültür Aynı Zamanda Maddi Gelişmenin de İtici Gücüdür
Milli kültür, sadece mimari-güzel sanatlar ve edebiyat alanındaki gelişmenin değil, aynı zamanda iktisadi-sosyal-siyasi hayattaki gelişmenin de itici gücüdür.
Milli Kültür Bir Milletin Varlık Göstergesidir
Bir ülkede; milli kültür olmadan millet, millet olmadan da devlet olmaz.
Dünya tarihine baktığımızda, milli kültüre sahip olmanın önemi daha da iyi anlaşılır. Öyle ki milli kültüre sahip milletlerin, her türlü zorluğa karşı varlıklarını koruduğu görülüyor. İkinci Dünya Savaşı”nda enkaza dönüşen Almanya ve Japonya’nın kısa sürede önemli birer güç haline gelmesinin önemli bir nedeni de budur.
Milli Kültür Millet ve Devlet İlişkisi
Milli kültür ile millet ve devlet arasında sıkı bir ilişki vardır. Milli kültür olmadan millet, millet olmadan da devlet olmaz.
Milli mimarinin, milli güzel sanatların, milli edebiyatın olmadığı, estetik ve zarafetten yoksun abuk sabuk bir giyim-kuşam tarzının sergilendiği, ortak his-heyecan-tutum ve davranışın kaybolduğu bir toplumda milli kültür, büyük ölçüde erozyona Whereas marijuana cocaine detox kits is the cleaning of your body from harmful toxins that got into the body of a person because of marijuana abuse. uğramıştır.
Milli kültürü oluşturan maddi ve manevi değerleri korumak ve kollamak, gelecek nesillere aktarmak, ülke içi ve dışında yayılımını sağlamak, maddi kültür unsurlarındaki değişime paralel manevi kültür değerleri ortaya koymak devletin en başta gelen görevlerinden biridir.
Bunun için de milli kültür hedef ve stratejisi olmayan bir devlet, önce milleti daha sonra da varlığını kaybeder.
Milli Eğitim ve Öğretim Olmadan Milli Kültür Korunamaz, Geliştirilemez
Eğitim ve öğretim aileden başlar, akraba, arkadaş, okul, sokak, askerlik ocağı, iş çevresi ile yaşam boyu devam eder. Ancak bunun odak noktası okuldur.
Eğitim ve öğretim kurumları; milli kültürün maddi ve manevi değerlerinin öğretildiği ve geliştirildiği kurumlardır. Bunlar bu işlevini yitirmiş ise toplum kültürel emperyalizme-kültürel gecikmeye-kültürel şoklara—yozlaşmaya ve kültürsüzleşmeye açık bir hale gelmiştir.
Böyle bir millet bütünlüğünü ve varlığını sürdüremez, bundan oluşan devlet de, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun parçalanmaya mahkûmdur.
Milli Kültür-Görsel Medya ve Kültürel Emperyalizm
Günümüzde toplumun kültürel hayatında görsel medyanın oldukça öne çıktığını görüyoruz. Bireylerin film-dizi film karakterlerini taklit etmesi, lüks yaşam tarzına özlem duyması, giyim-kuşam-tutum ve davranışlarını değiştirmesi bunu gösteriyor.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde görsel medya, halkın eğitim ve öğrenim boşluğunu doldurabilir, milli kültüre de hizmet edebilir. Görsel medyanın bu amaca hizmet edebilmesi ise ancak bununla ilgili bir hedef ve stratejisi ile kadro ve imkânlarının olması gereklidir.
Oysaki görsel medyanın birçoğunun, böyle bir hedef ve stratejisi olmadığı gibi, bu amacı taşıyanların ise düşünce adamları ile teknik kadro ve imkânlardan mahrum olduğu anlaşılıyor.
Hal böyle olunca görsel medyanın birçoğunun, işin kolayına kaçarak film-dizi film ve eğlence-yarışma programları ile toplum değerlerini altüst ettiğini, bireylerin tüketim ve lüks yaşama özlem duymasına, uyumsuz-duyarsız tutum ve davranışlar sergilemesine yol açtığını görüyoruz. Bu kültürel emperyalizme hizmet, yozlaşmaya ve kültürsüzleşmeye neden olmaktan başka bir şey değildir.
Milli Kültür ve İnternet
Bilgisayar ve internet çağımızın en büyük icadı, onun sayesinde hem bilgi denilen dipsiz kuyuya bir anda ulaşmamız, hem de dünya ile iletişim kurmamız mümkün.
İnternet kullanıcısının çokluğu dikkate alındığında; kadro ve teknik açıdan iyi donanımlı sitelerin, kültürel emperyalizme-kültürel gecikmeye-yozlaşmaya ve kültürsüzleşmeye karşı milli kültürü koruyan ve-geliştiren bir hizmet vereceğini düşünüyorum. Böyle bir girişimin başarısı ise ilgi duyanların buna sahip çıkmasına bağlıdır.
Milli Kültür-Yozlaşma ve Toplumsal Duyarsızlık
Milli kültürle ilgili maddi ve manevi değerleri korumak, nesilden nesille aktarmak sadece devletin değil, aynı zamanda bireylere de düşen bir görevdir.
Milli mimari-sanat ve edebi eserlere sahip çıkılıp geliştirilmediği, paranın put haline geldiği, görgü kurallarının dikkate alınmadığı, dini bayramların tatile dönüştüğü, milli bayramların hafife alındığı, yabancı kültürlere ait değerlerin öne çıktığı, işyeri isimlerinin yabancı kelimelerden seçildiği bir ülkede toplumsal yozlaşma vardır.
Milli kültüre sahip çıkmama yozlaşmayı, yozlaşma da ilkesizliği-samimiyetsizliği-sorumsuzluğu ve duyarsızlığı doğurur. Halkımızın ülke ve toplumsal konularda artan duyarsızlığı, milli kültürdeki bu erozyon ile ilgilidir.
Mili Kültür-İç Göç ve Kültürsüzleşme
Bizim gibi kısa bir zaman dilimi içinde kırsal kesimden kentsel kesime hızlı bir göçü yaşayan ülkelerde, aileler yerleştikleri metropollerin varoşlarında öyle veya böyle kültür taşıyıcısı ve aktarımı fonksiyonunu kaybetti. Bu da kent-kırsal, alt-üst kültür arasında bocalayan bir kesim ile milli kültüre zarar veren “varoş kültürü” dediğimiz yoz bir kültür ile kültürsüzlüğü doğurdu.
Milli Kültür-Dış Göç ve Kültürel Şok
Bizde dış göç, daha ziyade 1960-1973 döneminde, Batı Avrupa ülkelerine gönderdiğimiz işçi aileleri ile olmuş.
Gittikleri ülkenin kültürü hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayan bu kişiler, kültürel bir şok yaşamışlar, uyumda da epey zorluk çekmişler.
Bunların büyük bir kısmı, Türk kültürünün yayılmasına katkı sağlayacağı yerde, devletimizin ilgisizliği nedeniyle iki arada bir derede kalarak bir iki kuşak sonra kültürsüzleşerek yozlaşmanın ve kültürel asimilasyonun kurbanı olmuşlar.
Milli Kültür Politikalarımız
Osmanlı yönetici ve aydınları, devletin gerileme ve çöküş döneminde, Batılı devletlerin maddi kültür üstünlükleri karşısında ne yapacaklarını şaşırarak büyük bir boşluğun içine düşmüşler, çare olarak da çağdaşlaşmayı batılılaşmada aramışlar.
Cumhuriyetin ilk döneminde; milli kültürü dil-tarih temeline dayalı olarak inşa etmek, geliştirmek, milletin geneline hâkim kılmak, kültürel emperyalizmi önlemek amacıyla ciddi adımlar atılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılmış, Türk Tarihi ve Dili Tetkik Cemiyetleri kurulmuş, disiplinli ve kaliteli bir eğitim ve öğretime önem verilmiş. Ancak; Osmanlı’dan intikal eden batılılaşma düşünce akımının yanlışları, bu kültür politikasında da kendini hissettirmiş.
Doğruları, yanlışları ve zaman içindeki değişime rağmen Özal iktidarı dönemine kadar, iktidarların öyle veya böyle uyduğu devletin bir milli kültür program ve politikası olduğunu görüyoruz.
Bir Milli Kültür Program ve Politikamız Yok
Ülkemizin küresel sisteme entegre olmasının miladı sayılan 24 Ocak 1980 kararları ve onun devrimi olan 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana ne devletin ne de iktidarların bir milli kültür program ve politikası yok.
Bazılarınız “iktidar yurtiçi ve yurtdışındaki tarihi eserlerimize sahip çıkıyor, bunların tamir ve bakımını yapıyor” diyebilir. Bu sadece milli kültürün bir unsuru ile ilgili olup, göz boyamadan başka bir şey değildir. Benim burada bahsetmek istediğim şey münferit icraatlar ile ilgili değil, genel anlamdaki bir milli kültür hedef ve strateji ile ilgilidir.
Öyle bir ülke düşününüz ki;
Yeni kurulan kentleri kültürel değerlerden yoksun, şehir ve bina mimarisi ise bir anlam ifade etmiyor. Doğru dürüst bir yerleşim şekli yok. Halk rant nerde ise oraya çullanmış.
Özünü koruyan gelişmiş bir resim-müzik-tiyatro anlayışı yok. Oluşum ve gelişimi için de bir çabaya ihtiyaç duyulmuyor.
Dilini fakirleştiren ve tarihini karalayan yazarlar, çizerler revaçta.
Cadde ve sokaklarında, estetik ve zarafetten yoksun giyim-kuşam-saç ve sakalı ile birbirine yabancı, yürümenin-inmenin-binmenin-oturmanın-kalkmanın-dinlemenin-konuşmanın kurallarından bir haber insanlar ekseriyette.
Gösteriş, yüzsüzlük, densizlik ve lafebeliği bir marifet, mütevazılık ve görgülü olmak ise acizlik sayılıyor.
Bilgili-erdemli insanların yerini parayı put kabul edenler almış, herkesin bildiğini söylediği ama bilmediğini bilmediği bir ortam yaşanıyor.
Spor-dizi film-yarışma-magazin-eğlence kahramanları, şans oyunları talihlileri herkesin gündemi, alt-üst muhabbetleri ise sohbetin konusu olmuş, edebiyattan-sanattan-tarihten-felsefeden-siyasetten anlayan ve söz eden ise yok.
İlkeli-ilgili-sorumlu-samimi olmak ise hak getire.
Cadde ve sokakları yabancı isimli levhalar ile dolu, yabancı yoz kültüre ait değerler-yaşam-tutum ve davranış tarzı ise “evrensel olma” diye yutturuluyor.
Aile-akraba-arkadaş-sokak-medya-eğitim ve öğretim kurumları ile iş çevresi milli kültür aktarımı işlevini kaybetmiş.
Böyle bir ülkede, bir milli kültür politikası olabilir mi?
Sonuç olarak; milli kültürün korunup kollanmadığı, oluşum-gelişim-yayılım ve aktarımı için bir gayret gösterilmediği bir ülke, kültürel emperyalizme açıktır, yozlaşma ve kültürsüzleşme de içinde yer alan toplumun kaderidir.